Bir, insan seveceksiniz. İki, ne yapıyorsanız heyecanla yapacaksınız. Üç, meraklı olacaksınız. Eğer bu üç özelliği birbirine ekleyebilirseniz, sanırım sürdürülebilir bir iş yapabilirsiniz. Reis Gıda’nın kurucusu Mehmet Reis işte bu üç özelliği çok iyi bir şekilde harmanlamış; yoksulluktan ve yoksunluktan gelen biri olarak, yoksullardan kaçmak yerine, bu bilgi ve tecrübesini ülkenin ve gezegenin refahı için kullanmaya karar vermiş.
Yazı: Barış DOĞRU
Sık sık yazıyorum galiba ama özel sektörün topluma ve çevreye faydalı işler yapması için, mutlaka faaliyet alanının kendisine ve çevresine bakması lazım, çünkü her şirket asıl olumlu etkisini bu faaliyet çerçevesinde yükseltebilir ya da tam tersine olumsuz etkisiyle yıkıcı etkiler bırakabilir. Bunun için de ilk başta, “ben ne üretiyorum, ne satıyorum, toplumla bağım ne, negatif ve pozitif etkim nerede gerçekleşiyor” sorularını kendisine sorması lazım. Bundan daha iyi bir başlangıç noktası, ne dünyada, ne Türkiye’de bulunmuş değil…
Masasının üstü pirinçlerle, mercimek ve fasulyelerle dolu Mehmet Reis’in. Çok az rastlanır bir biçimde, bir tebrik telefonuyla tanıştık kendisiyle. Türkiye’nin en büyük kuru bakliyat markalarından biri olan Reis Gıda’nın kurucusu, sürdürülebilirlik ve iklim değişikliği konusunda EKOIQ dergisi olarak yaptığımız çalışmalar için bize teşekkür ediyordu. Yakından takip ettiğini, yazıları satır satır okuyup yararlandığını anlattığı bu telefon görüşmesinin ardından geçtiğimiz ay ilk defa yüz yüze görüştük.
Yoksulluktan gelen, yoksulluğu ve açlığı bilen bir insan Mehmet Bey. Ama genellikle yoksulluktan gelen, açlığı bilenlerin, oralardan uzaklaştığı an, geldiği yeri unutmak için büyük bir çaba gösterdiği bir dünyada, ülkede yaşıyoruz. Mehmet Bey bu anlamda farklı bir kişi. Ülkenin en büyük kuru gıda markalarından birini yarattığında da, toprağa, üreticiye, insana yakın kalmayı başarmış. Ve en başta vurguladığımız ilkeye yaslanmış: Çalıştığın alanın çevresinde toplumsal fayda üret.
Fiyat Artışlarıyla Gelen Uyanış
Ne yazık ki, çokuluslu şirketler, büyük aile grupları ve onlara mal ve hizmet üretenler dışında, kendi alanında toplumsal fayda üretmek için uğraşan çok az sayıda yerli şirket ve marka var. Reis Gıda, bu noktada apayrı bir yerde duruyor diyebiliriz. Mehmet Bey, ofisinin duvarındaki resimlere işaret ediyor. Anne babası ve kendisinin Don Kişot olarak çizilmiş bir karikatürü var. “O resim 1995 yılına ait. Devalüasyon sonrası, tam da ramazan öncesi marketimizde gözlemlediğim bir olay bende derin bir iz bıraktı. Bir kadın müşterimiz, fiyatına bakıp bir ürünü yerine koydu. Gıda fiyatları anormal bir hızla artıyordu. Ben de risk altına girip fiyatları dondurma kararı aldım. Basın buna büyük bir ilgi gösterdi. Çalıştığım süpermarketlerle, tedarikçilerimle görüştüm, ramazan boyunca fiyatları donduracağız dedim. 11 ay kâr etmişiz, bir ay kâr etmeyelim. Rakiplerim ve birkaç basın organından olumsuz tepkiler de aldım. Beni İstanbul Ticaret Odası’na Türkiye’de ilk defa sabit fiyat uygulaması yaptım diye şikayet ettiler. Hiçbirine tepki göstermedim ama etkilerini kısa bir süre sonra gördüler. Birçok gıda ürününde fiyat gerilemesi oldu. Tüm basın bunun çok önemli bir girişim olduğunu yazdı. Benim farkındalığım burada başladı aslında.” Sonrasında yerli tohumların yaygınlaştırılması üzerine çalışmaya başlamış Mehmet Bey. “Her yere yetiştiremezsiniz ama elimden geldiğince çiftçileri yerli tohumlar tercih etmeye ve onları ekip biçmeye özendirmeye çalıştım, bunun karşılığında da çok güzel tepkiler aldım”
Yerli tohumların yaygınlaştırılmasıyla ilgilenirken, ilgi alanı sağlıklı beslenmeye doğru kaymış yavaş yavaş. ülkemizde giderek artan obezite ve beslenme bozuklukları bu konuya daha çok ilgi göstermesi konusunda bir erken uyarı gibi olmuş. Geleneksel yemek kültürünün ve alışkanlıklarının korunmasının önemini vurguluyor. Bir aile babası olarak kızlarının kantinde ne yediklerini sorgulayarak bu gözlemi ilk olarak evinde yapmış. Ve kendi çocuklarına gösterdiği bu ihtimamı tüm çocuklar adına hissederek obezite ile ilgili mücadeleye başlamış. Geleneksel yemek kültürünün yitirilmemesinin iki önemli etkisinin olduğunu vurguluyor Mehmet Bey: “Birincisi bu sağlıklı bir beslenme modeli değil; ikincisi de bence sofra kültürü çok önemli. Ailelerin oturup birlikte yemek yemeleri, sadece beden sağlığı değil, ortak sohbetin geliştirilmesi, aile içinde sağlıklı bir iletişimin geliştirilmesi açısından da dikkat edilmesi gereken bir konu.”
Sağlıklı Beslenme İçin Üst Düzey Ziyaretler
Obezite konusunda devleti harekete geçirebilmek için büyük emek sarf etmiş Mehmet Bey. Dönemin başbakanı ve cumhurbaşkanına mektuplar yazmış, kızıyla beraber ziyaret etmiş. “Gerçekten de çok ilgilendiler. Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e diyabet ve obezite oranlarındaki artış ile yeme kültürünün bozulması arasındaki ilişkiyi, Avrupa ülkeleri arasında diyabette en hızlı artış yaşayan ülkelerden biri haline geldiğimizi anlattık. Ve belki biraz da bizim etkimizle, okul kantinlerinde bazı gazlı ve şekerli içecekler yasaklandı. Bu beni, dünyanın en mutlu insanı yaptı. Tüketicilerden teşekkür mektupları gelmeye başladı ve inanın madalya almış gibi oldum.” Okul okul, toplantı toplantı geziyor Mehmet Bey, özellikle küçük çocukların beslenmesi konusundaki bilinci artırmak için. “Ne yazık ki bozuluyor beslenme alışkanlıklarımız. Sağlıkçı değilim ama çok araştırırım; uzmanlar da aynı şeyi söylüyor” diyerek yanlış beslenmenin zararını vurguluyor.
O beslenmenin önemini anlatmak için çaba sarf ederken dünyada da bu konuda gelişmeler olmaya başlamış. “Amerika’ya, Kanada’ya yerli tohumdan üretilmiş yeşil mercimek; kırmızı mercimek, pirinç satmaya başladık. Ama bir yandan da onlardan aynı ürünleri ülke olarak satın alıyoruz. Bu süreçleri doğru yönetebilirsek, en önemli sorunumuz olan cari açığın kapanmasında da önemli bir rol oynayacak tarımsal üretim. İhracatta birçok üründe %50-60 oranında ithal ara malı kullanımı var. Tarımda ise bu rakam sadece %20. Yani bu ürünler neredeyse tamamen bizim çiftçimizin el emeği. O nedenle ekonomik sorunlarımız için de önemli bir çözüm, yerli tohumlarımızla yapılan tarımsal üretim.”
Hemen aklımıza Hollanda geliyor. “Konya kadar bir alana sahip Hollanda, dünyada bitkisel üretimde birinci, ette ve sütte dünya üçüncüsü. Türkiye, topraklarının erozyonuna, birçok soruna karşın bu alanda hâlâ çok büyük şansa sahip. Ama tarımdaki istihdam hâlâ azalıyor, %20’lere kadar indi. Tarım sektörünün ayakta kalması çok önemli Türkiye için.”
Tarım Üvey Evlat mı?
Çok sık vurguladığımız tarım sektörünün arkaik bir alan olmadığı, 21. yüzyılın en stratejik sektörü olduğu konusunda Mehmet Bey de ısrarlı. “1990’lardan sonra tarım üvey evlat muamelesi görmeye başladı. Özellikle bakliyatta, çiftçiyi desteklemekten vazgeçildi ve bugünlere böyle geldik. IMF’nin direktifleri doğrultusunda tarımda ilerleyemezdik. IMF’nin savunduğu kemer sıkma politikaları ülkelerin verimlilik potansiyelini engelliyor. Onlar gıda üretmemizi istemiyordu. 1990’lara kadar ne Amerika ne Kanada hiç bakliyat ekmiyordu. Şimdi onlar, bizim tohumlarımızdan yetiştiriyorlar bu ürünleri. Ve şu anda ihraç bölgelerimizi de ele geçirdiler. Şimdi biz ithal etmek zorunda kalıyoruz. İşte cari açığın önemli kaynaklarından biri bu değişimde yatıyor. Türkiye şu anda yeşil ve sarı mercimek türlerinde en fazla 400 bin ton üretiyor yılda. Kanada ne kadar üretiyor biliyor musunuz? 3,5 milyon ton. İnanılır gibi değil ama böyle…”
Mehmet Bey, Türkiye’nin her bölgesinde hangi ürünün ne kadar ekildiğini çok iyi bir şekilde takip ediyor. Her birinin hangi zamanda ekildiğini, dikildiğini, ne zaman suya ihtiyaç duyduğunu, hasat edildiğini tek tek biliyor. Tarımsal üretimde ülke bazında üretim miktarı ve tüketim talepleri konusunda doğru ve bütüncül bilgiye sahip olmamızın da çok önemli olduğunu düşünüyor. “Bunları bilmezsek, tedbir alamayız. Hasat verileri rekolte miktarları iç tüketim ve dış satış potansiyeline göre ithalat ve ihracat kararları verilmeli. Kriz çıktığında ithalat kararı alırsanız çok büyük zarara uğrarsınız. Bu sistematik bir bakış, olmazsa olmaz.”
İklim Değişikliği ve Yeşil Mercimek
Tarım alanlarını ince ince takip ederken, iklim değişikliğinin etkilerini de gözlemlemeye başlamış Mehmet Reis yavaş yavaş. Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Barış Karapınar ve arkadaşlarının, iklim değişikliği konusunda en bilinçli kesimin çiftçiler olduğu sonucuna ulaşan araştırmasını hatırlatıyoruz. Bu sonucu şaşırtıcı bulmuyor: “Tabii ki bilir çiftçi. Donu, yağışı, kuraklığı sürekli takip eder. Ben de aynı şekilde takip ederim. Mesela yeşil mercimek ne zaman çıkar? Mayısta. Bu sene ne zaman çıktı? Haziranda. Demek ki küresel iklim değişikliği, hasat zamanlarını değiştiriyor. Ekim için de aynı şey geçerli. Kasımda, aralıkta yağmur bekler çiftçi ama yağmıyor. Mayıs yağmuru mesela ürüne zarar verir. Tüm bunlar, büyük zayiatlar oluşturmaya başladı.” Bütün bu saha bilgilerinden hareketle araştırmaya başlamış Mehmet Bey küresel iklim değişikliğini. “Bölgeler ve ülkeler arası büyük göç hareketlerinin arkasında da iklim değişikliği var. Eğer kırsal kalkınmada iklim değişikliğini göz önüne almaz, bununla ilgili önlemler geliştirmez ve çiftçiye bu konuda bilgi vermezsek, büyük zararlar bekliyor bizi.”
Çiftçinin doğru bilgiye ve yönlendirilmeye ihtiyaç duyduğunun altını çiziyor Mehmet Bey. Bunun için kendisi de elinden geleni yapıyor. Okullara, ilgili tüm organizasyonlara gidip iklim değişikliğini anlatıyor uzun bir süredir. “İklim değişikliğine uyum göstermemizi sağlayacak önlemleri acilen almamız lazım. İsraf da çok önemli bir konu. Tarladan sofraya kadar o kadar büyük bir zayiat var ki. Aynı şekilde toprakları da israf ediyoruz. TEMA Vakfı’nın verilerine göre, son 40 yılda üçte bire inmiş verimli topraklar. Verimli tarım arazilerinin amaç dışı kullanımlarından tutun, yapılaşma nedeniyle kesilen zeytinlikler ve ayçiçeğine kadar birçok önemli sorunla karşı karşıyayız. Her alanda bu sorun oluşmadan çözüm yolu bulmalıyız.”
Her İşin Başı Heyecan
Reis Gıda’nın sattığı tüm ürünlerin %90’ı hâlâ yerli ürün ama yakın zamanda paketlere koyacak yerli ürün bulamamaktan korkuyor Mehmet Bey: “Tarım ve hayvancılık birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Çiftçiyi dinlemeden bunları anlayamazsınız, çözümler üretemezsiniz. Çizmeleri giyip, tarlada nasırlı elini sıkacaksınız çiftçinin. Dünyada en büyük kriz su ve gıdada. Türkiye bir tarım ülkesi ve bu konuda yapması gereken çok fazla şey var”.
Son getirilen havza modeli konusunda ne düşünüyor peki? “Çok iyi bir çalışma ama o toprakta ne yetiştiğini iyi bileceksiniz ve onu destekleyeceksiniz. İklim değişikliğine uygun tohum ve onun ıslahı çok önemli. Bunlar üzerinde çalışmazsanız ve o havza modeli üzerinde desteklemezseniz, başarılı olamazsınız. Bunun için bölge bölge ayrıntılı olarak çalışmanız lazım. Ziraat mühendislerini, veterinerleri her bölgede görevlendirmeniz lazım. Bunu 90’lardan beri söylüyorum ama ne yazık ki şimdi ziraat mühendisleri, veterinerler başka alanlarda çalışmak zorunda kalıyorlar.”
Tarım alanında çok iyi bir koordinasyona ihtiyaç olduğunun altını çiziyor Mehmet Bey ısrarla: “Ben bölgelerden düzenli bilgi alıyorum, insanları dinliyorum. Ancak hep beraber bir araya gelirsek çok daha katma değerli, sağlıklı ürünler geliştirebiliriz. Ve böylece dışardan ürün alan değil, geçmişteki gibi ihraç eden bir ülke olabiliriz.”
Bu konularda ortak bir gelişim sağlanabilmesi için birçok girişimi de olmuş Mehmet Bey’in. “Tarıma Can Platformu’nu, Vakfı’nı kurmak istedim. TEMA’nın kurucusu Hayrettin Karaca ve bu alanda söz sahibi daha birçok kişiyi bir araya getirmek için uğraştım. Gıda piyasası geçmişte basına, kamuoyuna çok kapalı bir yapıydı. Kimse basına konuşmazdı. Onu kamuoyuna açabilmek için o kadar gayret sarf ettim ki. Fiyat artışlarının nasıl yaşandığını anlatmaya çalıştım başından itibaren. Bugün de anlatıyorum. Örneğin ithal pirinçte gümrük vergisi %45, ayrıca perakende KDV’si %8, bazı ithal edilen bakliyat ürünlerinde gümrük vergisi %19,3, yine parekende çıkış KDV’si %8, üreticiyi korumak için bu tedbirler elbette alınacak. Ancak raf fiyatlarındaki oluşumu tüm kamuoyu bilmelidir.”
Fosil yakıtlardan sağlığa, ekosistemlerden biyolojik çeşitliliğe, eğitimden yapılaşmaya, göçten ekolojik turizme kadar sürdürülebilir kalkınmanın her alanına hakim Mehmet Bey’le uzun uzun sohbet ediyoruz. İşini seven, sevdiği konuyla dünyanın sorunlarını, ülkemizin sorunlarından ayırmayan, konulara çepeçevre bakan, anlamaya, çözümler üretmeye çalışan ve bunu büyük bir heyecanla yapan bir iş insanı. İşin sırrı galiba ne yaparsan gönülden yapmaktan, insan sevmekten ve heyecandan geçiyor. Bir duvardaki resme, bir de Mehmet Reis’e tekrar bakıyorum. Gıdanın merceğinden sürdürülebilirliğe bakan gerçek bir Don Kişot. Sadece parayı konuşanların para da kazanamayacağı günler ne zaman gelecek acaba? Ekonominin sadece ekonomi olmadığını, paranın yenemeyeceğini, herkes mutlu ve huzurlu olmadıkça, kimsenin mutlu ve huzurlu olamayacağını ne zaman anlayacağız acaba? Don Kişot’ların sayısı artınca herhalde…