Haliç Port: Yine Otel, Yine AVM

Haliç Tersaneleri’ni kapsayan Haliç Port projesinin planları Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 5 Eylül’e kadar askıya çıkartıldı. Kap­samında iki 5 yıldızlı otel, sekiz kat yüksekliğinde binalar, her biri 70 yat kapasiteli iki liman ve AVM olan proje, Bakanlığa göre, Okmeydanı halkını denizle buluşturacakmış.
Tıpkı Çırağan ve Four Seasons Otelleri’nde olduğu gibi, bu 5 yıl­dızlı oteller sayesinde halk ne kadar Boğaz’dan yararlanıyorsa, Haliç’teki oteller de şüphesiz halkın Haliç’le buluşmasını o kadar sağlayacak. Ha­liç Tersaneleri’nin 559 yıllık tarihi yerini vizyonsuz AVM, rezidans, otel projesine bırakacak. Ve bu klişeleş­miş projelerle İstanbul turizme açıla­cak. Bu yüzlerce yıllık tarihin hiç mi değeri yok?
Fransa’nın Nantes kentinde de tersa­neler kapatıldı. Ama Nantes Beledi­yesi burayı özel sektöre devretmek yerine alanın geleceğini tasarlamak için yerel halkla beraber yıllar sü­ren bir çalışma yaptı.

Endüstriyel Geçmişten Kültürel ve Yaratıcı Geleceğe
Nantes’ın ilk tersanesi Loire neh­ri üzerindeki Nantes adasında 1668’de kuruldu ve son tersanesi 1987’de, “Bougainville” isimli geminin denize indirilmesiyle ka­pandı. Tersane kapandıktan sonra işlevi kalmayan tersane ve civarı bir süre sanatsal faaliyetlerin kul­lanımına ayrıldı. Boşaltılan binalar ve alanlarda tiyatro gösterileri, fes­tival, sergi ve konserler gerçekleşti­rildi. Daha önce işyeri olan ve sade­ce çalışanların yakından tanıdığı bu alana, etkinlikler sayesinde, Nantes halkının ilgisi ve bağlılığı arttı.
Nantes Belediyesi kentin geçmişinde bu denli önemli rolü olan alanın yok olmasına halkın hiç bir şekilde razı olmayacağını anladı ve 1990’lar ala­nın geleceğiyle ilgili tartışmalar ve görüşmelerle geçti. Belediye, 1998 yılında resmi kurumlar, sivil toplum örgütleri, özel sektör ve halktan olu­şan bir ekibi dönüşüm projesi için vizyon oluşturmakla görevlendirdi. Hedefler netti: Nantes’ın endüstriyel ve denizcilik tarihinin korunması, alanın halka açılması, projenin sür­dürülebilir olması ve Nantes’ın de­mografik yapısını yansıtması.
2005’te başlayan dönüşüm projesi­nin ilk etabı 2007’de tamamlandı. Nantes’lı olan Jules Verne’in hayal gücü de projeye entegre edilince kentin kültürel ve tarihi zenginliğini yansıtan şiirsel bir dünya ortaya çık­tı. Ve burası hem kent sakinlerinin hem de turistlerin çok sevdiği bir yer oldu. O yıl 500 bin kişi Nantes Ada­sı’ndaki eski tersane alanını ziyaret etti.
2009’da tamamlanan ikinci etap, Loire nehri kenarında halk için yeni oyun ve dinlenme alanlarının yara­tılmasına neden oldu. Parklar, nehir kenarında bir plaj, insanları sırtında gezdiren eğlenceli (teknik ve tasarım açısından da önemli) dev mekanik bir fil…
Geçmişte kentin ekonomik yükünü taşıyan eski tersane alanı ve civa­rı yerlerini bugün, Nantes’ın yeni ekonomisinin bel kemiği olan ino­vasyon, yaratıcılık ve kültür üzerine kurulu sanayiye bıraktı. Nantes artık mimari, tasarım, yeni medya, dijital teknoloji, biyoteknoloji gibi alanlar­da Avrupa’da söz sahibi olduğundan genç ve yetenekli işgücünü kente çek­meye başladı.
Civardaki mahalleler sürdürülebilir­lik prensiplerine uygun, cazip yaşam alanlarına dönüştürüldü. Karma kul­lanımlı mahallelerde ulaşım altyapısı yenilendi. Hastane, okullar, üniversite ve işyerleri kuruldu. Konutlar paydaş­ların yönlendirmesine uygun olarak geliştirilerek her sınıftan insanın bera­ber yaşadığı mahalleler oluşturuldu.

Katılımcı, Sürdürülebilir Çalışmalara İhtiyaç Var
Nantes belediyesi halkın yoğun ka­tılımıyla tersanelerin tarihi önemini vurgulayan; kentin küresel ekonomi­de söz sahibi olmasını sağlayacak ve sosyal adalete dayalı, keyifli yaşam alanlarının oluşmasını hedefleyen bir vizyon geliştirdi. Ve bugün, bunun sayesinde, Nantes Avrupa’nın önemli kentleri arasında.
Nantes örneğine benzer daha nice başarılı dönüşüm projeleri var. Ama ne yazık ki İstanbul’da yapılanlar gö­zümüzün önünde. Süleymaniye Camii ve Topkapı Sarayı manzarası, Haliç Metro Köprüsü’ne kurban edildi. 16:9 kuleleri Tarihi Yarımada siluetini rezil etti.
559 yıllık tarihi olan Haliç Tersanele­ri, Haliç Port projesinden daha iyisini hak ediyor. Burası için katılımcı yak­laşımla, sürdürülebilirlik prensiple­rine uygun, yeni bir çalışma yapmak gerek.
Nantes’lı Frédérique de Gravelaine “Kamu alanların kullanımı, kentlerin vizyonunun yansımasıdır” diye yazı­yor. Bu düşünceden yola çıkarsak, İstanbul vizyonu ruhsuz, sadece turis­te ve varsıla yönelik hizmet veren bir yere dönüşüyor.

Önerilen makaleler