İlan bağırıyor: “Gurur duy Türkiye! Avrupa’nın en büyük projesinin ev sahibisin”; yani bir yerlere “en büyük” site kuruluyor (Yarın daha da büyüğü mutlaka gelir). Avrupa’nın en büyük havaalanını yapıyoruz! Avrupa’nın en büyük AVM’si bizde! En büyük saray Cumhurbaşkanımızın sarayı (Cumhurbaşkanı ve saray başlı başına çelişki ama haydi onu şimdilik geçelim)! Tamam, Avrupa’nın en büyük işlerini yapıyorsun. Ama olaya bir de Avrupa tarafından bakalım: Avrupa’da en büyüğü yapma hırsı var mı? Hayır. Çünkü Avrupa sürdürülebilir kalkınmaya odaklanmış. Çünkü Avrupa insana, insan ölçekli yapılara, kentlere odaklanmış. Avrupa’nın hedefi yeşil olmak; inovasyona odaklanmak; akıllı sistemler kurarak (akıllı ulaşım, akıllı kent, akıllıçöp toplama…) AKILLI olmak.
Türkiye modası geçmiş “en büyükler” peşinde koşarak küçüklük kompleksini dışa vururken, Avrupa geleceğe odaklanmış gidiyor. Türkiye Avrupa’nın en büyük havaalanını inşa ederken, bugünlerin en büyük doğa tahribatını da yapıyor; ağaç katliamının yanı sıra su kaynakları yok ediliyor. Yüzyıllar boyu Rumeli üzerinden göç eden kuşlar su ve yiyecek kaynakları yok olduğundan göç sırasında telef oluyor; nesilleri tükeniyor. Halkımız, en büyük adalet sarayında en büyük adaletsizlikleri yaşıyor. Kentin çeperlerine en büyük siteleri kurarken en büyük aptallığı yapıyoruz. Neden mi? Çünkü 1950’lerde ABD’de başlayan ve daha sonra Avrupa’ya da yayılan bu tür araba odaklı, düşük yoğunluklu yapılaşmanın sürdürülebilir
Başolmadığını, hatta felaket olduğunu insanoğlu gördü. Ama biz bundan ders almadık ve bugün aynı tür yapılaşmayı Türkiye’de çoğu kentin çevresinde görmek mümkün. Aynı hatayı bile bile tekrarlamak aptallık değil de nedir?
Büyük aptallıklardan söz açılmışken: Akdeniz’in canım sahiline nükleer santral kuruyoruz. Amaç deniz suyunu kullanarak reaktörleri soğutmak. Ama bilim adamları diyor ki; Akdeniz’in suyu bu iş için uygun değil, çünkü çok sıcak. Yani reaktörü soğutmak için kullanacağın deniz suyunu önce soğutacaksın, vs, vs…
Örnekler çok. Ama kısaca, demek istediğim şu: Büyük var; büyük olma var. “Büyükler” bizde olabilir ama “büyüklük” yine Avrupa’da, ve biz yine geriden geliyoruz.
Gaziantep’in Rampaları
Gaziantep Belediye Başkanı seçilmeden önce hükümette bakan olarak görev almış olan Fatma Şahin, Belediye Başkanı seçildikten sonra kendisine “Bakan Başkan” olarak hitap edilmesini istemiş.
Sayın “Bakan Başkan”, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı görevini yürütürken Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Dairesi kendisine bağlıydı. Şimdi de Belediye Başkanı olarak, Engelliler Dairesi kendisine bağlı. Yani Sayın “Bakan Başkan” hem geçmişteki bakanlığı, hem de bugünkü belediye başkanlığı görevinde engellilerden, engellilerin sorunlarının giderilmesinden sorumlu.
Birkaç hafta önce Gaziantep’teydim ve Gazi Muhtar Paşa Caddesi’ni gezerken yenilenmiş kaldırımlardaki engelli rampaları dikkatimi çekti. Rampalar, tek kelimeyle felaket. Hiç bir şekilde TS 12576 standardına (Şehiriçi yollar- kaldırım ve yaya geçitlerinde ulaşabilirlik için yapısalönlemler ve işaretlemelerin temel kuralları) uygun değil.
Sayın “Bakan Başkan” Fatma Şahin’den bir ricam olacak: Tekerlekli sandalyeye binsin ve rampalardan insin, çıksın. Hem bakan hem de belediye başkanı; engellilerin sorunları görev kapsamında olan birisi olarak, eminim gerekli hassasiyeti gösterecek ve rampaların bir an önce standartlara uygun bir hale gelmesini sağlayacaktır.