Yazı: Samim Saner / Gıda Güvenliği Derneği Başkanı
Birleşmiş Milletler’in son tahminlerine göre 2017’deki 7,6 milyarlık nüfusun 2030’da 8,6 milyara, 2050’de de 9,8 milyara ulaşması bekleniyor. Şu an dünyanın bazı bölgelerinde yaşanan açlık sorununun ileride daha da kronikleşeceğini söylemek hiç de zor değil. Halk sağlığı anlamında aslında bu sorunsalı aşırı beslenme ve açlık sorunu olarak birlikte ele almak gerek. Çünkü dünyada üretilen gıda şu an için var olan nüfusu beslemek için yeterli. Bir taraftaki fazlalık bir taraftaki eksikliği telafi edecek miktarda. Buradaki en temel sorun bilinç eksikliği olmakla birlikte, bölgeler arasındaki sosyoekonomik farklar, tarımsal üretim ile ilgili yanlış politikalar, gıda kayıpları ve israfı ile iklim değişikliğini de göz önünde bulundurmalıyız. Yapmamız gereken bir diğer önemli saptama ise şu an karşı karşıya kaldığımız gıda ile ilişkili global sorunların yıllar içerisinde daha da komplikeleşeceği gerçeği.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Dünya Gıda Günü’nün bu yılki temasını “Eylemlerimiz Geleceğimizdir” olarak belirledi ve seçilen bu tema ile 2030 yılına kadar dünyada açlığa son vermenin mümkün olduğuna dikkat çekti. Açlığa son vermek için hepimiz bir şeyler yapabiliriz, örneğin:
-Gıda üretiminin başlangıç noktası olan tarımsal üretimin artırılması,
-Tarım ilaçlarınının kurallar dahilinde kullanılması,
-Ürün kayıplarını azaltmak ve elde edilen gıdaların güvenliğini sağlamak için izleme programları, iyi tarım uygulamaları, iyi hayvancılık uygulamalarının artırılması,
-Sürdürülebilir gıda üretilmesi,
-Artan ürünler için gıda güvenliği sorunu yaratmadan atık değerlendirme politikalarının geliştirmesi,
-Tüketiciler olarak gıda israfının azaltması.
Diğer taraftan sadece gıda güvencesinden bahsetmek de doğru değil; insanların sağlıklı bir yaşam sürdürebilmesi için yeterli ve güvenilir gıdaya sürdürülebilir biçimde ulaşması gerekir. Güvenilir olmayan gıda, gıda değildir. Bu nedenle sadece gıda üretmek yeterli değil, gıda güvenliği sağlanmış ürünleri üretip tüketiciye ulaştırmak son derece önemli. Aksi halde daha büyük sağlık sorunları ile karşılaşılması kaçınılmaz.
Doğru Bilgi Ulaşmıyor
Ülkemizde ne yazık ki gıdalarla ilgili tüketiciye doğru bilgiler ulaşmıyor ama pek çok yanlış ve yanlı bilgi kolaylıkla ulaşıyor. Ne yazık ki eğitim seviyesi ve alım gücü arttıkça yanlışlara inanma eğiliminin daha da arttığını görüyoruz. Ne yazık ki korkutan haberin daha çok ilgi çekmesinin cazibesiyle konunun uzmanı olmadığı halde uzman kisvesiyle birçok kişi reyting sağlama uğruna hiçbir bilimsel dayanağı olmayan iddialarını kolaylıkla dile getiriyor ve insanları korkutuyorlar. Halkımız da ne yazık ki korkutan haberlere daha çok itibar ediyor. Bu sorunların aşılmasında kişilerin şahsi görüşlerinden çok, kurumsal ifadelere inanmak önemli. Bu noktada resmi kurumların tüketiciye doğru bilgileri ulaştırma konusunda çok daha etkin ve yönlendirici olması gerekiyor. İki-üç kişi gıdaları sürekli kötüleyip duruyor. Geriye kalan yüzbinlerce akademisyen, konu uzmanı hain olabilir mi? Tabii tüketicinin bilinçli olması da çok önemli. Tüketiciler önlerine her gelen bilgiye inanmamalı.
Güvenlik ve Kalite Yatırımları Desteklenmeli
Ülkemizde gıda güvenliği konusunda birbirinden çok farklı seviyede üretim tesisleri bulunuyor. Bir tarafta Avrupa standartlarının bile üzerinde üretim yapan kuruluşlar varken; diğer tarafta ne yazık ki merdiven altı tabir edilen birçok tesis de var. Dolayısıyla piyasada aynı anda birbirinden çok farklı gıda güvenliği seviyesindeki ürünü bulmak mümkün. Bu durum iç pazarda olduğu gibi dış pazarda da Türk ürünlerinin ve Türkiye markasının değerini ciddi bir şekilde zedeliyor. Gıda sektöründe başarılı uluslararası marka örneklerine bakarsanız bu örneklerin hepsinin temelinde yüksek seviyede bir gıda güvenliği ve kalite bulunduğunu göreceksiniz. Güvenilirlik ve kalite değişkenliği sorunu olan bir ürünün uluslararası piyasalarda yeri yok. O nedenle markalaşma yolunda firmaların gıda güvenliği ve kalite yatırımlarının resmi olarak desteklenmesi gerekiyor. Bu destekler dış pazarlar olduğu kadar iç pazarda da ürün güvenliği ve kalitesinin artmasında faydalı olacaktır. Birçok Avrupa Birliği ülkesinde bu konuda etkin resmi destek programları bulunuyor.
“Güvenli gıda” tarladan sofradaki tüketiciye ulaşana kadar geçen süreçlerde fiziksel, kimyasal ve biyolojik riskleri kontrol altına alınmış ve tüketicinin sağlığını bozmayacak şekilde üretilmiş gıdadır. Bunun için de öncelikle kayıtlı veya onaylı işletmelerin ürünlerini tüketerek, kayıt dışına prim verilmemesi gerekiyor. Doğru bilgiye ve güvenli gıdaya ulaşma konusunda kararlı bir tavır içinde olunmalı.