#ekoIQ Gıda “Endüstriyel Tarım Üretmez, Tüketir”
Gıda

“Endüstriyel Tarım Üretmez, Tüketir”

Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği İletişim Sorumlusu Turgay Özçelik, “Günümüzde yabani otları, ürüne zarar veren böcek ve mantarları yok etmek için kullanılan ilaçlar, hayvanları beslemek için kullanılan genleriyle oynanmış mısır ve soyayla hazırlanmış yemler, tat, dayanıklılık, görüntü vs. için kullanılan katkı maddeleri, rafinasyon, yüksek ısı ve basınç gibi işlemler yiyecekleri doğal yapılarından uzaklaştırıyor” diyor.

Türkiye’de ekonomik krizle bir­likte gıda krizinin de giderek de­rinleştiğine tanık oluyoruz. Ya­şadığımız bu gıda krizinin temel nedenleri nedir size göre?

Gıda ile ilgili tüm sorunların -bunun adı kriz, güvenlik, sağlık gibi farklı şekillerde olsa da- temeli bizim gıda­nın öyküsü ile bağımızın kopması, gıdanın üretilmesi ve soframıza geliş sürecinin bir endüstri haline gelerek insana yabancılaşmasıdır. Gıda, üre­tim ile ilgili bir kavramken, endüstri bunu tüketime endekslemiş durum­da. Endüstriyel tarım üretmez, tü­ketir; doğayı, toprağı, havayı, suyu… Daha fazla verim ve kâr elde etmek için girilen bu tüketim döngüsü, ni­hayetinde her seferinde daha fazla tarım zehrine muhtaç olan verimsiz topraklar, monokültür ve tohum politikası nedeniyle yerli çeşitlerin kaybedilmesi, suyun, havanın kirle­tilmesi ve doğanın, doğayla birlikte de insanın zehirlenmesi sürecini do­ğuruyor. Böyle bir döngüde kriz ve gıda güvenliğinin tehlikeye girmesi kaçınılmaz. Sürdürülebilir bir tarım politikasına bir an evvel geçilmesi gerekiyor, yoksa kriz dediğimiz bu durumların daha da beterini yaşa­mamız sürpriz olmayacak.

“Doğal” kelimesinin pazarlama malzemesi olarak kullanılmaması konusunda bir kampanya yürüt­tünüz. Gıda güvenliği bağlamında tarımda kullanılan kimyasallar, GDO’lu tohumlar gibi gıda ürün­lerini doğallığından uzaklaştıran uygulamaların önüne geçmek nasıl mümkün olabilir? Önerileriniz ne­lerdir?

İnsanın en ufak şekilde dahi olsa müdahale ettiği bir ortamın ürünü hiçbir zaman “doğal” olamaz. O ne­denle bazı gıda ürünlerinin “doğal” etiketiyle satılması, tüketiciyi yanıl­tan; onlarda sağlıklı, hatta organik algısı yaratan haksız bir uygulama. GDO’lu yemlerle beslenen hayvanla­rın sütü nasıl “doğal” olabilir? Ya da bu sütle yapılan yoğurt? Aynı şekil­de faydalı-faydasız ayırt etmeksizin temas ettiği tüm böcekleri, hatta arı­ları öldüren pestisitlerin kullanıldığı konvansiyonel tarım ürünleri nasıl “doğal” olabilir?

Öncelikle tüketiciyi yanıltan bu uy­gulamanın durdurulması, “doğal” teriminin gıda etiketlerinde kullanı­mının yasaklanması gerekli. Bunun dışında ülkemizde GDO’nun gıda üretiminde kullanılması yasak, an­cak hayvan yemi olarak ithal edil­mesine izin veriliyor. Bu büyük bir çelişki olmakla birlikte, aynı zaman­da sonuçlarını bilim insanlarının bile tam öngöremediği insanlık ve doğa açısından çok büyük bir risk. Bu konuda atılması gereken adım belli, GDO’lu hiçbir ürünün, hayvan yemi de dahil, ülkeye girişine izin veril­memeli ve bu yasaklanmalı. Bizim GDO’ya ihtiyacımız yok; bizim mera hayvancılığının, ekolojik üretimin desteklenmesine ihtiyacımız var.

İklim değişikliğine neden olan en önemli unsurların başında konvan­siyonel hayvancılık geliyor, oysa bütüncül yönetim uygulamasıyla yapılan mera hayvancılığının tam tersi karbon salımını azalttığı bilim­sel verilerle ispat edilmiş durumda. Mera hayvancılığını geliştirerek ve hayvan yemi olarak kullanılan mısır gibi ürünlerin daha fazla ekilmesini teşvik ederek GDO’lu yem sorunu­muzu çözebiliriz.

GDO’lar, biyolojik çeşitliliğimizi tehdit ediyor. GDO, yemler yoluyla hayvan dokusuna geçerek insana da zarar veriyor. Bazı GDO’ların kanser, alerji gibi hastalıklara ne­den olabileceği araştırmalarla da or­tada. Ayrıca pek çok GDO çeşidinin sağlık açısından nasıl bir tahribata yol açacağı henüz bilinmiyor bile. Yani durum, düşündüğümüzden daha vahim.

Ekolojik tarım, insana ve çevreye dost üretim sistemlerini içeren bir tarım şekli olduğu için sentetik, kimyasal ilaçlar ve kimyasal gübre lerin kullanımına karşıdır. Üretim­de, ürünün kalitesini yükseltmeyi amaçlar. Organik tarımla üretilen ürünlerde GDO kesinlikle yasaktır.

Türkiye, doğru bir ekim/üretim planlamasıyla hayvan yeminde ken­dine yetebilir duruma gelebilir ve bu duruma gelinceye kadar da GDO’lu hayvan yemi yerine GDO’suz hay­van yemi ithal edebilir. GDO’yla il­gili esnek tedbirler yerine, doğal ya­şamın sürdürülebilirliğini esas alan ekolojik tarımı teşvik edici düzenle­meler beklediğimiz Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın, GDO’yu sınırlarımızdan sokmayarak, hayvan yeminde ve gıdada kendine yeterli bir ülke olma yolunda adımlar atma­sını bekliyoruz.

Gerek tarım alanlarının başka amaçlarla kullanılması gerekse var olan toprakların ve su kaynak­larının kirlilik, pestisit kullanımı, endüstriyel atıklar gibi çeşitli ne­denlerle verimliliğini kaybetmesi tablosuyla karşı karşıyayız. Bu durumda kentlerde yaşanacak bir ekolojik dönüşümün yaşanması bir zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor. Bu konuda atılabilecek adımlar konusunda bilgi verebilir misiniz?

Öncelikle tüketici olmaktan vazge­çip kullanıcı olmaya ya da bilinçli bir tercih yaparak türetici olmaya karar vermek gerekiyor. Gerekiyor diyorum, çünkü bu şekilde tüketme­ye devam edersek marketlerde, pa­zarlarda sentetik gübreler, sentetik ilaçlar, hormonlar, antibiyotikler, katkı maddeleriyle “gıdaymış gibi” sunulan yiyeceklerden başka bir şey bulamayacağız.

Sözlük anlamında gıda “yenilebi­lir, beslenmeye elverişli her türlü madde; yaşamak, varlığını sürdür­mek için gerekli şey” olarak tanım­lanıyor. Yiyeceklerimizin besleyici değeri ise topraktan aldığı besin maddelerinin zenginliğiyle doğru orantılı. Ancak günümüzde yabani otları, ürüne zarar veren böcek ve mantarları yok etmek için kulla­nılan ilaçlar, hayvanları beslemek için kullanılan genleriyle oynanmış mısır ve soyayla hazırlanmış yemler, tat, dayanıklılık, görüntü vs. için kullanılan katkı maddeleri, rafinas­yon, yüksek ısı ve basınç gibi işlem­ler yiyecekleri doğal yapılarından uzaklaştırıyor.

Gıda alışverişlerimizi de bu farkın­dalıkla yapmamız gerekiyor, çünkü neyi desteklersek ona hizmet edi­yor, onu büyütüyoruz. Yani topra­ğı, suyu kirleten; kuşlara, arılara zarar veren; sağlığımızı tehdit eden tarım ilaçları ve sentetik gübreleri kullanmadan, doğal yöntemlerle ye­tiştirilmiş gıda alışverişi için doğru sorular sormak, araştırmak ve doğa dostu üretim yapan üreticileri des­teklememiz gerekiyor.

Bunun için üç yol var: Birincisi kendi gıdamızı yetiştirmek, ikincisi gıdamızı güvendiğimiz üreticiler­den satın almak, üçüncüsü gıdanın zararlı kimyasallardan arî yetişti­rildiğinin kontrolünü garantileyen organik sertifikalı yiyecekleri tercih etmek…

Bu üç yolu farklı ürünler için aynı anda da tercih edebilirsiniz. Gıdanı­zın bir bölümünü organik alırsınız, bir bölümünü nasıl tohum kullandı­ğını, nasıl yöntemlerle yetiştiricilik yaptığını bildiğiniz üreticilerden temin edersiniz, bir bölümünü de kendiniz yetiştirebilirsiniz. Organik sertifikalı gıdalara ekolojik pazar­lardan, marketlerden, internetten ulaşmak mümkün.

Güvendiğiniz üreticileri nereden bulabileceğiniz sorusuna gelince… Türkiye’de yerli tohum kullanan, kimyasal ilaç ve sentetik gübre kullanmadan ürün yetiştiren, mera hayvancılığı yapan üreticilerin sa­yısı giderek artıyor ve onlara ulaş­mak isteyenler Gıda Toplulukları gibi dayanışma ağları oluşturarak üreticilerini belirliyorlar. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Çanakkale gibi pek çok şehirde güvenilir üre­ticilerin haftalık olarak sunduğu ürün listelerinden seçim yaparak gıda alışverişi yapan yüzlerce insan var ve sayıları giderek artıyor. Üye olabileceğiniz gıda topluluklarının listelerine ve kendi gıda toplulu­ğunuzu oluşturabileceğinize dair bilgilere, Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin hazırladığı www.gidatopluluklari.org sitesin­den ulaşabilirsiniz.

Alışveriş yaparken sorulması gere­ken sorulara gelince: Kimler tara­fından nasıl üretilmiş? Üretiminde pesitisit ya da sentetik gübre kul­lanılmış mı, içinde sağlığa zararlı kimyasallar var mı? Ne kadar me­safeden geliyor (gıdaların çok uzak mesafelerden taşınması iklim deği­şikliğinin temel nedenlerinden biri olan karbon salımına yol açıyor)? Hayvanlar GDO’lu yemle besleniyor mu? Ürün yerli tohumdan mı üretil­miş? İklim değişikliğine ve hastalık­lara daha dayanıklı yerli tohumların ekilerek çoğalması gıda güvenliği­miz için çok önemli.

İşlenmiş gıdaların etiketlerinde ta­mamen bir pazarlama yöntemi olan “doğal”, “naturel”, “köyden gelen”, “ninemin bahçesinden”, “saf” gibi ifadeler de çoğu zaman gerçeği yan­sıtmıyor. Bir yiyeceğin etiketinde anlaşılamayan kimyasal maddeler arttıkça, o yiyecekten uzak durma nedenlerimizin de arttığını unutma­mak gerek.

Gıda satın alırken katkı maddeleri­nin ne kadarını tanıyorsunuz, evde kullanıyor musunuz gibi konuları da sorgulamak gerekiyor. Örneğin, evde yemek yaparken E bilmem kaç veya monosodyum glutomat kulla­nıyor musunuz? Benim için, içeri­ğinde bilmediğim madde sayısının artması o gıdaya mesafemi de artı­rır. Eğer gerçek anlamda ihtiyacınız değilse, doğal olduğundan emin olmadığınız gıdaları satın almaktan vazgeçebilirsiniz. Az tüketmek, yan­lış tüketmekten iyidir.

About Post Author