Gıda kaybı ve israfı yine gıdanın sürdürülebilirliğinin önündeki en önemli engeller arasında yer alıyor. Birleşmiş Milletler verilerine göre, gıdanın üçte biri sofralara ulaşmadan kaybediliyor, sofralara gelen gıdanın ise tonlarcası israf ediliyor. Yani hem üretim hem de tüketim süresince çok ciddi kayıplar var.
Yazı: Zeynep ÖZLER, Yıldız Holding Kurumsal İletişim Grup Direktörü [email protected]
Fabrika ayarlarına döndüğümüz, beslenme ve barınma gibi en temel meseleleri tartıştığımız bir yılı deneyimliyoruz. Bu köşede, daha sürdürülebilir bir gelecek için, her gün yeni bir bilgi ile donandığım gıda gibi hayati bir sektöre dair yapılabileceklere alan açmayı istedim.
Bugünlerde, Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı’ndan dinleme şansına eriştiğim Maslow’un İhtiyaçlar Piramidi her zamankinden daha çok aklıma geliyor. Maslow’un 80 yıl önce işaret ettiği gibi, insanın en temel ihtiyaçlarından biri gıda. İnsanlık var olduğu sürece karnını doyurmayı isteyecek. 2024 yılında ruhumuzu doyurmak üzerine kalem oynatmayı isterdim ancak gerçek şu ki dünyanın her yerinde, her zamankinden fazla piramidin ilk basamağında nasıl ilerleme kaydedebileceğimizi tartışıyoruz. Gıdaya erişim tüm dünyada sorunken aynı zamanda gıdanın sürdürülebilir geleceğini tehdit eden pek çok unsur da var. Orantısız nüfus artışı ile birlikte ihtiyaçların da artması, iklim krizine bağlı olarak ham madde teda-rikinde yaşanan sıkıntılar, tedarik zincirindeki kırılmalar, göçler, biyoçeşitlilik kaybı ve su kıtlığı başta olmak üzere dünyamızın kaynaklarının azalması bu unsurlardan yalnızca birkaçı.
Gıda kaybı ve israfı yine gıdanın sürdürülebilirliğinin önündeki en önemli engeller arasında yer alıyor. Birleşmiş Milletler verilerine göre, gıdanın üçte biri sofralara ulaşmadan kaybediliyor, sofralara gelen gıdanın ise tonlarcası israf ediliyor. Yani hem üretim hem de tüketim süresince çok ciddi kayıplar var.
Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), dünyanın 2050›de ulaşacağı nüfus için bugünkü endüstriyel gıda üretiminin ve tarımsal üretimin %70 oranında artması gerektiğine vurgu yapıyor. Çıplak gerçek ise şu: Mevcut sistemlerin eski anlayışlarla sürdürülmesi mümkün değil, sistemlerin onarılması şart.
Tarladan Sofraya
Bu doğrultuda Tarladan Sofraya stratejilerini uygulamak çok önemli. Hasat aşamasından tüketime döngüsel modeller kurgulamamız gerekiyor. Tarımsal üretimin karbonsuzlaştırılması, biyoçeşitliliğin korunması, tarım alanlarının doğal ekosistemlere yayılmasının durdurulması ve su kullanımında radikal iyileştirmeler yapılması önemli.
Gıda atıklarının büyük bölümünün gıda üretimi sırasında ortaya çıktığını biliyoruz. Yine bu alanda sözleşmeli tarım uygulamalarının yaygınlaştırılmasının yanı sıra sektörün en önemli paydaşlarından çiftçilerin eğitimi de kritik konuların başında yer alıyor.
Gıda sektöründe dijital dönüşümün hızlandırılması, izlenebilirlikle verimliliğin artırılması, veri biliminin değer zinciri boyunca kullanılması da geleceğin gıda sistemlerinin tasarlanmasında kilit rol oynuyor.
Hepimiz biliyoruz ki sürdürülebilir gıda sistemlerinin tasarlanması ve faaliyete geçirilmesi kolay bir mesele değil. Kalıplaşmış üretim ve tüketim süreçlerinin/ alışkanlıklarının bir anda dönüşümü mümkün olmayacak. Bu uzun soluklu yolculukta tüm sektör paydaşlarının kolektif çaba göstermesi gerekiyor.
Dönüşüm hem toplumsal hem de kültürel bir değişimi gerektirdiği için tüm paydaşların bilinçlendirilmesi ve sorumluluk almaları en önemli adımların başında geliyor. Bireysel efor çok kıymetli ve elbette, elimizden geleni yapmalıyız ancak sistemi dönüştürmek için bundan fazlası gerekiyor. Sorumlu üretim çok önemli. Şirketlerin, etki ettikleri ekosistemde yalnızca tasarruf etme odağında değil, süreçlerin nasıl döngüsel kılınabileceği konusunda da seferberlik ilan etmesi gerekiyor. Değer zinciriyle birlikte hasattan tüketime her aşamada israfı azaltmaya ve mevcudu onarmaya yönelik etkili uygulamalar geliştirilmeli. Burada, sektör ve faaliyet alanından bağımsız, taahhütlerin somut aksiyonlarla desteklenmesi kritik. Bir de artık hiçbir kişi, hiçbir kurum dünyayı tek başına kurtaramaz. Hal böyleyken kamu, özel sektör ve sivil toplum dayanışması “iş modeli” olarak norm haline gelmeli.
Hayallerin Hasadı
Yolumuz uzun. Bu yolda sabırlı olmak ve zamandan tasarruf etmek adına doğru adımları, doğru paydaşlarla atmak her zamankinden mühim. Yazımı bu alanda sabırla çalışan, elini attığı her yeri dönüştüren sevgili Tülin Akın’ın ilham verici hayat hikayesini konu alan kitabı herkese tavsiye ederek bitirmeyi istiyorum. Henüz okumaya başladığım kitabın başlığı da olan “Hayallerin Hasadı” için her birimizin kendi etki alanında daha çok çalışmaya ve dayanışmaya ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.