Görme engelli bireylerin gündelik yaşamlarında hayati bir rol oynayan Braille alfabesi, her yıl 4 Ocak tarihinde Dünya Braille Günü’nde hatırlanıyor. Yaşam tarzının ve yaşam tarzındaki değişikliklerin dünya çapında görme kaybı yaşayan ve görme engelli olan insan sayısını artırdığına dikkat çeken yeni bir rapor, eşitsizlik ile görme kaybı arasında önemli bir bağ olduğunu ifade ediyor.
Dünya çapında her gün milyonlarca görme engelli birey, gündelik hayatını sürdürebilmek için kabartma yazı olarak da bilinen Braille alfabesini kullanıyor. Bu alfabe alışveriş listelerinden, ürünlerin etiketlerine, kitap okumaktan bir müzik parçasını öğrenmeye kadar yüzlerce alanda kullanılıyor.
Braille alfabesinin öneminden yola çıkan Birleşmiş Milletler, 15 yaşında görme engelli hale geldikten sonra bu alfabenin mucidi olan Louis Braille’in doğum günü olan 4 Ocak tarihini 2019 yılında “Dünya Braille Günü” olarak kabul etti. Herkes, anlayabileceği bir formatta bilgiye sahip olmayı hak eder gerçeğinden yola çıkarak bu gün vasıtasıyla, görme engelli ve görme sorununa sahip bireylerin insan hakları konusunda farkındalık yaratmak, Braille’in bir iletişim aracı olarak önemini hatırlatmak ve bu alfabenin kullanım alanlarının artışını teşvik etmek amaçlanıyor.
Bir İnsan Hakkı Olarak Toplumsal Hayata Katılım
Braille, her harf ve rakamı temsil etmek için altı nokta kullanan, alfabe ve sayısal semboller ile müziksel, matematiksel ve bilimsel semboller gibi sembollerin dokunsal bir temsilinden meydana geliyor. 19. yüzyılın başlarında ortaya çıkan Braille, zamanla daha kolay okunabilir hale geldi ve dünya çapında hemen her dilde kullanılmaya başlandı.
Eğitim, ifade ve düşünce özgürlüğü ile toplumsal katılım bağlamında hayati önem taşıyan Braille, engelli kişilerin toplumda etkin bir şekilde yer alması, toplumsal, kültürel, ekonomik ve siyasi yaşama katılmaları gerektiğini vurgulayan “Engelli Kişilerin Haklarına Dair Sözleşme”nin 2. Maddesi’nde de yansıtılıyor.
Görme engellilik ve görme kaybı, yaşam tarzlarındaki değişiklikler ve toplam nüfusun yaş ortalamasının artışıyla beraber giderek daha çok yaşanıyor. Bu önemli sağlık sorununu önlemeye yönelik küresel çapta faaliyet gösteren bir STK olan Görme Engelliliğin Önlenmesi için Uluslararası Ajans’ın (International Agency for the Prevention of Blindness – IAPB) son “Görme Atlası” raporu da bu konuda önemli veriler sunuyor.
Görme Kayıplarının %90’ı Önlenebilir Sorunlardan Kaynaklı
Görme sorunu ve engeli olan kişilerin çoğunluğunun düşük ve orta gelirli ülkelerde yaşadığına dikkat çeken rapor, bu tür engellerin sosyoekonomik dezavantajla bağlantılı olduğunu da vurgulayarak, “Görme kaybı hem eşitsizliklere katkıda bulunur hem de eşitsizliğin bir sonucudur” ifadesini kullanıyor.
Bu eşitsizliğin bir nedeninin de dünyadaki sağlık hizmetleri ve göz bakımına erişim düzeylerinin farklılık göstermesi olarak görülürken, bu durumun özellikle kırılgan gruplar için geçerli olduğu belirtiliyor. IAPB ayrıca görme kaybının %90’ının önlenebilir veya tedavi edilebilir olduğunun da altını çiziyor.
Rapora göre, görme kaybının önümüzdeki 30 yıl içinde %55 oranında artması ve yaklaşık 600 milyon yeni kişiyi etkilemesi bekleniyor. Yanı sıra 2020 verilerine göre 43 milyon olan görme engelli sayısının 2050 yılına kadar 61 milyona çıkacağı da öngörülüyor. Yine 2050 itibarıyla 2050 yılına kadar, toplam sayının yaklaşık 1,8 milyar kişiye yükselmesi bekleniyor ve bu kişilerden 866 milyonunun yakın görme kaybı, 360 milyonunun hafif görme kaybı, 474 milyonunun orta dereceden şiddetli görme kaybı yaşayacağı öngörülüyor.