#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey
beslenme

ekoIQ’nun 113. Sayısı Yayında: Dünyayı Yemeden Yaşamak, Klimataryen Beslenme

Hepimizin bildiği ve araştırmaların da gösterdiği gibi dünya kaynakları adil bir biçimde bölüşülmüyor. Birileri çok daha fazla kaynağı “yerken” dünya nüfusunun büyük bir bölümü ise sağlıklı ve huzurlu bir hayat sürmek için yeterli kaynaklara erişemiyor. Bununla birlikte bütün sistemin temelinden değişmesini gerektiren, çok ciddi bir beslenme sorunu ile karşı karşıyayız.

Tüm göstergeler aynı şeyi söylüyor: “Dünyayı yiyoruz ama doymuyoruz!” Dünyanın her yıl ürettiği kaynaklar henüz yılın yarısında çoktan bitiyor. Yılın geri kalan zamanında ise dünyanın öz kaynaklarını, yani yeniden üretemeyeceği kaynakları tüketiyoruz. Ancak hepimizin bildiği ve araştırmaların da gösterdiği gibi dünya kaynakları adil bir biçimde bölüşülmüyor. Birileri çok daha fazla kaynağı “yerken” dünya nüfusunun büyük bir bölümü ise sağlıklı ve huzurlu bir hayat sürmek için yeterli kaynaklara erişemiyor. Bununla birlikte bütün sistemin temelinden değişmesini gerektiren, çok ciddi bir beslenme sorunu ile karşı karşıyayız.

Dünyanın büyük bir kısmı açlık, sağlıksız ve yetersiz beslenmeden muzdarip. Öte yandan sanıldığının aksine obezite aslında çok yemekle değil, sağlıksız beslenmeyle ilişkili. Ne yazık ki dünyanın dört bir yanına uzanan, karmaşık bir gıda zinciri insanlığı gerçek anlamda besleyemiyor. Oysa dünya hâlâ hepimizi sağlıklı besleyebilir ve bu, ancak gıda sistemini değiştirmek kadar dünya üzerindeki eşitsizlikleri azaltmamızla mümkün olabilir.

“Dünyaya iyi gelen insana da iyi gelir; insana iyi gelen dünyaya da iyi gelecektir” diyerek ekoIQ’nun 113. sayısını “klimataryen beslenme”ye ayırdık. Prof. Dr. Oğuz Özyaral, klimataryen beslenme alışkanlıklarının, günlük yaşamımızda yapacağımız küçük değişikliklerle büyük bir çevresel etki yaratabileceğine dikkat çekti. Gıda konusunda yalnızca mevcut problemlere konsantre olmamız durumunda iklim krizinin gerçekliğini kaçırabileceğimiz uyarısını yapan Prof. Dr. Fikret Adaman, gıda kompozisyonunun içerisine giren ürünlerin ekolojik ayakizini azaltmanın önemini vurguladı. Tarım ve gıda sistemlerinin toplumun beslenme şeklini belirlediğini ifade eden Gıdanın Durumu Derneği, gıda hakkını ve doğa dostu beslenme anlayışını ele aldı. ekoIQ editörleri olarak “adil ve sağduyulu bir beslenmenin mümkün” olabileceği inancıyla, insanlığın gıda üretimini ve tüketimini mercek altına aldık.

Prof. Dr. Didem Evci Kiraz, iklim dostu beslenmeden iklime duyarlı beslenmeye geçişin nasıl gerçekleşebileceğini anlattı. KAGİDER’DEN sayfamızda Dilara Koçak, “Sizce doğaya zarar vermeden beslenmek mümkün mü?” sorusuna, “EVET” cevabını verdi. Bu Dünya Bizim sayfasında Zeynep Özler ise “Beslenme şeklimiz iklim krizine bir çözüm sunabilir mi?” sorusuna yanıtlar aradı. Gezegen dostu bir yaşam tarzının önemine işaret eden Aynur Kolbay Hülya, geleceğe dönük atılabilecek adımları anlattı.

Karbon ayakizimizi ne kadar bildiğimizi sorgulayan Prof. M. Levent Kurnaz, iklim dostu beslenme seçimlerini kaleme aldı. Av. Dr. Deniz Topcu ve Av. İlkan Türküresin, bizlere IPRA hakkında önemli bilgiler verdiler.

İklim krizinin gezegenimizin geleceği için büyük bir tehdit olduğunu söyleyen Sibel Bülay, iklim mücadelesi ve sürdürülebilir kalkınmaya yeterli finansman sağlanmamasının ise bir başka “en büyük” tehdit olduğu uyarısında bulundu. Sıfır salım bölgeleri ve suyun geleceğini ele alan Elif Gökçe Şahin, sıcaklık artışının kapımızda olduğunu anımsattı. Gökçe Ötkün ve Sena Hacıisaoğlu, gıda üretiminde su ayakizine vurgu yaparak suyun değerini anlamanın ve korumanın hepimizin sorumluluğunda olduğunu söylediler.

Bir etkinlik dolayısıyla ülkemizde bulunan Prof. François Gemenne ile gerçekleştirdiğimiz söyleşimizde Gemenne, iklimi korumanın ekonomik bir kısıtlama, ek bir maliyet olarak görülmeye devam edilmesi durumunda, iklim krizini engelleme adına gerekli başarıyı elde etmemizin güç olduğunu aktardı. Arzu Deniz Aksoy ile “müziğin yeşil sesi” Coldplay’e kulak verdik ve sürdürülebilirlik konusundaki çabaların geniş kitlelere ilham olabileceğini bir kez daha gördük.

Bahar Nihal Ersözlü, etik kavramı bağlamında klimataryen beslenme ve hayvan refahını kaleme aldı. Bilimin İzinde köşesinde Ömer Mızrak, bir “tavus kuşu” hikayesinden yola çıkarak bilimsel değerlendirmelerde bulundu.

Biyoçeşitliliğin alarm verici bir hızla yok olduğu uyarısını yapan UN Global Compact Türkiye, sürdürülebilir uygulamaları benimseyen, yeşil teknolojilere yatırım yapan şirketlerin öncü olacakları hatırlatmasında bulundu. İyi Bak sayfamızda Deniz Kaçaroğlu Türker, günümüzde sürdürülebilirliğin çevre, ekonomi ve toplum için değer yaratma fırsatı olarak görülen, öncelikli bir yatırım alanı haline geldiğini söyledi.

Kayseri Hisarcık’taki bağ evinden anılarını okurlarımızla paylaşan Arif Ergin, yaşadığımız dünyadaki sürekli devinime işaret ederek dünya ve dengesi üzerine düşünmemizi sağladı.

ekoIQ editörlerinden Nihat Nuyan, Politik Kamera köşesinde, kapitalizme bağımlı sinemadan uzak, estetik ve toplumsal gerçekçi yaklaşıma uygun filmlerin analizini yaptı. Ve onun analizi gözlerimizi; doğada, özgürce romantik anlar yaşayan bir çift geyiğin bakışları ve kesime giden bir ineğin korkulu gözbebekleri ile kesiştirdi.

Gözde İvgin, çevremizde yaşanan gelişmeleri “gözümüzden kaçmaması” için derledi. Kitap sayfamızda sizler için önerdiklerimizi bulabilirsiniz…

Keyifli okumalar dileriz.

ekoIQ’nun 113. sayısına buradan ulaşabilirsiniz.