ekoIQ’nun 114. sayısında küreselleşen dünyanın sağlık sistemlerinden yola çıkarak “Sağlıksız Bir Dünyada Sağlığın Geleceği”ni mercek altına aldık. Salgınlarla baş etme yöntemleri üzerine düşündüğümüz dosya konumuzda, ülkemizde ve dünyada sağlık sistemlerinin yeni salgınlar karşısındaki durumunu değerlendirdik. Ayrıca yaşlanan nüfus ile birlikte ortaya çıkan yeni bakım ve tedavi ihtiyaçlarını da tartışmaya açtık. Türkiye’de Hıfzıssıhha Enstitüsü ve yürütülen aşı çalışmalarının durdurulmasına işaret ederek sağlık ihtiyaçlarına yönelik yatırımların yetersizliğine dikkat çektik.
Pandeminin de çok iyi gösterdiği üzere birçok şey gibi sağlığın önemi de ortadan kaybolduğunda fark ediliyor. Evet, pandemi, bütün dünya korkudan evine kapanırken sağlığın önemiyle birlikte özgürce sokaklarda dolaşabilmenin, sevdiklerimizle sosyalleşmenin, anne-babaya sarılabilmenin ne kadar özel ve mutluluk verici olduğunu da hatırlattı. Yanı sıra bir şeyi daha hatırlattı: Az gelişmiş, gelişmekte olan, hatta en gelişmiş sayılan ülkelerin dahi sağlık sistemlerinin bir garabet olduğunu! Değişik düzeylerde ama hemen hemen evrensel bir netlikte gördük ki “sağlık sistemi” dediklerimiz aslında “kağıttan saraylar”mış. Ve bir anda zangır zangır sallanıp yerle yeksan olabiliyormuş…
İnsanlık olarak belki de her sorunumuzun altında yatan temel, “sahtekarlık” hali olabilir. Dünyanın sağlıktan iklim krizine kadar yaşadığı tüm sorunların arkasında ya da en azından bir türlü çözülememesinde de bu samimiyetsizliğin rolünü görmemek mümkün mü? Ölçeğine baktığımızda buna samimiyetsizlik değil, “sahtekarlığın dik alası” dememek için tek bir neden bulunuyor: Bu tür büyük sahtekarlıkların tek bir kişinin değil, kolektif yapıların ürünü olması.
ekoIQ’nun 114. sayısında küreselleşen dünyanın sağlık sistemlerinden yola çıkarak “Sağlıksız Bir Dünyada Sağlığın Geleceği”ni mercek altına aldık. Salgınlarla baş etme yöntemleri üzerine düşündüğümüz dosya konumuzda, ülkemizde ve dünyada sağlık sistemlerinin yeni salgınlar karşısındaki durumunu değerlendirdik. Ayrıca yaşlanan nüfus ile birlikte ortaya çıkan yeni bakım ve tedavi ihtiyaçlarını da tartışmaya açtık. Türkiye’de Hıfzıssıhha Enstitüsü ve yürütülen aşı çalışmalarının durdurulmasına işaret ederek sağlık ihtiyaçlarına yönelik yatırımların yetersizliğine dikkat çektik. Öte yandan tüm insanlığı ilgilendiren salgın gibi konularda tedavi ve geliştirilen aşıların bir meta olarak patentlenerek satılmasının; yoksullaştırılmış toplumların halihazırda tedavisi bulunan hastalıklardan kaynaklı ölümlerle sınanmasının evrensel bir birlikte yaşama pratiğine uygun olmadığının altını çizdik. Prof. Dr. Vedat Bulut, Doç. Dr. Fatih Artvinli, Prof. Dr. İlker Daştan ve Prof. Dr. Kayıhan Pala dosya konumuzda yer alan isimler oldular.
Yazarlarımızdan Arif Ergin, karanlık bir dünyada bilimin mum ışığının insanlığın yolunu aydınlattığını, kurtuluşun formülünü anlatmaya devam edeceğini dile getirdi. Umudun, uzun vadede iklim değişikliğine bağlı kalmamızın arkasındaki temel dürtü olmasından söz açan Gülin Yücel, kalkınma gündemini ve COP29’u kaleme aldı. Marjinal Sosyal sayfasında Aynur Kolbay Hülya, yeni tehditlere ne kadar hazır olduğumuzu sorguladı.
COP29 öncesinde liderlerden beklentileri değerlendiren Elif Gökçe Şahin, orta ve düşük gelirli ülkelerde yeşil büyüme adımlarını ele alarak yeni teknolojilerde sürdürülebilirliğin ön planda olduğunu dile getirdi. Prof. Dr. Ahu Ergen, yeşil suskunluk ve yeşil aklamanın sürdürülebilirlikte iki iletişim sorunu olduğuna dikkat çekerken, Prof. Levent Kurnaz ise iklim krizinin halk sağlığına etkilerini anlattı.
Sibel Bülay, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nda kadın bakış açısını değerlendirdi. Sürdürülebilirliğin hayatın tüm renklerini korumak için gerekli bir vizyon olduğunu vurgulayan Arzu Deniz Aksoy, iş dünyası için yeni bir dönemin başladığını bir kez daha hatırlattı. İyi Bak sayfasında Aslı Sepil, eşitlikle oyun arasındaki bağı örnekleriyle ifade etti.
Bilimin izinde yürüyen Ömer Mızrak, büyük tartışmalara yol açan virüsleri inceledi. Prof. Dr. E. Didem Evci Kiraz, sınır tanımayan değişimlerde klasik halk sağlığı yanıtından daha fazlasının gerekliliğine vurgu yaptı. Birleşmiş Milletler tarafından 1948 yılında kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne işaret eden UN Global Compact Türkiye, iş dünyasının insan hakları rotasını çizdi.
Politik film yapmakla politik yöntemlerle film yapmak arasında keskin bir ayrım olduğunu söyleyen Nihat Nuyan, Politik Kamera köşesinde, insan odaklı bir hukuk düzenlemesinde “dokunulabilirliği” belirleyen yasalara sinema perspektifinden bakarak “etin politikası”nı yazdı.
Yeni sayımızda gezegenimizde olup biten gelişmelerin özetini Gözde İvgin’den okuyabilir, kitap sayfamızda ise yeni önerilerimizi bulabilirsiniz…
Keyifli okumalar dileriz.