#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

“Güven, Kontrolden Daha Ucuzdur”

Sustainable Brands 2015 İstanbul, Mayıs ayında yine birbirinden ilginç düşünce insanlarını ağırladı. Onlardan biri de dünyaca ünlü düşünür ve teknoloji danışmanlık firması Sociate’nin kurucusu Jerry Michalski idi. Akıllı şirketlerin müşterileriyle özel ilişkiler kurduğunu, akıllı devletlerin vatandaşlarına güvenerek verilerini açtığını vurgulayan “ilişki ekonomisi” tabirinin de fikir babası Michalski, EKOIQ’nun sorularını yanıtladı.
Berkan ÖZYER

Günümüz toplumlarında “gü­ven” neden bu kadar büyük rol oynuyor sizce?
Güven, insanlığın doğuşundan bu yana bütün toplumların tam mer­kezinde yer alıyor. Yolda karşıdan gelen yabancıya güvenecek miyiz, güvenmeyecek miyiz? Teknolojik ilerlemeler de, güven konusunda yeni sorunlar ortaya çıkardı. Gü­nümüzde artık her şey birbiriyle ilişkilendirildiği ve kişisel bilgile­rin önemli bir kısmı ortalığa saçıl­dığı ya da satıldığı için, güvende hissetmek artık daha da zorlaştı.

OECD’nin 2011 tarihli raporu­na göre OECD ülkeleri arasın­da Şili’nin önünde Türkiye en düşük ikinci güven seviyesine sahip. Böylesi düşük bir oran, gündelik hayata nasıl yansır?
Güven, kontrolden daha ucuzdur. Aynı zamanda daha verimlidir de. Taraflar bir kere birbirlerine güvendiği zaman, daha hızlı ve daha yaratıcı bir şekilde hareket edebilirler. Yapabileceklerini dü­şündükleri şeylerin çok daha öte­sinde şeyler başarabilirler. Tam tersi yaşandığında, ister bir ülke veya ister bir şirket olsun, düşük güvenli ortamlarda insanlar uyum sağlamaları gereken durumlarda ellerinden gelenin en azını ortaya koyarlar.

Düşük güven seviyesinin sebep­leri neler olabilir? Ve bu seviyeyi artırmak için neler yapılabilir?
Güven, kırılması kolay, tekrar elde etmesi zor bir şeydir. Şirketler ve ülkeler yıllar boyunca kendilerine yönelik şüphe oluşmasına neden olacak yeterince şey yaptılar. Ayrı­ca kâr elde etme baskısı şirketleri, bizim kişisel bilgilerimizi satmak ya da bu bilgileri satın alma alış­kanlıklarımızı manipüle etmek için kullanmak gibi güvenilmez şeyler yapmaya itti.
Güvenin bazı tarafları tekniktir. Bilgilerinizi koruyamayan bir bankaya güvenmezsiniz, değil mi? Dolayısıyla siber-güvenlik ve teknik konusunda uzmanlaş­mak zorundalar. Ancak güvenin daha az maddi yönleri de vardır ve toplumsal etkileşim anlarında, özellikle de risk ve kırılganlık anlarında elde edilir. Biri (kişi ya da kurum) kendisini kırılgan hale getirdiğinde, güvenmek artık çok zordur.

Kamunun ötesinde, şirketler na­sıl güven oluşturabilir? Farklı kalkınma seviyelerindeki ülkeler için farklı güven oluşturma yön­temleri var mı?
Güven oluşturmamanın yolu, bu­nun reklamını yapmaktır: “Biz, on doktordan dokuzunun en çok önerdiği markayız! Bize gü­venin!” Bunun yerine şirketler, güven veren yöntemlerle hareket etmelidir. Güven zamanla, yapılan faaliyetler sonucu kazanılır.
Az güven duyulan durumlarda, güven standartları o kadar dü­şük olabilir ki küçük iyileştirme­ler bile büyük sonuçlar verebilir. Dolayısıyla daha güvenilir olmaya yönelik birkaç basit adım, büyük fark yaratabilir.
Bazı “az gelişmiş” devletler, yük­sek güven seviyelerine sahiptir. Çocuklar kasabalarda yetişir, ka­pılar kilitlenmez, dolayısıyla “ge­lişmişlik” tanımımız konusunda dikkatli olmak zorundayız.

Bir devlet ya da firma için güven sahibi olmanın fiili faydaları ne­lerdir?
Krizlerde, şirketler güvenilirlikle­rini kanıtlar. Bu konuda ABD’deki en net örnek 1982’de Tylenol ila­cının neden olduğu zehirlenme­dir. Ağrı kesiciden sorumlu firma, kriz anında hızlı ve etkili bir şe­kilde harekete geçmiş, insanların güvenini kazanmıştı.
Daha iyi bir örnek Estonya dev­leti olabilir. Demirperde ülkeleri çöktüğünde Estonya bağımsızlı­ğını kazandı ve tamamen dijital ve çok şeffaf olmaya karar verdi. Seçilmiş politikacıların randevu defterleri online olarak erişile­bilir durumda. Bunun yanı sıra diğer ülkelerin tamamen yasak ve imkansız görebileceği pek çok uy­gulamaya sahipler.
Gündelik bir örnek olarak da Açık Kaynak Yazılımı gösterilebilir. Hiç sahibi yok, ama yine de bir­çok kişi yazılıma katkıda bulunu­yor ve bundan hayatını kazanıyor. Bu, güvene dayalı bir ekosistem için harika bir örnek.

Sustainable Brands 2015 İstanbul’da, büyüyen ekonomi­lerde güven inşa etmeye yönelik bir konuşma yaptınız. Sadece bir fikir vermesi açısından, Türk ekonomisindeki şirketlerin gü­ven oluşturmasına yönelik bir yol haritası verebilir misiniz?
Benim en radikal güven vizyo­num şirketlerin bizim “güvenilir müttefiklerimiz” (trusted allies -Michalski’nin ürettiği ve odağın “müşterilerden” insanlara ve top­luluklara kaymasını vurgulayan bir konsept- EKOIQ) olmaları. Bu, bizi kendi perdelerinin arkasına götürmeleri, nelere sahip oldukla­rı ve sistemlerinin nasıl işlediğini göstermeleri anlamına geliyor. Ve böylece bizimle; sağlık, bilgi, fit­ness vs. odaklandıkları konu her neyse, onu geliştirmeye yönelik çalışıyorlar. Bu günümüz şirket­lerinin çoğunun ötesinde bir şey. Ama üzerinde durulması gereken bir amaç olarak çok güzel. Asıl soru, bu güven seviyesine nasıl ulaşabileceğimiz…

Günümüzde bir güvensizlik dün­yasında yaşıyoruz gibi. Ve bu gü­vensizliği güvene dönüştürmeye çalışan çeşitli akımlar var. Bu eğilimi nasıl görüyorsunuz?
Tam da beni 20 yıldır motive eden bir soru ve konuya geçtiniz. Bu­gün (çoğunlukla farkına varma­dan) kanıksadığımız sistemler, sıradan insanın güvensizliğinden hareketle tasarlanmıştır. Bu sis­temleri güvene nasıl dönüştüre­biliriz? Örneğin zorunlu eğitim sistemi, çocukların meraklı ol­duğuna, çocukların, ailelerinin ve toplulukların iyi bir vatandaş olmayı kendiliğinden öğrenebile­ceklerine güvenmez.
Okulsuz eğitim (unschooling) adı verilen radikal bir alternatif ise, tam tersi bir bakış açısına, güven perspektifine sahip. Ve bu alterna­tif çok verimli çalışıyor.
Kavşaklara trafik lambası koyu­yoruz, yollara çizgiler çekiyoruz ve her yere işaret yerleştiriyoruz ama yine de trafik kazaları yaşa­nıyor. “Hız kesici – trafik sakin­leştirici” (traffic calming) denen sokakların yeniden tasarlanması­na yönelik farklı bir yaklaşım, tra­fikte güven oluşturmaya çalışıyor, sürücüleri yavaşlamaya ve yayalar ve bisikletlilerle göz teması kur­maya itiyor. Sistem daha riskli görünüyor ama daha güvenlidir.
Sonuç olarak, güven riskli gözü­kür. Ancak güven, kontrolden daha ucuzdur. Ve güven, bizim çıkış yolumuzdur.

EkoIQ Editör