Çoğumuz kuru temizleme dükkânlarının kullandıkları kimyasal madde nedeniyle kendi hayatlarımızı ve ekolojiyi nasıl etkilediğinden bihaberiz. Üstelik Türkiye’de bu konuda yasal düzenleme ve denetim de yok. Üç yıldır faaliyet gösteren Eco Dry adlı firma ise kullandığı yöntemle bu zararları minimuma indirerek diğerlerine örnek olacak nitelikte…
Yaşı otuzu geçmiş olanlarınız daha iyi hatırlayacaktır. Bir zamanlar yaşadığımız mahallelerin ya da caddelerin manav, kasap, bakkal, kırtasiye gibi değişmez dükkânlarından biri de kuru temizlemecilerdi. Peki, yolunuz onlardan birine düştüğünde, dükkândan içeri girer girmez gördüklerinizi hatırlıyor musunuz? Peki ya o tuhaf kokuyu? Şimdilerde o mahallelerde sayıları giderek azalan o dükkânları daha çok kent merkezlerinde görebiliyoruz. Tabii bütün bunları söylerken dert nostalji yapmak değil. Aslında sayıları çok da azalmadı. Tüm Türkiye’de bugün bile yaklaşık 5000 adet kuru temizlemeci hizmet veriyor.
Kuru temizlemecilerin bizi ilgilendiren kısmı ise sayısı ve nerelerde olduğundan çok her sektör için geçerli olduğu gibi ekolojiyle ne kadar uyumlu yürütülüp yürütülmediği. Herhangi bir kuru temizlemeciye girdiğinizde adıyla müsemma bir yargı oluşur hepimizde. Ancak çoğumuzun bilmediği ya da unuttuğu bir nokta var: Sektörün işini görebilmesi için olmazsa olmazı olan kimyasal temizleyici maddeleri. Başa dönersek, kuru temizlemeciye girdiğinizde duyduğunuz o koku, aslında leke temizlemenin deyim yerindeyse hâlâ vazgeçilmezi olan solvent adlı kimyasala ait aslında. Kimyasal ürünler evlerimiz de dâhil olmak üzere hayatımızın her yerinde. Buraya kadar bir sorun yok. Ancak sorun, kuru temizlemecilerin kullandığı ve bir süre sonra gerçekten çevreye son derece zararlı bir atık halini alan bu kimyasalın nasıl bertaraf edildiğiyle ilgili. Türkiye için maalesef bunun hâlâ bir cevabı yok. Kısacası Türkiye’de kuru temizlemecilerin ne atıklarını toplaması, ne de yine bu dükkânların aynı madde kullanılırken havaya gaz halinde salınan perklor miktarı denetlenmiyor. Ayrıca bir tür kimyasal çözücü olarak solventin giysilerden tam olarak arındığından da bahsedemeyiz. Dolayısıyla başta cilt olmak üzere genel sağlık açısından da tehdit edici bir madde. Bizde “meslek” olarak bile görülmeyen, eğitimi verilmeyen konunun önemine yıllar önce varmış olan Avrupa Birliği, adımlarını çoktan atmış. Avrupa Birliği’ne üye ülkelerde, standartlara uymadan ne kuru temizlemeci açabiliyor, ne de çalıştırabiliyorsunuz. Aslında sorunun çözümünü o kadar da uzakta aramamak lâzım. Bu konuda yerel yönetimler çok daha güçlü ve etkili şekilde devreye girebilir. Normal şartlarda herhangi bir dükkân açıldığında belediyenin ruhsat verme şartnamelerini bir düşünelim. Örneğin binanızın altında bir kuru temizleme açılacak. Belediye artık klişeleşmiş neredeyse her dükkân için aynı şartları koyacaktır. Siz de apartman sakini olarak belki kuru temizlemecinin gürültü yapıp yapmayacağı gibi şeylere dikkat etmenin ötesine geçmeyeceksiniz. Kaldı ki sadece böyle bir sorunuzun olması asla sizin suçunuz olmayacaktır çünkü bu konuda yerel yönetimler meselenin ciddiyetinin farkında olmak zorunda. Dolayısıyla çözüm için Avrupa ile uyumlu standartlar getirilmesi, yine sektörün ürettiği atıkların yerel yönetimlere bağlı birimler tarafından toplanması ve denetlenmesi hemen hayata geçebilecek bir şey.
Solvent Kontrol Altında
Kuru temizleme sektörü denetimsiz haliyle yaşayadursun, sektörde üç yıldır bir firma ekolojik hassasiyetleriyle dikkat çekiyor. İlk mağazasını 2010’da açan Eco Dry’ı diğer kuru temizlemecilerden ayıran noktaların izini sürdük. Şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Şahin Akdoğan yola çıkışlarını şöyle anlatıyor: “2010’un başında kuru temizleme işine girmeyi düşündüğümüzde sektöre baktık. Manzaraya baktığımızda Türkiye’ye gelen makinaların hemen hepsinin Avrupa’dan ikinci el olarak satın alınan 10-15 yaşındaki makinalar olduğunu gördük. Biraz parası olan bu makinaları alıyor, Anadolu’ya satıyordu. Makine bozulduğunda da yine aynı insana tamir ettiriyorlardı. Ancak Avrupa ikinci el makinaları çevre duyarlılığıyla kullanmama ve hatta Türkiye’ye satılmaması kararı aldı. Bu makinaların Türkiye’ye girişinin de yasaklanmasını istedi ve Türkiye’de yasaklama kararı aldı.”
Hal böyle olunca Akdoğan ve ekibi, Çin’den Avrupa’nın farklı ülkelerine kadar yeni makine arayışına girmiş ve sonunda aradıklarını İspanya’da bulmuşlar. İspanyol Unisec firmasından ilk makinalarını temin etmişler. “İlk başta sadece makinaların sağlamlığına bakıyorduk. Sonra, ‘ekolojik’ olma gibi bir iddiayla girelim dedik işe. Eski sistemlerde su depoları vardır. Kendi içinde su sebili gibi suyu soğutuyor. Daha az elektrik harcıyor” diyor Akdoğan. Eco Dry yola önce AVM’lerde mağaza açarak çıkmış. Akdoğan AVM’lerin genelde yabancı kuruluşlara ait olduklarını ve kuru temizlemede ikinci el makinalara izin vermediklerini söylüyor. Eco Dry olarak kullandıkları makinaların da temizlik için solvent kullandıklarını aktararak makinalarının diğerlerinden farkını şöyle anlatıyor; “Koca bir çamaşır makinası olarak düşünün. Bu makinanın içinde su yok. Çamaşır solventle yıkanıyor. Ancak makine bunu atmıyor. Solventi 4-5 kere yeniden kullanılacak hale getiriyor, yani yeniden değerlendiriyor. Klasik yöntemde kuru temizlemede kapağı açıyorsunuz ve ütüye götürüyorsunuz. Mesela bulaşık makinasını düşünün. İyi durulama ne kadar oluyor? Bulaşıkların üzerinde bazen deterjan izlerini görürsünüz. Kuru temizlemede solventi görme şansı yok ama kıyafetlerin gözeneklerine yerleşiyor. Bu makina ise, hem kurutuyor hem de vakumlu havayla kıyafetlerin gözeneklerini çekmeye başlıyor ve zararlı atıklardan arındırıyor. Solventten normalde havaya %10 gr/m3 perklor karışırken, bu makineyle bu oran sadece % 2gr/m3 perklor oluyor. Örneğin Türkiye’de kullanılan bazı kötü ya da eski makinalarda bu oran %20 gr/m3 perklora kadar çıkıyor. Halbuki Avrupa’da 2’nin üzerine çıktığınızda dükkânınız kapatılıyor. Üstelik solventi de ne her yerden alabiliyorsunuz, ne de solvent herkese veriliyor.”
Maliyetli Ama Sürdürülebilir
Akdoğan her halükârda solventin zararlı bir madde olduğunu kabul ediyor. Ancak sektörde Avrupa’da dahil tüm dünyada yerine henüz başka bir madde konulamadığı için kullanılmaya devam edildiğini ama kullanırken denetimin öne çıktığını, sektörün sürdürülebilirlik kurallarına göre işleyişinin sağlandığından bahsediyor.
Unisec firmasının aynı zamanda Türkiye temsilcisi de olan Şahin Akdoğan, kullandıkları makinanın ve ekipmanın normal bir kuru temizleme dükkânına göre ortalama %20 daha maliyetli olduğunu ancak çevre dostu oluşu nedeniyle bunu önemsemediklerini söylüyor. “Çevre ve halk sağlığı ile yatırım açısından da sürdürülebilirliği var. Tabii bizim sektörde hijyen de çok önemli. Mağaza kendi konseptinde bunu vermeli. Açıkçası biz kendi önümüzü süpürmeye çalıştık. Baktığımızda kuru temizlemecilerin %99’unun eski yöntemleri kullandığını söyleyebiliriz” diyor Akdoğan.
Bu arada Eco Dry franchising de veriyor. Sekizinci mağazası İzmit’te kısa bir süre önce açılmış. O mağazaları da arada ziyaret ederek denetlemeye çalıştıklarını söyleyen Akdoğan, yeni açılan mağazaların kendi kurallarına uymalarını sağladıklarını belirtiyor.
Yıllarca babadan oğula geçen ve geleneksel tezgâhlar misali yürüyen kuru temizlemecilik için bir standart için geç bile kalınmış durumda aslında. Kuru temizlemeciyi ne kadar sıklıkla kullanırsınız bilmiyoruz ama işiniz düştüğünde bu yazıyı ve Eco Dry gibi örnekleri hatırlayın ve kararınızı ona göre verin. Bizden söylemesi…
Özgür Çakır
Fotoğraf: Özgür Güvenç