Küresel Hedefler, sürdürülebilir dünyaya ulaşma yolunda rehber niteliği taşıyor. Sürdürülebilir Markalar İstanbul 2107 Konferansı’nda, marka ve iş stratejisti Jenny Andersson ile bu hedefler ile markaların hangi noktalarda örtüşebileceğini, “fark yaratanlar”ın, markaların ve dünya vatandaşlarının nasıl adımlar atması gerektiğini konuştuk.
YAZI: Bulut BAGATIR
Jenny Andersson, dünyanın farklı birçok yerindeki startup’larla çalışan başarılı bir marka ve iş stratejisti. Ancak her şeyden önce fark yaratanların yani sürdürülebilir bir yaşama pozitif katkılar sunanların en büyük destekçisi. Fark yaratanlara düşen görev aslında bütün insanlığın görevi ve sorumluluğu çünkü önümüzde hayata geçirilmeyi bekleyen tam 17 hedefimiz var. Zaman oldukça hızlı ilerliyor ve Andersson’un da belirttiği gibi, insanlar sorunlar karşısında küçük de olsa bir fark yaratabileceğini anlamalı…
Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nden neler bekleyebiliriz?
Şirketlerin, ne kadar büyük veya küçük oldukları fark etmeksizin bu hedefleri önlerine alıp bir karara varmaları gerekiyor. Firmaların 17 hedefi hayata geçirebilmek için “benim firmam burada nasıl bir rol oynayabilir” diye kendilerine sormaları lazım. Ne kadar küresel veya ne kadar yerel olursa olsunlar da bunu yapmak zorundalar çünkü burada ahlaksal bir sorumluluktan bahsediyoruz.
Çok fazla kullandığınız bir ifade var: “Fark yaratanlar”. Bu terime nasıl bir anlam yüklüyorsunuz? Sizin için sürdürülebilir iş dünyasında nasıl bir yere sahip?
Dünyada birçok farklı “fark yaratan” olduğunu düşünüyorum. Bunlar insanlar olabilir, kurumlar olabilir, sosyal girişimcilik örnekleri olabilir, yardım kuruluşları olabilir… Hepsinin ortak noktası gezegenin geleceğine pozitif katkılar sunmaları. Birer aktivist olabilirler ancak iş hayatına katıldıklarında oradaki sistemi kullanarak dünyayı daha iyi bir yer yapmak adına çalışırlar. Yüzleştikleri zorluklar ise eşitsizlik, iklim değişikliği gibi dünyanın her yerinde hissedilen ve hepimizin geleceğini etkileyecek zorluklardır. Bu zorluklara karşı gelenler cesaretli olmak ve bir anlamda isyan etmek zorundalar. Dünyayı daha iyi bir yer yapmak için pozitif olup durmadan çalışmalılar.
Fark yaratanlar Küresel Hedefler’i incelediklerinde üzerinde durmaları gereken önemli noktalar nelerdir size göre?
Bu nasıl bir iş yaptığınıza göre değişebilir çünkü her hedef farklı iş kollarına hitap ediyor. Ancak dünyada pozitif bir değişim yaratmak isteyen herkes için hatırlanması gereken nokta hepimizin insan olduğu gerçeğidir. Bazı şeyler ne kadar stresli ve zor olsa da herkes mutlu olmak ister. İşe bunu hatırlayarak başlamak gerekiyor. Küresel Hedefler’e de baktığınızda yansıttığı anlayış ve altında yatan sorular şunlardır: Ömrüm boyunca dünyaya zarar vermeden gezegenin daha iyi bir yer olmasına nasıl katkıda bulunabilirim ve bırakacağım pozitif mirasla bu hedeflerin gerçekleşmesini nasıl sağlarım? Bu soruların cevapları bizi istenilen noktaya taşıyacaktır.
O zaman fark yaratan olmak biraz da bir seçimdir diyebiliriz…
Evet tabii ki. Liderlik de bir seçimdir mesela. Fark yaratan olmak da bir seçim. Değişime dahil olmamayı seçmek yanlıştır da diyemem. Yanlış veya doğru diye bir ayrım yapamayız. Böyle bir seçim yapmayan insanları yargılayamayız. Ancak yapabileceğine inanıyorsan, o cesareti hissediyorsan, zamanın ve bilgin varsa, yapmalısın diye düşünüyorum. Bu aynı zamanda bir insanın ne kadar bilinçli olduğu ile de alakalı. Eğer korkuların sevginden büyükse bu seçimi yaparken pasif tarafta kalabiliyorsun. Amacını harekete geçirmek, gezegene karşı sevgini kullanarak harekete geçmek bu yüzden önemli.
Ekonomik ve çevresel sorunlarla boğuşuyoruz. Temelde firmaların kudreti bu sorunların çözülmesine nasıl yardımcı olabilir?
Yapılan işe bağlı diyebilirim. Ancak çözümün başlangıcı bireysel adımlardır. Bireyler önce kendini tanıyacak. Bireylerin hangi değerler adına yaşadığını kavraması gerekiyor. Birlikte çalıştığım firmalara çok basit bir soru soruyorum: Neye önem veriyorsunuz? Herkes farklı şeylere önem veriyor ve bu çok normal. Burada önemli olan herkesin bir şeyleri önemsemesi. Birlikte çalıştığımız bir firma hakkında örnek vereyim. Çok başarılı bir kozmetik markası. Önlerinde büyümek için, ulusal hatta uluslararası bir firma olmak için çok büyük fırsatlar olan bir firmadan bahsediyorum. Ancak yaşadıkları bir sorun bu başarıyı engelliyor. Büyümelerini sağlayacak bir modelleri yok. Herkesi bir araya topladık ve “neye önem veriyorsunuz”, “kalbinizi ne kırıyor” sorularını yönelttik. Ortada birçok cevap vardı ama şöyle bir ortak noktada buluşuldu: Biyolojik çeşitliliğin kaybolması. Arılar üzerinden buna uygun bir strateji oluşturuldu. Arı kolonilerinin azaldığı belirli alanlar seçilip orada arıların nasıl korunacağı üzerine eğitimlerle birlikte bazı uygulamalar hayat buldu. Basit bir sorunun cevabını vererek amaçlarını harekete geçirmiş oldular
Sürdürülebilir Markalar 2017 Konferansı’ndaki sunumunuzda insanlar arasında bağlantının kaybolmasından bahsettiniz. Bu neden oluyor ve nasıl sonuçlar doğuruyor?
Çok kritik bir evre yaşıyoruz. Şu an daha çok kopukluk ve bölünmeye şahit oluyoruz. Bunu politik olarak da, ekonomik olarak da, çevresel anlamda da yaşıyoruz. Birbirimize daha çok bağlı olmamız gerekirken birbirimizi itiyoruz. Ancak şöyle de bir durum var. İnsanlık tarihine baktığınızda ileriye doğru bir adım atmak istendiğinde önünüze bir öncekinden daha büyük bir mücadele vermeniz gereken bir zorluk çıkıyor. Bana kalırsa şu anda yaşadığımız bu kopukluk da aşmamız gereken bir zorluk göstergesi.
Liderlik kavramı sorumluluk çerçevesinde sıkça tartışılıyor. Bütün sorumluluğu bu kavramın üzerine atmak ne derece adil?
Hayır, öyle düşünmüyorum. Hepimizin lider olmak için sorumlulukları var. Süreci hızlandırmak için hepimizin şansı ve seçeneği var. Bireyler olarak elimizden ne gelirse yapmalıyız. Bunun çok büyük işler olmasına da gerek yok. Belki de plastik poşet kullanan bir insansın, bunu kullanmayı bırakabilirsin. Belki benzinli otomobil kullanıyorsun, onun yerine elektrikli otomobil tercih edebilirsin. Belki de her yıl 10 gün izin kullanıyorsun, bir gün kullanabilirsin. Asıl sorun insanların küçük adımların faydalı olacağına inanmaması. Önlerine bir sorun geldiğinde, hele ki bu büyük bir sorunsa, “ben ne fark yaratabilirim ki” sorusu insanları çözümden alıkoyuyor. Fakat herkes bir fark yaratabilir. Bize verilen bir ömür var ve bu sürede ne yapacağımız tamamen bize bağlı.