Homo Ludens, yani “oyun oynayan insan”, Hollandalı kültür teorisyeni Johan Huizinga’nın taa 1938 yılında ortaya attığı çığır açıcı bir kavramsallaştırmaydı. Kısaca insanı diğer canlılardan ayırt eden bir özelliğinin de oyunlar olduğunu söyleyen bu bakış açısı, öğrenme süreçlerine oyunun dahil edilmesinin ilk adımıydı. Ve artık oyunlar sürdürülebilirlik faaliyetlerinin de bir parçası… Almanya merkezli dijital stüdyo Little Green Men Interactive (LGMi) tarafından tasarlanan CEO2 oyunu da bunun en güzel örneklerinden biri. CEO koltuğuna oturup stratejik kararlar alabildiğiniz oyunda önümüzdeki 20 yıl boyunca şirketin CO2 emisyonlarını ve hisse senedi değerlerini nasıl etkilediğinizi de görebiliyorsunuz. Biz de LGMi Kurucu Ortağı Valdis Wish ile oyunlarla sürdürülebilirlik arasındaki ilişkiyi, etkin bir oyun tasarlayabilmenin sırlarını konuştuk.
Oyun ve Sürdürülebilirlik… Bu iki kavramı nasıl bir araya getirdiniz?
Aslında bu iki kavram birbiriyle gayet uyumlu. Oyunlar, insanların karmaşık konuları anlaması ve birbiriyle iletişim kurabilmesi açısından çok önemli bir araç ancak bu potansiyel yeterince değerlendirilemiyor. Bugün sürdürülebilirlik ve kurumsal sosyal sorumluluk ile ilgili pek çok projenin sıkıcı olduğu bir gerçek. Gerek markalara gerekse topluma katma değer sağlama şansı büyük ölçüde heba ediliyor. Oysa oyunlar, sürdürülebilirlik iletişimini daha etkili ve ilham verici kılmada büyük bir imkân sunuyor. Biz de bu heyecan verici potansiyelin farkına varınca, 2009’da LGMi’yi kurduk.
Bir de oyunların üzerine yapışmış bir damga var: “Boş eğlence”… Ama bu bakış açısı yavaş yavaş yok olmaya başlıyor. Günümüzde oyun oynayan milyarlarca insanın içinde 40’lı yaşlardaki üst düzey yöneticiler bile var. Bu da oyunların şirketlerde eğitim ve pazarlama amaçlı kullanılmaya başlanmasında ciddi bir faktör. Yoksulluk ve İklim Değişikliği gibi “ciddi” konularda oyunların asla etkili olmayacağını savunanlar, hatta bunun münasebetsiz bir ilişki olacağını düşünenler de var. Ben bu görüşe kesinlikle katılmıyorum. Zaten genel eğilime baktığımızda, oyunların çok güçlü bir iletişim aracı olarak yaygın şekilde kullanılmaya başlandığını görüyoruz. Önemli olan, gerçekten neye ihtiyacınız olduğunu saptamak.
Sürdürülebilirlik oyunlarının dört ana özelliği taşıması gerektiğini söylüyorsunuz: Eğlence, açık uçlu deneyim, işbirliği ve daha iyi hikâyeler…
Evet… Bu saydığınız özellikleri sürdürülebilirlikle ilgili oyunlarda daha çok görmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bunları dünyanın en popüler video ve oyunlarını inceleyerek öğreniyoruz. Genel olarak bakıldığında bir oyunda olması gereken dört temel özellik şöyle:
Eğlence… İnsanların oyun oynamak için bir numaralı nedeni bu. Oyun uzmanı Gabe Zichermann, bu konuyu çok açık şekilde ifade ediyor: “Bir oyun, herhangi sıradan bir işten daha eğlenceli olmayı vaat etmeli.” Bir şirket, bir oyunu kullanıcılara sunduğunda bu sözü yerine getirmeli, aksi takdirde oyuncular oynamayı bıraktıkları gibi birbirleriyle de paylaşmazlar. Bu da markaya yönelik bir hayal kırıklığı yaratır.
Gelelim Açık Uçlu Deneyimler konusuna… Bir oyun mutlaka açık uçlu deneyimler sunmalı. Bundan kastım, tasarlanan oyunların sınırlı sayıda sonuçlar vermemesi gerektiği. Oyuncular, örneğin çevreyle ilgili bir oyun evrenine girdiklerinde kazanmak isterler elbette ama aynı zamanda özgür olduklarını da hissetmek isteyeceklerdir. Tabii eylemleriyle şimdiye kadar deneyimlemedikleri sonuçlara ulaşmayı da arzularlar. Bu açıdan Minecraft ve Sim City başarılı örnekler. Bu iki oyunda da oyuncuların hayal güçleri onlara rehberlik eder. Dinamik ve yaratıcı deneyimler sunmaktan uzak olan sürdürülebilirlik oyunları, kısıtlı seçim ve sonuç ikiliklerinden ve dar koridorlardan artık çıkmalı.
Peki, işbirliği ve daha iyi hikâyeler konusuna gelirsek…
Son 10 yılda tasarlanan oyunlara bakıldığında en büyük değişimin “sosyalleşme” olduğu ortaya çıkıyor. Artık binlerce kilometre uzaklıktaki insanlarla birlikte oyun oynama şansına sahibiz. Geribildirim aldıklarımız robotlardan ziyade insanlar olmaya başladı. Bu da oyunların iletişimi güçlendirdiğini gösteriyor. Günümüzde oyunların eğitimlerde ve pazarlama iletişiminde de kullanılıyor olması bunun kanıtı. Oyunlar aynı zamanda işbirliği kurma ve beyin fırtınası yapmak için de güçlü araçlardan biri.
Ve daha iyi hikâyeler… Sürdürülebilirlik içerikli oyunlar çok iyi ve güçlü hikâyelerle örülmüş olmalı. Çoğu oyunda hikâyelerin ve karakterlerin ağırlıklı olarak tek boyutlu ve yüzeysel olduğunu görüyoruz. Bu da onların sıkıcı ve sığ olmasına neden oluyor. Bana göre güçlü hikâye içeren en güzel oyunlardan biri Cart Life. Richard Hofheimer tarafından tasarlanan bu oyun, görünürde bir iş simülasyonu; yatırımların ve ürün satışlarının yönetildiği, kâr odaklı bir oyun. Bu oyunda sizi zorlayan ve meydan okuyan gerçek karakterler var ve tam da bu nedenle çok başarılı.
Allianz ve WWF için geliştirdiğiniz CEO2 adlı oyun, pek çok çevre tarafından ilgi topladı. Bize bu oyunun özelliklerini anlatır mısınız?
Şimdiye kadar pek çok kurum ve kuruluş için oyunlar geliştirdik. Bunların içinde en etkili projemiz, Allianz ile dünyanın en önemli çevre STK’larından WWF için geliştirdiğimiz CEO2 oldu. Bu iki kuruluş işbirliği yaparak, Avrupa sanayisi için düşük karbon stratejileri konusunda bir rapor hazırladı. WWF ve Allianz, oldukça bilimsel içerikli olan bu raporu daha fazla insana nasıl ulaştırabileceklerini sordu. Biz de bu oyunu tasarladık. Oyuncular, bir otomotiv, sigorta, kimya veya elektrik şirketinin CEO’sunun yerine geçiyor. Artık onların şapkalarıyla düşünmeye başlıyor. Stratejik iş kararları almaya başlayan oyuncular, bu seçimlerinin, yönettikleri şirketin önümüzdeki 20 yıl boyunca CO2 emisyonlarını ve şirketin hisse senedi değerlerini nasıl etkilediklerini görüyorlar.
Nasıl geri dönüşler aldınız?
Çok güzel geri bildirimler aldık. CEO2, lansmanı yapıldıktan sonraki birkaç ay içinde 100.000 kez internet üzerinde oynandı. Dört dilde yayımlanan oyun, Allianz çalışanları için bir şirket içi iklim bilinçlendirme kampanyasının parçası oldu. Basının da desteklediği bu çalışmamız aynı zamanda şirketler, düşünce kuruluşları, üniversiteler ve STK’lar tarafından da beğeni topladı. Söz konusu çevrelerde, kendi araştırmalarında ve işlerinde buna benzer interaktif ve etkileyici yolları kullanma fikri doğmuş oldu böylelikle.
Peki, ilginç öneri ve fikirler de aldığınız oluyor mu?
Oluyor. Mesela, oyunları ve simülasyonları bir araştırma aracı olarak kullanmayı önerenler oldu. Böylece oyuncuların kararlarını izleyerek, davranış kalıplarını daha iyi anlayabileceklerini düşünüyorlar. İnternet üzerinde kullanıcıların datalarını toplayacak gayet uygun pek çok ortak alan var ancak böylesi dataların ve bilgilerin ne için toplanıldığı ve kullanıldığı konusunda gerçek bir şeffaflık gerektiği konusunda çok netim.
Üzerinde çalıştığınız yeni projeler var mı?
Almanya’nın önemli birkaç şirketi için heyecan verici projeler tasarlıyoruz. İçerikleri hakkında detaylı bilgi veremem ancak şunu belirtmemde fayda var: Biz LGMi olarak müşterilerimizin paydaşlarıyla sağlıklı iletişim kurabileceği tüm projelerde bir partner olarak varız. Bu çalışmaların da en etkin yollarını bulmaya çalışıyoruz. LGMi’yi “hikâye anlatan dijital bir stüdyo” olarak konumlandırdık. Oyunlar da paydaşlarla etkin iletişim kurabilmenin sadece bir bölümünü oluşturuyor. Yani başka araçlar da tasarlıyoruz.
Türkiye’de işbirliği yaptığınız kurum/kuruluşlar bulunuyor mu?
Henüz değil ama bunu çok isteriz. Mayıs ayında İstanbul’da gerçekleşen Sürdürülebilir Markalar Konferansı sayesinde Türkiye’ye ilk kez gelme fırsatı buldum. Oradaki şirket ve organizasyonların, sürdürülebilirlik konusuna duydukları ilgi ve attıkları adımlar beni memnun etti.
Ülkemizdeki şirketlere seslenmek isterseniz neler söylersiniz?
Sürdürülebilirlik; çalışanlar, müşteriler, yatırımcılar, tedarikçiler ve kanun yapıcılarla, yani tüm paydaşlarla bağlantı kurmak için çok büyük bir fırsat sunuyor. Bana göre en temel sorun bu durumun gözden kaçırılması, paydaşların ihmal edilmesi. Şöyle bir örnek vereyim: XYZ adlı bir şirketin yaptığı iş ile biyoçeşitlilik arasında nasıl bir bağlantı vardır? Şirket bunu neden önemsemelidir? Riskler ve fırsatlar nelerdir? Bunları saptamak kolay değil, ancak şirket şeffaf ve ikna edici şekilde iletişim kurarsa, paydaşlardan da destek alacak ve bu da marka değerine büyük katkıda bulanacaktır. Kısacası, önerim cesur olun, sürdürülebilirlik faaliyetlerinizi samimi şekilde yürütün ve paydaşlarınızla çok farklı ve yenilikçi yöntemlerle iletişim kurun…