Bu kömürün neden ucuz olduğu şimdi daha iyi anlaşıldı. Yenilenebilir enerji kaynaklarının; güneşin, rüzgârın, jeotermalin fosil yakıtlarla rekabet edebilmesi şu an için mümkün değil derken, bu fiyatların nasıl hesaplandığı da ortaya çıktı. Siz eğer hiçbir güvenlik önlemini almaz, ucuz ve son kullanma tarihi geçmiş maskelerle; işsizlik baskısı altında, Avrupa’da işsizlik ücreti olamayacak paralara, 19. yüzyıl teknolojisiyle insanları, Allah’a emanet madenin derinliklerine yollarsanız, maliyetler tabii düşük olur. Eğitim vermez; gerekli tetkikleri, kontrolleri yapmaz; madeni normal kapa- sitesinin birkaç katında ve kat kat tehlike içinde çalıştırırsanız, tabii ki güneşten de rüzgârdan da daha ucuza elde edersiniz o elektriği. Alın size ucuz kömür ve elektrik… *
EKOIQ olarak, kömüre sadece İklim Değişikliği’ne neden olan karbon emisyonu yarattığı için değil, insan hayatı ve güvenliği nedeniyle de karşı olduğumuzu durmadan anlatmaya çalışıyoruz. Milli çıkarlar, ulusal kalkınma, maliyet he- sapları diyenlere soruyoruz: Bu mu ucuz ve milli enerji kaynağı? Peki, kömürün maliyetini hesaplarken, onun dışsallıklarını hesaplıyor musunuz? Karbon emisyonunu hadi şimdilik es geçin; yani iklim deği- şikliği tehlikesiyle yatıp kalkan biz- leri ilgilendiren CO2 gibi dışsallıklara kadar gitmeyin. Şu kadar yılda ölen, sakat kalan, akciğer ve diğer meslek hastalıklarına yakalanan iş- çilerin değil, insanların -çünkü insan onlar dışsallık hesabını koyuyor musunuz kömürün ton fiyatına acaba? Çevrede yarattığı tozundan dumanından hasta olanları, hayat standardı aşağı çekilenlerin maliyetleri de var mı kalemlerinizin içinde?
EKOIQ olarak, kömüre sadece İklim Değişikliği’ne neden olan karbon emisyonu yarattığı için değil, insan hayatı ve güvenliği nedeniyle de karşı olduğumuzu durmadan anlatmaya çalışıyoruz. Milli çıkarlar, ulusal kalkınma, maliyet he- sapları diyenlere soruyoruz: Bu mu ucuz ve milli enerji kaynağı? Peki, kömürün maliyetini hesaplarken, onun dışsallıklarını hesaplıyor musunuz? Karbon emisyonunu hadi şimdilik es geçin; yani iklim deği- şikliği tehlikesiyle yatıp kalkan biz- leri ilgilendiren CO2 gibi dışsallıklara kadar gitmeyin. Şu kadar yılda ölen, sakat kalan, akciğer ve diğer meslek hastalıklarına yakalanan iş- çilerin değil, insanların -çünkü insan onlar dışsallık hesabını koyuyor musunuz kömürün ton fiyatına acaba? Çevrede yarattığı tozundan dumanından hasta olanları, hayat standardı aşağı çekilenlerin maliyetleri de var mı kalemlerinizin içinde?
*
Bunlar zor hesaplar ama inanın, bu kadar insanın hayat hikâyesinin yanında bir hiç bu rakamlar. Onların kişisel öyküleri, birkaç TV ve gazete haberine sığdırılmaya çalışılıyor, oysa bunlara birtakım rakamların ötesinde bakabildiğimizde, yaşanmamış hayatlar, çalınan umutlar, gözyaşları, hiç bitmeyecek gönül yaraları, aile trajedileri olarak görebildiğimizde, söyleyin, hangi maliyet kalemlerini hesaplamak bun- dan daha zordur ki…
*
Herşeyin ötesinde dünyaları versek kaç kişi iner acaba aramızdan o yeraltına? Gözümüzü, yeryüzünde tüm hayatı yaratan, o toprağın altına gömülü karbon yığınlarını bile milyonlarca yıldır ışığıyla vareden güneşe çevireceğimize, insan canlarını feda ederek yeraltının derinliklerindeki karanlığa odaklanmak, nasıl bir insanlık bilinci ola ki! Sadece üç yüzyıl içinde iklim istikrarını bozmamızı sağlayan kömürün, petrolün, doğalgazın dışsallıklarını hesaplamadan iş yapmaya, para kazanmaya çalışanlara; bunun daha ucuz olduğunu iddia edenlere yeraltının yolunu göstermekten başka yapacak bir şey yok: Buyrun inin yerin yüzlerce metre altına o halde… Ve görün ne ucuz, ne ucuz değil…
Bunlar zor hesaplar ama inanın, bu kadar insanın hayat hikâyesinin yanında bir hiç bu rakamlar. Onların kişisel öyküleri, birkaç TV ve gazete haberine sığdırılmaya çalışılıyor, oysa bunlara birtakım rakamların ötesinde bakabildiğimizde, yaşanmamış hayatlar, çalınan umutlar, gözyaşları, hiç bitmeyecek gönül yaraları, aile trajedileri olarak görebildiğimizde, söyleyin, hangi maliyet kalemlerini hesaplamak bun- dan daha zordur ki…
*
Herşeyin ötesinde dünyaları versek kaç kişi iner acaba aramızdan o yeraltına? Gözümüzü, yeryüzünde tüm hayatı yaratan, o toprağın altına gömülü karbon yığınlarını bile milyonlarca yıldır ışığıyla vareden güneşe çevireceğimize, insan canlarını feda ederek yeraltının derinliklerindeki karanlığa odaklanmak, nasıl bir insanlık bilinci ola ki! Sadece üç yüzyıl içinde iklim istikrarını bozmamızı sağlayan kömürün, petrolün, doğalgazın dışsallıklarını hesaplamadan iş yapmaya, para kazanmaya çalışanlara; bunun daha ucuz olduğunu iddia edenlere yeraltının yolunu göstermekten başka yapacak bir şey yok: Buyrun inin yerin yüzlerce metre altına o halde… Ve görün ne ucuz, ne ucuz değil…
*
Halbuki çıkın yeryüzüne ve bakın çevrenize… Madencilerin neden bu işe zorunlu kaldıklarını iç geçirerek anlattıkları, “biten o tarımın” neden bittiğini anlamadan, denklemin sadece sonucuna, yani yeraltının karanlıklarına bakarak çözemeyiz bu sorunu. Baldan tatlı kavunların diyarında, deli rüzgârların türbinleri fırıl fırıl döndürdüğü bir coğ- rafyada tek çözümün, 19. yüzyıl teknolojileriyle kömür çıkarmak olduğunu kimse söylemesin bize… Geçmiş bir yüzyıla ait olan da aslında sadece fosil yakıtlar değil; yeni binyılda, sözgelimi tarımın ve gıdanın neredeyse en kritik emtia ve değer haline geldiğini hâlâ göremeyen gözler ve anlayışlar da arkaik. “Merhametsiz Büyüme”nin yerini, sözde değil gerçek bir “sürdürülebilir kalkınma” ve “mutluluk ekonomisi” yaklaşımı almadıkça gözlerimiz daha uzun süre toprağın derinliklerine bakacak gibi…
Halbuki çıkın yeryüzüne ve bakın çevrenize… Madencilerin neden bu işe zorunlu kaldıklarını iç geçirerek anlattıkları, “biten o tarımın” neden bittiğini anlamadan, denklemin sadece sonucuna, yani yeraltının karanlıklarına bakarak çözemeyiz bu sorunu. Baldan tatlı kavunların diyarında, deli rüzgârların türbinleri fırıl fırıl döndürdüğü bir coğ- rafyada tek çözümün, 19. yüzyıl teknolojileriyle kömür çıkarmak olduğunu kimse söylemesin bize… Geçmiş bir yüzyıla ait olan da aslında sadece fosil yakıtlar değil; yeni binyılda, sözgelimi tarımın ve gıdanın neredeyse en kritik emtia ve değer haline geldiğini hâlâ göremeyen gözler ve anlayışlar da arkaik. “Merhametsiz Büyüme”nin yerini, sözde değil gerçek bir “sürdürülebilir kalkınma” ve “mutluluk ekonomisi” yaklaşımı almadıkça gözlerimiz daha uzun süre toprağın derinliklerine bakacak gibi…