#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey
gizli aclik (6)

Gizli Açlıktan En Az 3 milyar İnsan Etkileniyor

Mutlak açlık problemi tipik olarak az gelişmiş fakir ülkelerde ve yoksul ailelerde yaşanıyor ve bu sorundan yaklaşık 800 milyon insan etkileniyor. Gizli açlık ise çok daha yaygın bir problem olmakla birlikte günümüzde en az 3 milyar insanın bu problemden etkilendiği tahmin ediliyor.

Prof Dr Ismail Cakmak (2)

Prof. Dr. İsmail ÇAKMAK, Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi, [email protected]

Mutlak Açlık ve Gizli Açlık Nedir?

İnsanlar, mutlak (kronik) açlık ve gizli açlık olarak bilinen iki türlü açlık problemi yaşar. Günümüzde açlık problemini, çoğunlukla mutlak açlık üzerinden konuşuruz. Mutlak açlıkta, karın doyurmak için yeterli gıdaya erişememe sorunu söz konusudur. Mutlak açlık problemi yaşayan insanlar, yaşamlarını sürdürebilmek için karın doyurucu özelliği yüksek, fiyatı ucuz ve karbonhidratlarca zengin ama protein, mikro besin elementleri ve vitaminlerce fakir olan ekmek, makarna, bulgur, patates gibi gıdalara bağımlıdır. Elbette, bu gıdaları her zaman, yeterli miktarlarda bulabiliyorlarsa.

Gizli açlık problemi ise günlük hayatta genelde tüketilen gıdaların ne denli besleyici özelliğe sahip olup olmadığıyla ilgilidir. Gizli açlık tipik olarak yoksulluk, hayat pahalılığı, işsizlik ve gelir dağılımındaki eşitsizlik gibi sosyoekonomik faktörlerden dolayı hayvansal protein tüketimi çok sınırlı olan (veya hiç olmayan) insanların yaşadıkları bir problemdir. Bu insanlarda karbonhidrat eksikliği değil; çinko, demir, iyot, selenyum gibi mikro besin elementlerin, vitamin A ve folik asit gibi vitaminlerin eksikliği söz konusudur.

Gizli Açlığın Küresel Ölçekteki Yaygınlığı ve Türkiye’nin Durumu

Mutlak açlık problemi tipik olarak az gelişmiş fakir ülkelerde ve yoksul ailelerde yaşanıyor ve bu sorundan yaklaşık 800 milyon insan etkileniyor. Gizli açlık ise çok daha yaygın bir problem olmakla birlikte günümüzde en az 3 milyar insanın bu problemden etkilendiği tahmin ediliyor.

Tıp dünyasının en prestijli bilimsel dergilerinden biri olan LANCET dergisinde geçtiğimiz Eylül ayı içinde yayımlanan bir makalede dünyada 5.1 milyar insanın iyot bakımından, 4.9 milyar insanın demir bakımından, 3.5 milyar insanın çinko bakımından ve 2.8 milyar insanın da selenyum bakımından yeterli olmayan gıdalar tükettikleri rapor edildi. Bu yeni literatür bilgisi, gizli açlığın gerçekten çok önemli bir küresel sorun olduğuna işaret ediyor. Bu beslenme probleminden en çok etkilenen insanların, çocuklar ve doğurgan yaştaki kadınların (özellikle hamile kadınların) oldukları rapor ediliyor. Çalışmada, Türkiye, anılan mikro besin elementlerin gıdalar yoluyla en az alınabildiği ülkelerden biri olarak gösteriliyor. Bu bağlamda özellikle gıdalardaki çinko noksanlığı dikkat çekiyor.

Gizli açlık problemini küresel ölçekte azaltmak için en yoğun ve en başarılı faaliyetler gösteren uluslararası organizasyon HarvestPlus konsorsiyumu. Konsorsiyum; hangi ülkelerde, hangi bitkisel ürünlerin, hangi mikro besin elementlerince öncellikli olarak zenginleştirilmesi gerektiğini araştırdı ve bir rapor yayımladı. Raporda, Türkiye, yetiştirdiği buğdayı çinko bakımından öncelikli olarak zenginleştirmesi gereken beş ülkeden biri olarak gösteriliyor. 

Yoğun Tahıllı Gıda Tüketimi Gizli Açlık Problemini Şiddetlendiriyor

Türkiye’de topraklar mikro elementlerce çok fakir. Türkiye toprakları dünyada çinko bakımından en fakir olan ülkelerden biri olarak gösteriliyor. Zaten çinko miktarı düşük olan modern buğdaylar, Türkiye’de çinko bakımından çok fakir bu topraklarda yetiştirildiği zaman tanesindeki çinko miktarı daha da düşüyor. Yıllardır insanlar Türkiye’de (özellikle kırsal bölgelerde ve yoksul ailelerde) çinko ve diğer mikro besin elementleri bakımından çok fakir buğday tüketiyorlar.

Ekonomik nedenlerden dolayı yoksul ve fakir ailelerde tahıl kökenli gıdalar çok yüksek oranlarda tüketiliyor. Örneğin çok sayıda Afrika ve Asya ülkesinde kırsal bölgelerde tahıl kökenli gıdaların günlük kalori tüketimindeki rolünün %75’i aştığı rapor ediliyor. Türkiye’de ise örneğin, sadece buğdayın günlük kalori ihtiyacının karşılanmasındaki rolü %40-45 dolayında. Bu oran Türkiye ortalaması olmakla birlikte kırsal kesimlerde bu oranın %60’lara ulaştığı tahmin ediliyor.gizli aclik (1)

Değişik kaynaklara göre Türkiye’de yılda kişi başına ortalama olarak 200-250 kg ekmek, makarna, bulgur, bisküvi gibi buğday ürünleri tüketiliyor. Bu oranın fakir ve yoksul ailelerde olasılıkla 300 kg’a ulaştığı tahmin ediliyor. Avrupa’da ise kişi başına yıllık buğday tüketimi 80-90 kg civarında.

Özet olarak dünyanın birçok az gelişmiş ülkesinde ve yoksul ailelerde insanlar, neredeyse tek yönlü ve ağırlıklı biçimde içinde mikro elementlerce fakir olan tahıllı gıdaları tüketerek yaşıyorlar. Ayrıca vegan ve vejeteryan beslenme şekli de gizli açlık problemini hızlandırıyor. Hayvansal süt yerine, soya ve yulaf gibi bitkisel süt tüketimi de insanlarda örneğin iyot noksanlığının ortaya çıkışını artırıyor. Deniz ürünlerinden sonra en çok iyot içeren gıda kaynağı hayvansal süttür. Öte yandan aşırı alkol tüketen insanlarda ve aşırı seksüel aktivite gösteren erkeklerde de çinko noksanlığının yaygın olduğunu gösteren raporlar var.

Beyaz Ekmek mi Tam Buğday Ekmeği mi?

Tam buğday ekmeğinin beyaz ekmekten daha besleyici olduğu biliniyor. Bir buğday tanesinin en büyük kısmını (yaklaşık %80-85’ini) oluşturan endosperm, beyaz unun yapıldığı kısım. Ve bu kısım, mikro besin elementleri (özellikle çinko, demir ve iyot) bakımından diğer kısımlara göre çok düşük. İnsanlarda yaygın çinko noksanlığının ortaya çıkışında diğer ekmeklere göre çok ucuz olan beyaz ekmeğin fazlaca tüketilmesi de bir neden olarak gösteriliyor ve tartışılıyor.

Gizli Açlık Hangi Sağlık Sorunlarını Beraberinde Getiriyor?

Mikro besin elementlerinin insan vücudunda, özellikle çocuklarda, çok değerli ve kritik fonksiyonlara sahip olduğu biliniyor. Literatürde, aşağıda belirtilen sağlık sorunlarının gizli açlık problemiyle çok yakın bir ilişki gösterdiğine yönelik yaygın bulgu ve raporlar var:

  • Vücut direncinin ve bağışlık sisteminin zayıflaması, viral ve bakteriyel hastalıklara karşı duyarlılığın artması (özellikle çinko ve selenyum noksanlığında),
  • Çocuklarda zeka ve zihinsel gelişimde yetersizliklerin ortaya çıkışı ve bilişsel fonksiyonların azalması (özellikle iyot, çinko ve demir noksanlığında),
  • Fiziksel gelişim ve boy uzunluğunun sınırlı kalması (özellikle çinko noksanlığında),
  • Tiroid hormonlarının seviyesinde azalmalar, tiroid bezinde büyümenin ortaya çıkışı (özellikle iyot noksanlığında).

Gizli Açlık Aynı Zamanda Ciddi Bir Ekonomik Problem

Dünya Bankası raporları ve bazı makalelerin verilerine göre, gizli açlık ve yetersiz beslenmenin hakim olduğu ülkelerde gayrisafi yurtiçi hasılada %5’e varan oranlarda kayıplar yaşanıyor. Birleşmiş Milletler (BM) şemsiyesi altında faaliyet gösteren bazı kurumların yürüttüğü COHA (The Cost of Hunger in Africa) projesinde, açlık probleminin bazı Afrika ülkelerindeki ekonomik maliyetinin gayrisafi yurtiçi hasılanın %10’unu aştığı rapor ediliyor.

Gizli Açlık Problemi Nasıl Başladı?

Besleyici özelliği bakımından (özellikle mineral içeriği açısından) eski buğday türleri ve yerel (atalık) buğday çeşitleri, günümüzde yaygın biçimde üretimi yapılan modern buğdaylara göre çok üst düzeyde. Eski (ilkel) buğdaylar ve atalık buğday olarak bahsedilen siyez, emmer (gernik), spelt (dinkel) gibi buğdaylarda çinko miktarı bir kilogramda 60 mg’ı bulabiliyor. Hatta emmer (gernik) buğdayda olduğu gibi bu değer 75-80 mg’ı aşabiliyor. Buna karşılık, günümüzde tükettiğimiz yüksek verimli modern buğdaylarda çinko değerleri genellikle 1 kg buğdayda 20 ile 30 mg arasında. Benzer durum diğer mikro besin elementleri için de söz konusu.

Artan nüfusa bağlı olarak daha fazla gıdaya gereksinimin ortaya çıkışıyla, yüksek verimli tahıl üretimine, endüstriyel bitkisel üretim programlarına geçildi. Bu durum besleyici özelliği giderek düşen bitkisel gıda üretimini de beraberinde getirdi. Hep denir ya: “Geçmişte bir ekmekle vücudumuza aldığımız besinleri/mineralleri, bugün belki ancak iki ekmek yiyerek alabiliyoruz.”

Yeşil Devrim: Mutlak Açlığı Azaltırken Gizli Açlığı Artırdı

Burada şu noktayı vurgulamak gerekir: Eski buğdayların verimleri, günümüzün yeni/modern buğdaylarına göre çok düşük. 1950’li, 1960’lı yıllarda dünyada yaşanan mutlak açlık problemini azaltmada başarılı olan yeşil devrimle, buğday veriminde çarpıcı artışlar ortaya çıktı. Verimi artırmaya odaklı yeşil devrim sayesinde mutlak açlık problemi dünyada ciddi bir boyutta azalma gösterirken ve hatta bu devrimin geçekleşmesinde belirleyici kişi olan Norman Borlaug, Barış Nobel Ödülü’nü kazanırken, “istenmeden de olsa” yeşil devrim gizli açlık problemini artırdı.  Tane verimindeki artış, aslında tanede karbonditrat/nişasta artışı gibi görülebilir. Tahıl verimindeki artışlarla, tanede mikro besin elementlerinin miktarında “seyrelme” dediğimiz olayla ciddi azalmalar ortaya çıktı.

Bitkisel Verimi Artırmak İki Probleme Davetiye Çıkarıyor

Büyüyen dünya nüfusu başta olmak üzere ekstrem iklim değişiklikleri, topraklarda artan fiziksel ve kimyasal sorunlar gibi faktörler insanları daha yüksek verimli çeşit geliştirmeye yönlendiriyor. Ancak bu süreçte ne yazık ki üretilen gıdanın ne kadar besleyici olduğu pek sorgulanmıyor ve takip edilmiyor. Daha önemlisi toprak sağlığı ve verimliliği bu süreçten nasıl etkileniyor, bu da sorgulanmıyor.

Gizli açlık açısından bitkisel verimi artırma çalışmaları, pek de konuşulmayan iki ciddi probleme davetiye çıkarıyor:

  • Birinci Problem-Toprakların minerallerce, özellikle mikro besin elementleri bakımından fakirleşmesi: Yüksek verimli çeşitler topraktan her yıl hasatla çok yüksek miktarlarda mineral besin elementi kaldırıyor. Bu durum özellikle çinko, selenyum, iyot gibi mikro besin elementleri açısından ciddi bir sorun çünkü topraktan her yıl azalan bu mikro besin elementlerinin gübreleme yoluyla tekrar toprağa takviyesi yapılmıyor. Örneğin bir hektarlık (10 dönümlük) alanda yetiştirilen yüksek verimli mısır çeşitleri her yıl topraktan 500-600 gram saf çinko kaldırıyor. Her yıl tekrar eden bu durum, belli bir zamandan sonra topraklarda ciddi düzeyde mikro besin elementlerinin noksanlığına yol açıyor.
  • İkinci Problem-Bitkisel gıdalarda mineral azalması: Bitkisel verim ne kadar artarsa bitkilerin tohum/meyve gibi hasat edilen organlarında besin elementleri de o kadar azalmaya (seyrelmeye) başlar. Verimi düşük ve taneleri küçük olan eski buğdaylar (örneğin siyez buğdayı) günümüzün verimi çok yüksek ve taneleri çok büyük olan modern buğdaylarına göre daha besleyici ve daha çok mikro besin elementi içeriyor. Çok basit bir ifadeyle “Tahıllarda verim artışı ile tanede karbonhidrat artışı arasında çok yakın bir ilişki var ve verimi yüksek çeşitlerle insanlar aslında kötü besleniyor”

Gizli Açlık Problemi Nasıl Azaltılabilir, Tarımın Rolü Nedir?

Mineral besin elementlerini vücudumuz sentezleyemediğinden bu besin elementlerini mutlaka tükettiğimiz gıdalar yoluyla vücudumuza almamız gerekiyor. Bu gereksinim, ancak sık olmayan ama düzenli ve dengeli biçimde deniz ürünleri ve/veya kırmızı et gibi hayvansal kökenli gıdalar tüketmekle mümkün olabilir. Ancak ekmek, makarna, bulgur gibi tahıl-kökenli gıdalar yoksul ailelerin (hatta öğrencilerin) ana kalori kaynağı ve ekonomik nedenlerden dolayı et gibi ürünler ya hiç ya da çok az tüketiliyor. Mevcut bilgiler, sıklıkla sofralara gelen tahıl kökenli gıdaların sözü edilen mikro elementler bakımından zenginleştirilmesini öncelikli bir mesele haline getiriyor. Buğday ve ürünlerinin çok yoğun tüketildiği Türkiye’de bu konu, zihnen ve bedenen sağlıklı nesiller yetiştirmek için ayrıcalıklı bir önem taşıyor.

Gizli açlık problemini azaltmak için mikro element takviyeleri ve gıdanın hazırlanışı sırasında gıda içine doğrudan mikro elementlerin katılması gibi çeşitli yöntemler, stratejiler önerilse de bu yaklaşımlar yıllardır var olan problemin boyutunu azaltamadı. Sözü edilen stratejiler zaten sürdürülebilir değil. Sorunun asıl yaşandığı ve ekonomik zorlukların egemen olduğu ailelere ve kırsal bölgelere devamlı bir şekilde mikro element takviyeleri (supplementleri) sunmak ve dağıtmak pahalı ve sürdürülebilir olmayan bir strateji. Alternatif olarak daha hazırlık aşamasındayken gıdalar içine doğrudan mikro element kimyasallarını karıştırmak, bu gıdaları ihtiyaç duyan insanlara kitlesel olarak dağıtmak ve bunu düzenli olarak hemen her gün yapmak lojistik ve ekonomik açıdan da sürdürülebilir değil.

Yapay olan ve sürdürülebilir olmayan stratejilere karşı tarım doğal çözümler sunuyor. Bunlardan biri bitki ıslahı. Ancak çok uzun yıllar süren ve sonunda başarılı olup olmayacağı kestirilemeyen bu strateji aslında başarılı olduğunda gizli açlığa en etkili çözüm olarak görülüyor. Bitkilerin mikro besin elementlerce zenginleştirilmesinde tarımın sunduğu en hızlı ve pratik çözüm mikro element gübreleme stratejisidir. Gübreleme stratejisi doğal olan ve tarlada gerçekleşen bir yöntem. Gübreleme denildiğinde zaman zaman olumsuz yaklaşımlar oluyor. Oysa burada gübreleme ile yapılmakta olan eski ve atalık buğdaylarda var olan ama verim odaklı ıslah çalışmalarıyla kaybettiğimiz mikro besin elementleri günümüzün modern buğdaylarına tekrar geri kazandırmaktır. Eski buğdaylarda 1 kg tanede genel olarak 50 mg ve üstünde çinko bulunurdu. Şimdi hedef, modern buğdaylarda 1 kg tanede genellikle bulunan 25-30 mg çinkoyu tekrar 50 mg’lara çıkarmaktır.

HarvestZinc Projesigizli aclik (2)

Tam da bu hedef doğrultusunda Sabancı Üniversitesi hem ulusal hem de uluslararası boyutta öncü çalışmalar yürütüyor. Bu çalışmalardan biri aralıksız olarak 14 yıl boyunca, 15 ülkede süren HarvestZinc” projesi. Bu proje; buğday, çeltik (pirinç) ve mısır gibi tahılların çinko, demir, iyot ve selenyum bakımından zenginleştirilmesi amacına odaklandı. Küresel düzeydeki tarla denemeleri Çin, Hindistan, Tayland, Pakistan, Kazakistan, Güney Afrika, Mozambik, Zambiya, Zimbabve, Nijerya, Ruanda, Uganda, Meksika, Brezilya ve Türkiye’de yürütüldü. Türkiye’deki buğday tarla denemeleri, Eskişehir’deki Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü ile işbirliği içinde gerçekleşti. Çok sayıda lokasyon ve ekolojik ortamda farklı buğday çeşitleri kullanılarak yürütülen uzun yıllara dayanan çalışmalardan, buğdayda gübrelemeyle çinko ve diğer mikro besin elementlerinin miktarında çok çarpıcı artışların olduğu ortaya çıktı. Değişik ülkelerin değişik modern buğday çeşitlerinde tanede çinko miktarı gübrelemeyle eski buğdaylarda olduğu gibi 1 kg tanede 50 mg düzeylerine ulaştı. Bu çalışmalar, ana sponsoru, Bill ve Melinda Gates Vakfı olan uluslararası HarvestPlus programı altında yürütüldü; uygulamaya yönelik çok değerli deneyimler ve bilgiler kazanıldı.

Öneriler

Türkiye’nin, çinko, demir, iyot ve selenyum gibi mikro besin elementlerce zenginleştirilmiş gıda üretim planlaması yapması gerekiyor. Söz konusu çalışma en azından Türkiye’de okul çağındaki çocuklar için geliştirilebilir. Bu mikro besin elementleri insanlara en etkili ve en kolay biçimde ekmek, makarna gibi buğday ürünleriyle ve inek sütü gibi gıdalarla verilebilir. Türkiye’deki lider gıda kuruluşları ve üreticiler, tarım ve sağlık alanındaki karar vericilerle işbirlikleri geliştirerek ekmek, makarna, bulgur, bisküvi, un ve süt gibi gıdaların söz konusu mikro elementlerce zenginleştirilmesine yönelik programlar geliştirmeli ve pilot proje çalışmaları başlatmalıdır.

Ülkemizde çok sayıda belediyenin yönetiminde olan ve ekonomik zorluklar içindeki ailelere önemli destek sağlayan Halk Ekmek Şirketleri’nin ürettiği ekmeklerin de mikro elementlerce zenginleştirilmesi bir başka önemli hedef olmalı. Halk Ekmek şirketleri, zenginleştirilmiş ekmeklerle insanların, özellikle çocukların sağlığına çok değerli katkılar sağlayabilir. Her gün satın alınan 250 gram ağırlığındaki bir beyaz ekmekte genellikle bulunan 2-3 mg çinkoyu tekrar eski buğdaylardan yapılan ekmeklerde olduğu gibi en az iki katına çıkarmak bu ülkede insan beslenmesine yapılabilecek en değerli katkı, en değerli yatırımdır.

İlkokul öğrencileri ve okul öncesi çocuklar mikro besin elementlerinin eksikliğinden en çok etkilen grupta yer alıyorlar. Bugün Türkiye’de okul öncesi eğitimde ve ilkokul düzeyindeki toplam öğrenci sayısı 7 milyonu aşıyor. Bu öğrencilerin çok büyük bir bölümümün mevcut ekonomik nedenlerden dolayı mikro besin elementleri ve protein bakımından zengin gıdalarla yeterli düzeyde beslenemedikleri bir gerçek. Burada bu çocuklarımızın beslenme çantalarında anılan mikro besin elementlerince zenginleştirmiş, ekmek, bisküvi, kurabiye ve süt gibi gıdaların bulundurulmasının beraberinde çok değerli kitlesel yararlar getireceği düşünülmeli ve bilinmelidir. Bu gıdalar aynı zamanda afet dönemlerinde çocukların beslenmesine en hızlı ve en kolay biçimde katkı verecek gıda kaynakları olarak da görülmelidir.