Dünyanın en büyük adası, devasa buz kütlesiyle kaplı Grönland hızla erirken, Illulissat kentinde Eqi Buzulu’nu izlemeye gelen turistler ellerinde kameralarla buzuldan parçaların kırılıp denize dökülmesini bekliyor. Bu enstantaneler, turistler için gezinin en heyecanlı, buzul içinse yok olmaya bir adım daha yaklaştığı anlar. Gösteri toplumunun çelişkisi bu aslında: Kendini yok eden süreçleri bile bir şov nesnesine dönüştürmek. Eqi’nin son tiradı da, iklim değişikliği kıskacındaki gezegenden başka bir şeyi işaret etmiyor nihayetinde…
Cüneyt BAŞBUĞU, Okan Üniversitesi Öğretim Görevlisi, cuneyt.basbugu@okan.edu.tr
Dünyanın en büyük adası olan Grönland, devasa bir buz kütlesi ile kaplı. Sadece kıyılarında, özellikle de güneyde insan yaşamına olanak sağlayan alanlar mevcut. Tüm Grönland’da, bu insan yaşamına elverişli alanlarda küçük yerleşimler olarak 87 bin insan yaşıyor. Balıkçılık ve hayvan yetiştiriciliği gibi geleneksel geçim kaynaklarına son zamanlarda turizm de eklenmiş durumda. Turizm olanaklarının kısıtlı, gezilmeye uygun havaların kısa olması ve tüm temel gereksinmelerin anakaradan gelmesi nedeniyle turistler için oldukça pahalı bir seçim oluşturuyor. Grönland’ı gezmek isteyenler ya çok pahalı, otel konaklamalı ve uçak bağlantılı gezileri tercih edecekler (yerleşimler arasında karayolu yok) ya da bizim yaptığımız gibi göreli olarak yine de pahalı olan, yemeklerin ortak mutfaklarda kotarıldığı, ortak banyo ve tuvaletlerin kullanıldığı hostel’leri tercih edecekler. Ilulissat, 12 günlük gezimizin son durağıydı. Oradan, ilk kez 20. yüz
yılın başlarında keşfedilen, iklim değişikliği nedeniyle her geçen yıl küçülen Eqi Buzulu’na gecelemek için gittik. Buzul, 69. kuzey enleminde, Disco Körfezi’nde yer alıyor. Şansımıza havanın açık olması, bölgeyi daha iyi gözleme olanağı sundu bize. Zaten Grönland’da kaldığımız süre içinde güneşin battığına hiç tanık olmadık.
Büyük Kırılmalar Gemiyi Dalgalandırıyor Bölgede ilk araştırmaları yapan Fox 1 gemisi, 1912 yılında Disco Körfezi’nde hava koşulları nedeniyle batmış. İki yıl sonra kıyıya vuran oksijen tüplerinden bir tanesini, geminin anısına bir anıt olarak körfezin kıyısına, buzulun tam karşısına dikmişler. Daha sonra bölgeye, ilk Fransız kutup araştırmacısı olan Paul-Emile Victor ve ekibi gelmiş. Ekip, 1934-39 yılları arasında, buzul çevresinde araştırmalarını sürdürmüş. Victor ve ekibinin araştırmalarına merkez olarak inşa ettikleri ilk tahta kulübe biraz metruk bir halde duruyor. Yılda sadece iki ay gezilebilen bir yerde, o binayı müze haline getirmek düşünülmemiş. Bizim oradan ayrıldığımız gün Danimarka Prensi kulübeyi görmeye ve gelecek için değerlendirme koşullarını gözden geçirmeye gelecekti. Yılda sadece iki ay için açık olsa da, büyüleyici bir manzarası olan Eqi Buzulu’nun tam karşısında, gece kalınabilecek kulübeler yapılmış. Bunların birkaç tanesinde her türlü konfor varken, diğerlerinde ne akan su ne de tuvalet bulunuyor. Adaya gelen iki tür turist grubuna uygun olarak düşünülmüş. Fransız araştırmacı Victor’un adı verilmiş olan kafede ise, Danimarka fiyatlarının üç misline yemek içmek mümkün. Ilulissat’tan sabah çok erken ayrılan teknemiz, öğle saatlerinde, buzdan oluşan bir denizi yararak buzulun kıyısına ulaşıyor. Sık olarak gök gürlemesine benzer seslerin geldiğini duyuyoruz buzuldan. Arada sıkışan havanın genleşmesi sonucu çevresindeki buzların kırılmasıyla oluşan bir ses olduğunu söylüyorlar. Bazen çok şiddetli bazen de çok hafif duyuluyor. Gemideki turistler, ellerinde kameralar buzuldan parçaların kırılıp denize dökülmesini bekliyor. Bir buzul gezisinin en heyecanlı anlarını buzların kırılıp denize dökülmesi oluşturuyor. Küçük parçaların dökülmesi o kadar heyecan vermiyor. Arada, gemiyi de dalgalandıran büyük buz kırılmaları oluyor. Şiddetli patlamalar duyuluyor. Gelirken körfezde gördüğümüz aysberglerin böyle kırılmalar sonrası oluştuğunu düşündükçe ilgimiz daha da artıyor. Farklı bir coğrafyada bir gezgini mutlu edecek her şey var; sonsuz görünen bir buzul kitlesi, buz parçaları içinde yüzen bir tekne, buzulun kırılarak parçaların güçlü seslerle denize akması. Denizde oluşan dalgalanmalar.
Buzulun Kalan Ömrü On Yıllar İle Sınırlı Daha sonra kalacağımız kulübelere çıkıyoruz. Karaya çıkarken dikkat etmek gerekiyor, eğer büyük bir buz parçasının kırılmasına denk gelinirse oluşan dalgalarla denize sürüklenme tehlikesi var. Kulübelerden görüntü mükemmel, sanki başka bir gezegendeyiz gibi. Ufka paralel giden ve batmayan bir güneş görüntüyü tamamlıyor. Buzul
dan sürekli patlama sesleri geliyor ve düşen buz parçalarının denizde oluşturduğu dalgalanmaları görebiliyoruz. Victor Kafe’de, duvara asılı bir fotoğraf ilgimi çekiyor. Daha doğrusu, aynı çerçeve içinde, aynı noktadan, en üstteki 1912 yılında olmak üzere farklı zamanlarda çekilmiş dört fotoğraf var, alt alta sıralanmış. Buzulun 100 yıllık bir zaman dilimi içinde ne kadar küçüldüğünü ve geri çekildiğini görmek olanaklı. Zaten dikkatlice bakınca, yanlarında, eskiden buzula ait olan alanlar belirgin şekilde görülüyor. Buzulların denize akması, her gün on binlerce ton buzun kırılarak suya dökülmesi doğal bir olgu. Bir anlamda yürürler açık denizlere doğru; ama böylesine küçülmezler. Kafenin duvarındaki fotoğrafta açıkça görüldüğü gibi, son yüzyıla ait bir olgu buzulların küçülmesi. Uzmanların yaptığı araştırmalar, Eqi Buzulu’nun on yıllar içinde yitip gideceğini gösteriyor. Gezginler için çelişkili bir durum ortaya çıkıyor. Paralar harcayıp, zor koşullarda yollar kat ediyor ve gezegene ait bir güzelliği yakından görmek istiyorsunuz. Oysa buzulun sizi heyecanlandıran özelliği aynı zamanda onu yok olmaya götürüyor. Buzuldan kırılan her büyük parçaya izleyenler hayranlık sesleriyle eşlik ederken, buzulun tarih sahnesinden çekilirken sergilediği son tiradına eşlik ettiklerinin farkında olamıyorlar. Her gün iki tekne dibinde bitmese, karşı kıyılarında kulübeler inşa edilmese, kimse kendisini görmeye gelmese belki biraz daha fazla yaşar Eqi. O zaman şöyle bir sorun çıkıyor ortaya, “güzelliğini” görme ayrıcalığı kimlere verilecek? Gören olmazsa “güzel” olamaz ki.