Kent

En Azından Bazı Şeyler Artık Eskisi Gibi Olmasa!

deprem

Aradan 24 yıl geçti. Ne yazık ki Türkiye’nin ne yeraltı, ne yerüstü değişti. Halen bir deprem ülkesiyiz; burası normal ama 1999 depremlerinden hiçbir ders almamış gibi, fay hatlarının üzerine on binlerce yıkılmaya hazır bina diktik. 24 yıldır dile getirilen kentsel dönüşümün hikaye, rantsal dönüşümün ise şahane olduğunu, 6 Şubat’taki depremler bize bir çırpıda ama çok acı bir biçimde gösteriverdi.

Yazı: Barış DOĞRU

Neredeyse 24 yıl önce, 1999 yılında, yani geçtiğimiz yüzyılda gerçekleşen Kocaeli/Gölcük ve hemen ardından gelen Düzce depremlerinin ertesini bugün gibi hatırlıyorum. “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” sözü o kadar çok edilmişti ki… Gerçekten de bu depremler ve yaşanan felaket Türkiye’yi birçok açıdan büyük oranda değiştirdi. Uzun saçlı, küpeli gençlerle ilk kez kurtarma ve sonrasındaki yardım çalışmalarında karşılaşan yerel halk, önyargılarının ne kadar anlamsız olduğunu dile getiriyordu birçok basın yayın organında. Ne yazık ki çok güçlü hafızası olan bir toplum sayılmayız (belki bütün toplumlar böyledir). Oturup bir gazete taraması yapsak, ezeli ve ebedi düşmanımız Yunanistan’dan gelen kurtarma ekiplerinin ve yardımların, yerel halkı nasıl şaşırttığını, milliyetçi önyargılarını nasıl kırdığına dair ifadelerin yer aldığı haberleri görebiliriz. Gerçekten de yeraltı gibi yerüstü de derinden sarsılmıştı 1999 depremlerinde. Bunun en önemli göstergesi ise, bir önceki seçimin birinci partisinin Demokratik Sol Parti’nin sadece %1,2 oy alabilmesiydi. Dönemin uzun zaman iktidar olmuş önemli partileri ANAP, DYP ve MHP baraj altında kalırken, yeni kurulmuş AKP, %34,29 ile birinci parti oluyordu. Deprem, Türkiye siyasi hayatını da derinden sarsmış, birçok yapıyı yıkıp geçmişti. Galiba hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı…

Aradan 24 yıl geçti. Ne yazık ki Türkiye’nin ne yeraltı, ne yerüstü değişti. Halen bir deprem ülkesiyiz; burası normal ama 1999 depremlerinden hiçbir ders almamış gibi, fay hatlarının üzerine on binlerce yıkılmaya hazır bina diktik. 24 yıldır dile getirilen kentsel dönüşümün hikaye, rantsal dönüşümün ise şahane olduğunu, 6 Şubat’taki depremler bize bir çırpıda ama çok acı bir biçimde gösteriverdi. Bu 24 yıl boyunca kentlerimizi dönüştüremediğimiz gibi, çürük başka devasa kentler inşa etmiş olduğumuzu; bunun da ötesinde afetler sonrası iyi kötü bir yardım kapasitesine sahip sivil toplum ve kamu kurumlarımızı da daha depremden önce yıktığımızı görüvermiş olduk.

Ne yazık ki, her şey eskisi gibiydi. Hem de sadece afetlerle ilgili değil. Yunanlılar bizim yine ebedi ve ezeli düşmanımızdı; hatta onlara Almanlar, Amerikalılar ve diğerleri de eklenmişti. Gençler yine korkulacak fikirlere sahip yabancılara dönüşmüştü, en azından toplumun hiç de azımsanmayacak bir kesiminin gözünde. Yani yine dönmüş dolanmış, aynı yere gelmiştik. Acaba tarih tekerrürden mi ibaretti…

İskenderun’da depremin hemen ertesinde yurttaşların, ulusal ve uluslararası sivil yardım örgütlerinin ve gönüllülerin kurduğu, işlettiği devasa aşevini; onlarca bölgedeki çadırkentlere yardım dağıtan ekiplerin çalışmalarını izlerken 24 yıl bir film şeridi gibi gözümün önünden akıp geçti. Yine içimden gayri ihtiyari “artık hiçbir şey eskisi gibi olamaz” dediğimi fark ettim. Gençler, yaş almışlar, dünyanın bir ucundan gelmiş yardım görevlileri, çaresizlik içinde ama her şeye rağmen ayakta kalmaya çalışan, bahçesinin mandalinalarını bizimle paylaşmak için çırpınan, kendisine acınılmasını değil, iletişim kurulmasını isteyen yaralı ama onurlu insanlar… Biz, hepimiz, ötekisi olmadan; topluca yeni ve eskisinden de iyi bir hayatı hep beraber kuramaz mıyız gerçekten? Dünyanın ilk yazılı barış anlaşması olan Kadeş’i yaratıldığı Asi nehri kıyılarından sadece birkaç yüz kilometre uzaktaki bizler, hem birbirimizle hem de doğayla yeni bir barışı, yani yeni bir uygarlığı kuramaz mıyız? Gerçekten yapamaz mıyız?

Yeni sayıya buradan ulaşabilirsiniz. 

About Post Author