18 Haziran tarihi 2016’dan bu yana “Sürdürülebilir Gastronomi Günü” olarak kabul ediliyor. Birleşmiş Milletler’in belirlediği bu günle, yiyeceklerin tarladan sofraya gelmesine kadar her aşamada, doğal kaynakların israf edilmeden kullanılması, ekosistemin ve sağlığımızın korunması için sürdürülebilir yöntemlerin geliştirilmesi ve yemek kültürlerinin korunması amaçlanıyor.
İklim değişikliğine bağlı olarak özellikle önümüzdeki 20 yıl içinde yaşanacak kuraklıkların tarımı zorlaştıracağı, yine iklim değişikliği ve kirlilik nedeniyle okyanuslardaki ekosistemin büyük zararlar göreceği ve tüm bunların küresel gıda krizine yol açabileceği düşünülüyor. Bu krize ayrıca dünya nüfusunda yaşanacak artışın da eklenmesi bekleniyor. Dünya nüfusunun 2050 itibarıyla 10 milyara yaklaşacağı tahmin edilirken, Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü’ne (FAO) göre, gelecekteki nüfusun ne kadar gıdaya gereksinim duyacağı ise beslenecek insanların yaşlarına, vücut ölçülerine, yaptıkları faaliyetlere ve demografik ögelere bağlı olacak. Bu bağlamda beslenme şeklinde yapılacak değişimlerin önem kazanması bekleniyor.
İklim Hedefleri Yolunda “İklim Dostu” Beslenme
Oxford Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırma, iklim hedeflerine ulaşmanın önemli yollarından birinin ne yediğimiz, ne kadar yediğimiz, yediklerimizin nasıl üretildiği ve ne kadarının atık haline geldiğiyle yakından ilişkili olduğunu ortaya koyuyor. Son zamanlarda giderek ilgi görmeye başlayan klimataryen, yani “iklim dostu” beslenme modeli ise gıda üretiminin çevre üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmayı amaçlıyor.
Kaliforniya Üniversitesi’nin yeni bir araştırmasına göre bitki ve işlenmemiş gıda merkezli beslenme, hem insanların hem de gezegenin sağlığı için faydalı. Hayvansal gıdaların tüketiminin asgari seviyeye indirilmesi, palm yağı içeren ürünlerin satın alınmaması, yerel pazarlardan ve mevsimsel beslenmek, kuruyemiş ve bakliyat tüketmek, çiftlik balığı tüketmemek klimataryen beslenme modelinin temelini oluşturuyor.
Hem İklim Krizine Hem de Kültürel Değerlere Dikkat Çekiliyor
Sürdürülebilir gıda açısından baktığımızda gastronomi önemli bir işleve sahip. Yemek ve kültür arasındaki ilişkiyi kurmaya çalışan, bazıları tarafından yemek yapma ve sunma sanatı olarak da değerlendirilen gastronomi, belirli bölgelerin pişirme stillerini ve “iyi yeme” gibi kavramları da içererek yerel gıda ve mutfağa göndermeler yapıyor. Gastronomide sürdürülebilirlikse yiyeceklerin tarladan sofraya gelmesine kadar her aşamada, doğal kaynakların israf edilmeden kullanılması, ekosistemin ve sağlığımızın geleceğine zarar vermeden uygulanması anlamını taşıyor.
BM Genel Kurulu buradan yola çıkarak 21 Aralık 2016’daki toplantısında 18 Haziran’ı “Sürdürülebilir Gastronomi Günü” olarak kabul etti. Genel Kurul, UNESCO ve FAO’nun işbirliği içinde etkinlikler düzenlenen gün ile bir yandan iklim krizi, doğanın yok oluşu ve kirlilikten oluşan gezegenimizin yüz yüze kaldığı üçlü krize işaret edilirken bir yandan da dünyanın doğal ve kültürel çeşitliliğiyle bağlantılı olarak bir tür “kültürel ifade” olarak gastronomiye dikkat çekilmeye çalışılıyor. Bu çerçevede tarımın ve gıda üretiminin doğaya saygılı şekilde yapılmasını, kaynakların boşa harcanmamasını, üretimin ve üreticilerin gelecekte var olabilmesi için sürdürülebilir yöntemlerin geliştirilmesini ve yemek kültürlerinin korunmasını savunuyor. Örneğin UNESCO, sürdürülebilir gastronomi alanında, yedi yaratıcı alanda en iyi uygulamaları paylaşmak ve ortaklıkların gelişmesini sağlamak için 2004’ten bu yana “Yaratıcı Kentler Ağı” oluştururken 2023 yılında Türkiye’den de Nevşehir ve Tokat dünya çapında “Gastronominin Yaratıcı Kentleri” arasına girdi.
FAO’dan Beş Temel Prensip
Sürdürülebilir gastronomiyi etkinlikleri ve konu üzerindeki çalışmalarıyla destekleyen en büyük kurumlardan biri FAO. Gıdanın herkes için besleyici ve ulaşılabilir olması, doğal kaynakların yalnızca mevcut değil, gelecekteki insan ihtiyaçlarını da desteklemesi için gerekli ekosistemin işlevselliğinin korunabildiği bir yönetim FAO’nun sürdürülebilir gıda ve tarım için vizyonunu oluşturuyor.
FAO’nun benimsediği vizyonun beş temel prensibi şöyle:
- Gıda sistemlerinde verimliliği, istihdamı ve katma değeri artırmak,
- Doğal kaynakları korumak ve iyileştirmek,
- Tarımsal geçim kaynaklarını geliştirmek ve iç ekonomik büyümeyi teşvik etmek,
- İnsanların, toplulukların ve ekosistemlerin direnç güçlerini artırmak,
- Yönetimleri yeni mücadelelere uyumlu hale getirmek.
Bizler Neler Yapabiliriz?
Sürdürülebilir gastronomi adına bireysel olarak yapabileceklerimiz de önem taşıyor. Çiftçileri destekleyerek, gıda tüketimi için yerel pazarları tercih ederek, küçük üreticilerden veya aile işletmelerinden alışveriş yapıp onları güçlendirerek, seyahatlerimiz sırasında farklı yörelerin tatlarını deneyip gelenekleri canlı tutarak, yemek yaparken ve yemekten sonra tüm malzemeleri akıllıca kullanmaya özen gösterip gıda israfından kaçınarak, sürdürülebilir gastronomiye bireysel olarak katkı sunabiliriz.