#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Glasgow İklim Anlaşması’nın Kilit Noktaları Neler?

COP26 delegeleri, emisyonları azaltma ve iklim krizi adaptasyonu konularında ilerleme kaydederken karbon konusunda eksik kaldı.

COP26 iklim konferansı, cumartesi gecesi son buldu. İşte delegelerin üzerinde anlaştığı önemli noktalar:

Emisyon Azaltımı (Mitigation)

Ulusal Katkı Beyanı olarak da bilinen 2030’a kadar emisyonları azaltmayı hedefleyen mevcut ulusal planlar, sıcaklık artışını 1,5 derece ile sınırlandırmak için yetersiz kalıyor. Müzakere sürecinde yayımlanan bir analize göre mevcut planlar 2,4 derecelik felaket bir ısınmaya yol açacak.

Zirvede yalnızca bir büyük emisyon kaynağı -Hindistan- yeni bir ulusal katkı beyanı bildirdi. Bu nedenle beyanları 1,5 derece hedefine uygun hale getirme işi Glasgow sonrasına kaldı.

Ancak 2015 Paris Anlaşması uyarınca, uluslar her beş yılda bir hedeflerini yenilemek zorunda ve 2030 sonrasını kapsayan ulusal beyanları tartışmak için 2025 yılı belirlendi. Bu zaman çizelgesine bağlı kalmak ısınmayı 1,5 derecenin ötesine götürebilir. Bu sebeple Birleşik Krallık’taki ev sahiplerinin en önemli hedeflerinden biri daha erken revizyonlar için bir yol haritası çizmekti.

Bu hedef başarıldı: Ulusal Katkı Beyanlarının gözden geçirilmesi sorunu, gelecek yıl Mısır’da yapılacak olan COP27 ve sonraki yıl gerçekleşecek COP28’in gündeminde olacak.

Bu, emisyon kesintileri konusunda daha yüksek hedef isteyen ülkelere, geride kalan ülkelerin adım atmasını sağlamak için önemli bir kaldıraç sağlıyor. Glasgow zaten iklim krizi ile mücadelede son nokta olmayacaktı. Bu nedenle revizyonlar konusunda (yıllar sonrası yerine) gelecek yıl için yol haritası oluşturmak iyi bir hamle.

Kömür

Kömür en kirli fosil yakıt ve Uluslararası Enerji Ajansı, acilen kömürden çıkılmazsa dünyanın ısınmayı 1,5 derece ile sınırlama hedefi içinde kalma umudu olmayacağını belirtti. Bu hedefe ulaşmak için, mevcut 8 bin 500 kömür enerjili santralın en az %40’ının kapatılması ve yeni santral açılmaması gerekiyor.

Glasgow’da en çok tartışılan konulardan biri kömürle çalışan elektrik üretimini “aşamalı olarak azaltma” taahhüdü oldu. Başlangıçta bu hedef, “kömürden aşamalı çıkış” olarak belirlenmişti ancak Hindistan, diğer gelişmekte olan ülkelerden gelen taleplere rağmen değişiklikte ısrar etti.

Fosil yakıtların ikili krizinin merkezinde olduğu düşünülünce bu karara inanması zor gelebilir. Ancak 1997’de Kyoto Protokolü imzalandığından beri hiçbir COP, fosil yakıttan çıkışa direkt olarak referansta bulunmamıştı.

Bu durum, petrol ve kömür ürettikleri için fosil yakıt tüketimine bağımlı olan ülkelerden gelen şiddetli muhalefeti yansıtıyor. Alınan tüm kararlar için fikir birliğini esas alan görüşmede, büyük bir ilerleme kaydedildi. Hafifletilmiş taahhütler bile, önemli gelişmeler olarak karşılandı.

Adaptasyon ve İklim Finansmanı

2009’da zengin ülkeler, emisyonlarını kesmeleri ve iklim krizinin etkileri ile mücadele edebilmeleri için yoksul ülkelere 2020’ye kadar en az 100 milyar dolar aktaracağı taahhüdünde bulunmuştu. Ancak 2019’a kadar (veri bulunan olan son yıl) yalnızca 80 milyar dolara ulaşıldı.

Gelişmekte olan ülkelerin bu konudaki öfkeleri müzakerelere de yansıdı. Sonuç olarak gelişmekte olan ülkelere, önümüzdeki beş yıl için iklim finansmanının 500 milyar dolara çıkarılacağı ve artışların takip edileceği sözü verildi. Daha da önemlisi, yardım alacak ülkeler, finansmanın emisyon kesintilerinden çok adaptasyona harcanmasını talep etti.

Bu gelişme önemli çünkü mevcut iklim finansmanı, orta gelirli ülkelerde çoğu zaman kâra dönüştürülebileceği için yardım almadan da kolayca finanse edilebilen yenilenebilir enerji planları gibi emisyon kesme projelerine gidiyordu. Aşırı hava olaylarının etkilerine adapte olmak için paraya ihtiyaç duyan en yoksul ülkeler ise hiç fon alamıyordu.

Sonuç olarak anlaşma, adaptasyona ayrılan iklim finansmanını iki katına çıkarma konusunda anlaştı. Birleşmiş Milletler ve bazı ülkeler, emisyon kesintisi ve adaptasyon fonlarının yarı yarıya olmasını istediği için hedefler hâlâ yeterli değil. Ancak yine de önemli bir adım.

Kayıp ve Hasar

Kayıp ve hasar, iklim krizinin önlenemeyecek veya uyum sağlanamayacak kadar yıkıcı olan tahribatlarını ifade ediyor. Fırtınalar, kasırgalar veya alçak alanların fırtına dalgaları ile su altında kalması gibi.

Ülkeler, birkaç yıldır kayıp ve hasar hakkında konuşuyordu ancak müzakerelerde çok az ilerleme kaydedildi. Gelişmekte olan ülkeler, bütçelerini esneterek iklim krizinin yol açtığı hasarı onarmak için zaten çok fazla para harcadıklarını söyledi. Ancak gelişmiş ülkeler, tartışmanın iklim hasarı için tazminat çağrısı olarak ele alınması konusunda temkinli. Çünkü bu durum, kendilerini sonsuz bir yasal sorumluluğa açık hale getirebilir.

Son COP’ta tartışmalar, Santiago Ağı adı verilen bir veri tabanı ve iletişim ve raporlama sisteminin kurulması için yeterince ilerledi. Birçok gelişmekte olan ülke, kayıplar ve hasarlar için bir fon mekanizması ile COP26’nın bir adım daha ileri gitmesini umuyordu. Bu beklenti gerçekleşmedi ve konuya gelecek yıllardaki müzakerelerde geri dönülecek.

Paris Anlaşması’nı Yeniden Onaylamak

Bazı ülkeler Glasgow’a daha güçlü hedefler talep etmek için geldiler.

Birleşik Krallık ve ABD’li John Kerry gibi destekçiler, 2 derecenin “çok altının” 1,9 veya 1,8 derece anlamına gelmediğini defalarca vurguladı. Metinde, Paris Anlaşması’ndan beri 1,5 derecenin 2 dereceden çok daha güvenli olduğunu ve her bir derecenin çok önemli olduğunu göstermek için ilerlemekte olan ve “var olan en iyi bilim”e sürekli olarak referans verildi.

Böylece Glasgow’daki tartışma, 1,5 derece lehine sonuçlandı. Bu durum kendi içine Birleşik Krallık’taki ev sahipleri için bir başarıyken dünya için çok daha iyi bir gelişme.

EkoIQ Editör