#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey
su

“Günümüzde Su ‘Tüketilebilir Bir Malzeme’ Olarak Görülüyor”

Ana konusu “su kaynakları” olan Proje Su kitabı, Amerikalı ressam Margaret Ross Tolbert’in öncülüğünde hazırlandı. Kitapta, Likya’daki su kaynaklarının izi sürülürken Akdeniz coğrafyasının uğradığı yıkıma ve doğa talanına da dikkat çekiliyor. Sanat çalışmaları ve Proje Su kitabı hakkında konuştuğumuz Tolbert, günümüzde suyun giderek “tüketilebilir bir malzeme” olarak görüldüğünü söyledi. Su ile insanlık tarihi boyunca kurulmuş derin bağın zayıfladığını belirten sanatçı, “Su olduğumuzu unutuyoruz; bizler, fiziksel olarak %70-80 suyuz. Ayrı gördüğümüz şey aslında bizim yapımız ve var olabilmemizi sağlayan şey” diyerek proje ile kaybolmuş bir bağı yeniden canlandırmayı amaçladıklarını dile getirdi.

Elif YAŞAR ÖZYÜREK

Bir sanatçı olarak suyu, çalışma ve üretim alanınızın merkezine koyan nedir? “Proje Su” (Water Project: Leto Joins The Springs) kitabınızın çıkış noktası Aquiferious projesi başta olmak üzere su ile ilgili yaptığınız çalışmalarınızdan kısaca söz eder misiniz?

Su, sanatımla derin bir bağa sahip. Suyun yansıtıcı ve kırıcı özellikleri, gerçekliği büyülü bir şekilde dönüştürerek başka bir dünyaya kapılar açıyor. Bu özellikler kişisel bir ilham kaynağı olmakla birlikte sanatsal çalışmalarımın temel unsurlarından biri haline geldi. Florida’nın kaynaklarına yaptığım ilk dalış, suyun görsel ve duygusal etkisini kişisel olarak deneyimlememi sağladı ve beni derinden etkiledi. Suyun altındaki ışık “amfileri”, ışığın farklı biçimlerde kırıldığı ve yansıdığı geniş alanlar, bana tümüyle yeni bir gerçeklik sundu. Yaşadığım deneyim, yalnızca sanatsal çalışmalarımı değil, çevresel farkındalığımı da şekillendirdi.

Aquiferious projesi, Florida’daki deneyimlerimden doğdu. Sanat, bilim, mağara haritaları ve çevre koruma çabalarını bir araya getiren projede; sergiler, filmler ve ağaç dikim çalışmaları aracılığıyla suyun korunmasına dair geniş bir farkındalık yaratmayı hedefledik. Çabalarımız, yerel toplulukların su kaynaklarıyla bağlarını güçlendirdi.

Proje Su ise Florida’da yürütülen Aquiferious projesinin bir uzantısı olarak doğdu ve bu projeyi Türkiye’ye bağladı. Hem Türkiye’nin hem de ABD’nin yer altı sularına olan bağımlılığı, iki ülke arasında “bağlantılı sular” fikrini ortaya çıkardı. Suyun kültürleri ve sınırları aşan bir kaynak olduğunu vurgulayan proje; su kaynaklarının korunması ve restorasyonu için bir hareket başlatmayı amaçlıyor. Böylelikle katılımcıların su yollarını takip etmeleri teşvik ediliyor. Yanı sıra suyun önemi konusunda farkındalık kazanmalarına uğraşılarak ayaklarımızın altından akan bu hayati kaynağa dikkat çekiliyor. Ve su ile aramızda kurulmuş olan bağlantının fark edilmesi de sağlanıyor. Su olduğumuzu unutuyoruz; bizler, fiziksel olarak %70-80 suyuz. Ayrı gördüğümüz şey aslında bizim yapımız ve var olabilmemizi sağlayan şey.

Margaret Ross Tolbert

Biliyoruz ki yaşam ancak su varsa mümkün. Araştırmalarınızın ve seyahatlerinizin sonucunda suyun tarihi ile insanlığın tarihi ve kültürü arasında nasıl bir bağ, ne tür bir ilişki kurdunuz?

Su, insanlık tarihi boyunca hem fiziksel hem de ruhsal bir kaynak oldu. İlk medeniyetlerden günümüze dek suyun yaşam için vazgeçilmez değeri, birçok kültürel ve dini ritüel aracılığıyla ifade edildi. Bahsettiğim bağlantıyı Türkiye’de çok net bir şekilde gözlemledim: Su perilerine adanmış tapınaklar, kehanet merkezleri olarak kullanılan girdaplar ve şifa amacıyla ziyaret edilen kaynaklar, suyun yalnızca fiziksel bir gereklilik değil, aynı zamanda inanç ve umut kaynağı olduğunu da ortaya koyuyor.

Öte yandan günümüzde su giderek “tüketilebilir bir malzeme” olarak görülüyor ve tarih boyunca kurulmuş bu derin bağ zayıflıyor. Proje Su, kaybolmuş bir bağı yeniden canlandırmayı amaçlıyor. İnsanlığın su ile ilişkisi, yalnızca geçmişi değil, geleceği anlamanın da anahtarı. Bu bağın yeniden keşfedilmesi, yalnızca kültürel açıdan değil, çevresel sürdürülebilirlik açısından da hayati önem taşıyor.

“Sularla olan bağlantılarımız ülke sınırlarını ve kültürler arasındaki farklılıkları aşıyor” diyorsunuz. Suyun izini sürerken yolunuz Türkiye’ye nasıl vardı? Türkiye’yi tanıdıkça buradaki su kültürünü, Türkçede suya ayrılan yeri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’ye olan ilgim, burada suyun derin bir tarihi ve kültürel öneme sahip olduğunu öğrenmemle birlikte başladı. Türkiye’ye yaptığım ilk ziyarette, suyun Türkiye toplumundaki yerini hemen fark ettim. “Su gibi git, su gibi gel” veya “Su gibi aziz ol” benzeri ifadeler, toplumda suya verilen saygıyı ve önemi açıkça yansıtıyor. İnsanların kutsal kaynaklardan su doldurduğunu görmek, suya atfedilen manevi değeri gösteriyor. Ayrıca suyun manevi değeri, sağlığa olan faydalarıyla da uyum içinde.

 Şunu da belirtmek isterim ki Türkiye’nin uzun ve sürekli su kültürü, modern su anlayışımız için önemli dersler sunuyor. Florida ile Türkiye’nin suları arasında kurduğum bağlantı, suyun sınır tanımayan bir yaşam kaynağı olduğunu kanıtlıyor. Sözünü ettiğim bağ, yalnızca Türkiye’de değil, tüm dünyada insanların suya yaklaşımını yeniden düşünmeleri için bir çağrı niteliğinde.

 

Akdeniz Havzası küresel iklim krizinin etkilerine en fazla maruz kalan bölgeler arasında yer alıyor. Kitabınızın alanı olan Akdeniz coğrafyasında suyun durumu nedir? Geçmişte ve bugün, Akdeniz’in uğradığı yıkım ve karşı karşıya kaldığı doğa talanı hakkında neler söylemek istersiniz?

Akdeniz Havzası tarihi boyunca su zenginliğiyle tanınır. Likya gibi antik medeniyetler, su kaynaklarını olağanüstü yapılar aracılığıyla korudu. Ancak günümüzde küresel iklim krizi, nüfus artışı, turizm ve tarımsal faaliyetler su kaynaklarını ciddi şekilde tehdit ediyor. Özellikle sera tarımı ve kimyasal gübre kullanımı, yüzey ve yer altı sularını kirleterek sorunu daha da kötüleştiriyor.

Küresel ısınma, Akdeniz’deki su kaynaklarının hızla tükenmesine ve kurumasına neden oldu. Bu durum, yalnızca doğal kaynakları tehlikeye atmakla kalmıyor; bu kaynaklarla bağlantılı kültürel mirası da yok olma riskiyle karşı karşıya bırakıyor. Biz ise Proje Su aracılığıyla, bölgedeki suyun tarihi ve kültürel değerini canlandırmayı ve çevresel farkındalık yaratmayı amaçlıyoruz.

Proje Su’ya başka kimler katkı sağladı? Kitabınızın devamı niteliğinde başka projeler hayata geçecek mi?

Proje Su; sanatçılar, yazarlar, bilim insanları ve gazetecilerin değerli katkılarıyla hayata geçirildi. Disiplinler arası işbirliği, projeyi daha kapsamlı ve anlamlı hale getirdi. Aidan Koch, Mel Kenne, Anna Löwdin, Naziha Mestaoui’nin anısına, Neriman Polat, Jarrod Ryhal, Yeşim Ağaoğlu, Sidney Wade, Brenna Macrimmon, Dr. Jan Schall, Dr. Emine Onaran İncirlioğlu, Yusuf Yavuz, Gökhan Türe’nin anısına, Ayşe Banu Türe Somuncuoğlu, Cem Orkun Kıraç’ın katkıları ile bu proje yaşam buldu. Emeği geçen herkese şükranlarımı sunmak isterim, çünkü katkıları bu projeyi çok daha anlamlı bir hale getirdi.

Bu proje, yeni girişimler için bir başlangıç noktası olarak tasarlandı. ABD ve Türkiye’de sergiler düzenlemeyi, ağaçlandırma projeleriyle su kaynaklarını desteklemeyi ve çabalarımızı küresel bir harekete dönüştürmeyi planlıyoruz. Böylelikle suyun hem çevresel hem de kültürel bir değer olarak korunmasının önemini vurgulayabileceğiz.