Kuraklık, yağış tutarı normal düzeyinin oldukça altında olduğunda ortaya çıkan, arazi kaynakları ve üretim sistemlerini olumsuz biçimde etkileyerek ciddi hidrolojik dengesizliklere yol açan doğal bir olay olarak tanımlanır. Kuraklığı ölçebilmek için dört ana yaklaşım kullanılabilir: Meteorolojik, tarımsal, hidrolojik ve sosyoekonomik kuraklık.
Sosyoekonomik kuraklık diğer üç yaklaşımdan farklı olarak ölçülebilir fiziksel bir olguyu değil, kuraklığın sosyoekonomik sistemlere etkisini inceler.
Meteorolojik kuraklığı oluşturan ana olgular bir yandan yağış miktarının azalması, diğer yandan artan sıcaklık ve azalan nemden dolayı zaten azalmış olan suyun da kaybıdır. Ancak havadaki nem ve toprağın aldığı yağış azalsa bile toprağın içindeki su miktarı hemen azalmaz. Bu sebepten dolayı tarımsal kuraklık genelde uzun süren meteorolojik kuraklığın ardından ortaya çıkar ve tarımdan elde edilen ürün miktarında ciddi azalmalara yol açabilir. Suyu ne zaman kullandığımızı biz belirlediğimiz için su girdisinin azaldığı zaman ile bizim suya ihtiyacımız olup da eksikliğini fark ettiğimiz zaman değişik olabilir. İhtiyacımız olduğu zaman suya ulaşamıyor olmamız da hidrolojik kuraklığı oluşturur. Kuraklığın bir yandan tarıma ve canlılara, diğer yandan su kaynakla- rına ve dolayısıyla bu kaynaklardan faydalanması gereken endüstrilere etkisi de sosyoekonomik kuraklığı oluşturur. Bu bağlamda kuraklığın ekonomik, sosyal ve çevresel etkilerini bir bütünlük içerisinde ele alarak incelemek gereklidir.
Yeni Normal: Kurak Seneler
Güneşten gelen enerji dünyanın her bölgesine eşit olarak dağılmaz. Bu enerji ekvator kuşağını çok daha fazla, kutupları ise çok daha az ısıtır. Buna bağlı olarak da ekvatorda ısınan hava yükselir ve burada bir alçak basınç bölgesi oluşur. Tam tersine soğuyan hava kutuplarda aşağıya doğru çöktüğü için buralar birer yüksek basınç bölgesidir. Ancak, ekvatorda yükselen hava kutuplara doğru hareket etse de dünyanın hızlı dönmesinden dolayı kutuplara ulaşamadan Kuzey ve Güney Yarımküre’de 30o enlemi civarında aşağıya doğru çöker ve bu enlemler bir yüksek basınç bandı oluşturur. Eğitim sistemimiz içerisinde bu yüksek basınç bandına ve sebeplerine fazla değinilmemiş olsa da bunun sonucu olan kurak böl- gelerin ve çöllerin varlığı çok daha kolaylıkla bilinebilir. Atmosferdeki bu hareketten dolayı Arabistan Yarımadası’nın orta enlemleri, Afrika’nın Sahra bölgesi, Namibya ve Güney Afrika’nın kuzeyi, ABD’de Arizona ve New Meksico eyaletleri ve Avustralya’nın orta bölgeleri dünyada en çok bilinen çöller arasında yer alır.
Ülkemiz ve ülkemizin de içinde yer aldığı Akdeniz Bölgesi açısından ik- lim değişikliğinin belki de en önemli sonucu, 30o enlem civarındaki bu yüksek basınç bandının dünyanın ortalama sıcaklığının artmasıyla daha kuzeye doğru kaymasıdır (Kuzey Yarımküre’de). Bunun ülkemiz açısından anlamı açıktır. Orta, güney ve güneydoğu bölgelerimiz şu an için bile yarı kurak iklim kuşağı içerisinde ve çölleşme riski ile karşı karşıya bulunmaktadır. Yakın gelecekte etkisini daha da artıracak olan iklim değişikliği ülkemizin güney yarısının iklimini güney komşularımız Suriye ve Irak benzeri bir iklime çevirecek, orta ve kuzey böl- gelerimiz de şu an güney bölgelerimizde egemen olan iklim yapısıyla karşı karşıya kalacaklardır. Bunun ülkemiz için anlamı tüm bölgelerimizde kuraklık ve çölleşme riskinin artmasıdır.
Türkiye’de 2007-2008 kuraklığından sonraki dönemde görülen ortalamadan daha yağışlı koşulların, ülkemizde kuraklığa hazırlık açısından bir zaafa düşülmesine yol açtığını söyleyebiliriz. Yukarıda açıklanan sebeplerden dolayı artık ülkemizde yağışlı seneler değil, kurak seneler normal olarak alınmaya başlanmalıdır. 2012 yılında karasal İç Anadolu ve Doğu Anadolu’nun bazı bölümlerinde yeniden etkili olmaya başlayan meteorolojik kuraklıklar, Akdeniz ikliminin doğasından beklenen yaz kuraklığıyla da birleşerek 2013 yılında Türkiye’nin büyük bölümünde, ortadan olağanüstü kurağa kadar değişen şiddette kuraklık görülmesine yol açtı. 2014 yılının ilk yarısında da kuraklık koşulları hafifçe iyileşmiş olsa da, özellikle İç Anadolu’nun batısı, Orta Karadeniz, Doğu Anadolu’nun kuzeydoğusu ve Güneydoğu Anadolu’nun batı bölgeleri hâlâ olağanüstü kuraklıkla karşı karşıya.
Denkleme El Nino da Eklenince…
Ülkemizde yaşanmakta olan kuraklık koşullarına bu yılın yaz aylarında küresel iklimin önemli bir döngüsünün de eklenmesi bekleniyor. Güney Amerika’nın batı kıyısındaki okyanus sularının periyodik olarak ısınmasına El Nino deniyor. Tam tersi olarak suların soğuması da La Nina diye adlandırılıyor.
20. yüzyılın başından beri El Nino’nun sadece Peru kıyılarını etkilemediği, dünyanın neredeyse her bölgesindeki iklim olaylarını ciddi biçimde etkilediği ortaya kondu. Mesela El Nino görülen yıllarda ABD’nin orta bölgeleri, yani tarım üretiminin kalbi, normalden daha sıcaktır ve daha az yağış alır. Pasifik’te çok daha fazla tropik siklon görülür. Afrika’nın doğusun- daki yağış miktarı artarken, batısı daha az yağış alır ve kuraklık Doğu Afrika’dan Batı Afrika’ya taşınır. Güney Asya ve Avustralya’nın aldığı yağış miktarı ise ciddi anlamda azalır. Avrupa’da Alpler’in kuzeyi daha yağışlı ve bulutlu olmasına karşın Akdeniz Havzası’nda özellikle kışlar ılıman ve az yağışlı geçer. Genel olarak bakıldığında ise dünyanın ortalama sıcaklığının El Nino’nun hâkim olduğu senelerde arttığı, La Nina görülen senelerde ise azaldığı görülür. En son El Nino evresi 2009/2010 yıllarında görülmüştü. O zamandan beri Pasifik Okyanusu’nda ya nötr durum ya da La Nina yaşanıyor. Bize epey uzak bir doğa olayı olduğundan El Nino’nun ne zaman başlayabileceği konusunda Meteoroloji Genel Müdürlüğü bir açıklama yapmasa da bu olaydan çok daha fazla etkilenmesi beklenen ülkeler birbiri ardına tahminlerini ortaya koymaya başladılar. Bu tahminler 2014 yazı- nın ortasından itibaren dünyada El Nino koşullarının görülmeye başla- yacağına işaret ediyor. Ülkemizde ise özellikle sonbahar ve kış yağışlarındaki azalma yaz için gıda ürünleri fiyatlarında ciddi artışa sebep olacaktır. Özellikle Mayıs-Temmuz aralığında ülkemizin özellikle batısında zaten normalin birkaç derece üzerinde seyreden sıcaklıkların bir 2-3 derece daha artması beklenebilir. Pasifik’te başlayacak El Nino evresinin etkilerinin ülkemize ulaşması biraz zaman alabilir. Ancak bu sene zaten ortalamanın altında seyreden yağışlar ve ortalamanın üzerindeki sıcaklıklar El Nino etkisiyle daha da uç değerlere ulaşacağından 2015 yılı özellikle tarım ve su kaynakları açısından ciddi problemler yaratabilir. Bu etkilerin bilincinde olarak şimdiden hazırlıklarımızı artırmaya başlamak zorundayız