#OurOnlyFuture ve Race to Zero ortaklığı ile BM Çevre Programı, BM İklim Değişikliği ve COP25-COP26 İklim Savunucuları, alt-ulusal hükümet, sivil toplum finans ve iş sektöründen liderler ve UN Global Compact’dan birçok konuşmacıyla bu yıl sekizincisi düzenlenen İklim İçin Üst Düzey Toplantı (High-Level Meeting of Caring for Climate) 8 Aralık’ta gerçekleştirildi.
BM Küresel İlkeler Sözleşmesi Baş İletişim Sorumlusu Dan Thomas ve BM Küresel İlkeler Sözleşmesi CEO’su ve Yönetici Müdürü Sanda Ojiambo’nun konuşmalarıyla başlayan etkinlikte Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri H.E. António Guterres, Daha İyi Bir İyileşme İçin İklim Hareketi üzerine görüşlerini aktardı. Daha sonra ise sırasıyla Paris’ten Glasgow’a: 2015’ten Bugüne İklim Eyleminde İlerleme, Yeşil İyileşme ve Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkıların (NDC) İyileştirilmesi İçin İddialı Eylem ve Kapsayıcı Çok Taraflılık ve Paris Anlaşması’nın Uygulanmasına Yönelik Radikal İşbirliği başlıklı üç panelde konuşmacılar, kendilerine yöneltilen soruları cevapladılar.
Açılış konuşmasında Sanda Ojiambo, Paris Anlaşması’nın üzerinden geçen beş yıl içinde kaydedilen ilerlemeler ve şirketlerin, şehirlerin ve yatırımcıların yeşil iyileşmeye nasıl katkıda bulunacağı üzerine konuşulacağını söyleyerek yeşil bir dünya için yeni işbirliklerinin önemine değindi. Ojiambo, Paris Anlaşması ile 250 şirketin 1,5°C hedefine bağlı kalarak 2050’ye kadar emisyonlarını net sıfıra indirme taahhüdünde bulunduğunu, bugünse bu sayının binin üzerine çıktığını ve somut eylemler için daha kararlı ve aceleci davranmamız gerektiğini söyledi. Ekonomilerin COVID-19 pandemisi nedeniyle karşı karşıya olduğu zorlukların benzersizliğine dikkat çeken Ojiambo, “Pandemi politik sınırları tanımıyor” dedi. Ojiambo, kurumsal değerler, ilkeler ve liderlik doğrultusunda çoklu krizlere dayanıklı, sürdürülebilir ve kapsayıcı bir büyüme modeli benimsenerek firmaların ve hükümetlerin sıfır karbon emisyonu hedefinde birlik olmaları gerekiyor; işbirliği iklim değişikliğine karşı en güçlü yanıt diyerek konuşmasını sonlandırdı.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres konuşmasına işletmelerin COVID-19 ve iklim değişikliği krizlerine yanıt vermelerinin cesaret verici olduğunu söyleyerek başladı. Konuşması sırasında sivil toplumdan özel sektöre, üniversitelerden hükümetlere herkesin “Sıfır Emisyon” ve “1,5 Derece” hedefi için hırslı adımlar attığını vurgulayan Guterres, yine de bunun yeterli olmadığını ve “pandemiden kurtulmak için iklim hareketine ihtiyaç duyduğumuzdan” bahsetti. Böylece milyonlarca yeşil iş yaratılabilir, yeşil teknolojiler teşvik edilebilir ve küresel sağlık hizmetleri geliştirilebilir diyen Guterres 2050’ye kadar karbon nötrlüğü ve pandemi sonrası iyileşme hedefleri doğrultusunda 2021’nin “dünyanın net sıfır geleceğe sıçradığı yıl” olması için altı iklim hedefi sıraladı:
1- Sürdürülebilir işlere yatırım yapmak,
2- Kirleticilere kurtarma paketi sunmamak,
3- Kirleticiler için karbon vergilendirmesi yapmak,
4- Fosil yakıt endüstrisi (özellikle kömür) için finansal desteği sonlandırmak,
5- Tüm karar alma süreçlerine iklim risklerini dahil etmek ve iklimle ilgili finansal riskleri açıklamak,
6- Kimseyi geride bırakmamak için ortak bir amaçla birlikte çalışmak.
Guterres, konuşmasının sonunda birçok ülkenin iklim değişikliği için adımlar attığını hatırlatarak 12 Aralık’ta gerçekleştirilecek Climate Ambition Summit’i heyecanla beklediğini söyledi ve “Kolektif geleceğimiz tehlikede, liderliğinize güveniyorum” diyerek dünya liderlerine çağrıda bulundu.
Paris’ten Glasgow’a: 2015’ten Bugüne İklim Eyleminde İlerleme
Gonzalo Muñoz’un moderatörlüğünde Sandra Wen-Hsiu Wu, Mary Schapiro, ve Roberto Marques söz alarak kendi sektörleri için iklim değişikliği ve diğer krizler karşısında çıkardıkları dersleri anlattı. Muñoz, konuşmacılara 2015’ten bu yana organizasyonlarının hangi adımları attığını ve sektörlerindeki ilerlemeleri nasıl değerlendirdiklerini sordu. Daha sonra ise konuşmacıların, somut örnekler vererek neden harekete geçilmesi gerektiğini açıklamalarını istedi.
Japonya merkezli jeo-mekansal çözüm şirketi Kokusai Kogyo Ltd. Şirketi Başkanı ve CEO’su Sandra Wen-Hsiu Wu, Japonya başbakanın da kısa bir süre önce 2050’ye kadar net sıfır emisyon hedefi açıklamasını hatırlatarak yapılması gereken çok şey olduğunu söyleyerek konuşmasına başladı. Halihazırda Japonya, en çok SBTI (Bilime Dayalı Hedefler Girişimleri) sertifikasına sahip şirketi olan 2. ülke ve en çok RE100 (%100 Yenilenebilir Enerji) ve TCFD (İklimle İlgili Finansal Bildirimler Görev Gücü) destekçisi şirkete sahip olan ülke. Bu bağlamda şirketlerin dayanıklılık, sürdürülebilirlik ve iklim hareketini temel rehber ilkeleri olarak almalarının, ar-ge çalışmalarının ve kaynaklarının ise bu ilkelerin eksik olduğu alanlara tahsis edilmesinin şirketlerin yararına olacağını söyleyen Wen-Hsiu Wu, kendi şirketi için de bütün değer zincirini karbon nötr hale getirmeyi hedeflediklerini söyledi. Ayrıca yerel hükümetlerin de iklim hedefleri belirlemeleri ve yerel şartlara uygun bir şekilde iklim değişikliği etkilerini hafifletme ve emisyonları azaltma çalışmaları yapmaları nedeniyle şirketlerin de artık yasal olarak bu hedeflere uyma zorunluluğu olduğunu hatırlatarak şirketlerinde yerel yönetimler için etki azaltma rehberi olarak çalıştıklarını söyledi.
Brezilya’dan kozmetik firması Natura & Co Holding CEO’su Roberto Marques, şirketlerinin 2007’den beri karbon nötr olduğunu ve 2030’a kadar net sıfır emisyonu hedeflediklerini söyledi. Bu da yalnızca direkt olarak Natura’nın emisyonlarına ek olarak satın alım ve tüketimlerin de net sıfır emisyona sahip olması gerektiği anlamına geldiğini bildiren Marques, bu amaca ulaşmak için partnerlerinin de çevre farkındalığına sahip olmalarının çok önemli olduğunu belirtti. Sektörün ise ilerleme kaydettiğini ancak bu ilerlemenin yeterli olmadığını söyleyen Marques, partnerlerine, hükümetlere ve sivil topluma eylem çağrısında bulundu. Marques, “Bizim için insanlık risk altındayken rekabet diye bir şey yoktur” diyerek iklim krizine çözüm ararken işbirliğinin gerekliliğini vurguladı. Son olarak ise karşılaştıkları en büyük zorluğun her aşamada aynı hedefler doğrultusunda çalışıldığının takibi ve ölçümü olduğunu söyleyerek doğru partnerler seçmeye önem verdiklerini ve takip için TCFD ile çalışarak şeffaflık sağladıklarını söyledi.
Bloomberg L.P. Kamu Politikası Başkan Vekili ve TCFD (İklimle İlgili Finansal Bildirimler Görev Gücü) Sekreteri Mary Schapiro da TCFD’nin hedeflerini tanıtarak konuşmasına başladı. Bu hedefleri, iklim riskleri ilgili finansal risklerin bildiriminin iyileştirilmesi, yatırımcıların, borç verenlerin ve sigortacıların daha iyi bilgilendirilerek sermaye tahsis kararlarının iyileştirilmesi, politikacıların finansal istikrar için iklimin öneminin anlamasına yardımcı olunması, merkez bankaları ve diğer bankaların iklimin finansal kurumlar üzerindeki etkisini anlamasını sağlanması ve genel olarak düşük karbonlu ekonomiye geçişi yumuşatmaya yardımcı olunması olarak sıraladı. Birçok şirketin Paris Anlaşması’ndan beri iklim krizinin önemli bir finansal risk olarak tanındığını gördüğünü söyleyen Schapiro, TCFD olarak bugün 1600 destekçilerinin olduğunu söyledi. İklimle ilgili finansal riskler hakkında doğru bilginin piyasanın işleyişi için önemini sık sık vurgulayan konuşmacı, sıfır karbona geçen şirketlerin aldıkları kararların farklı iklim senaryolarına uygunluğunu test etmelerini ve şeffaflığın hükümet yasalarıyla da desteklenmesi gerektiğini söyledi.
Yeşil İyileşme ve Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkıların (NDC) İyileştirilmesi İçin İddialı Eylem
Marcie Frost, Omer Ahmed ve Torben Möger Pedersen söz aldı. Moderatör Gonzalo Muñoz, 2020 yılı üzerine konuşarak açılış yaptı ve konuşmacıların COVID-19 krizinin etkileri üzerine gözlemlerini sordu. Daha sonra bu ortamın oluşturduğu fırsatları sıralamalarını istedi ve son olarak da parçaları oldukları kuruluşların faaliyetleri üzerinden önerilerini sordu.
CalPERS CEO’su Marcie Frost, pandeminin etkisini portföy ve işgücü üzerinden iki ana başlıkta sıralayıp zamanla uyum sağladıklarını ve sorunlarla beraber fırsatların da ortaya çıktığını belirtti. COVID-19’a karşı oluşturdukları üç başlı strateji altında CalPERS’in müşterileri ile yoğun bir sözleşmeli çalışma faaliyetinde bulunduklarından bahseden Frost, stratejilerinin sürdürülebilir politikalar ve kontrol edici bir çerçevenin oluşmasının savunulması ve iklim boyutunun portföy kararları gibi ana şirket yönetiminde yer almasını da barındırdığını belirtti. Bunun, hedeflere yavaş adımlarla ulaşılması nedeniyle önemli olduğunu söyleyen Frost: “2050’de bir anda bir düğmeye basılıp emisyonlar sıfıra inmeyecek; sizin ne yaptığınızı 2021’de, 2025’te, 2030’ta bilmemiz gerekiyor…” dedi. Diğer kuruluşlara da müşterilerle yakın hareket etmenin öneminin yeniden altını çizen Frost, yatırımlar ve yakın işbirliği yöntemiyle büyük fırsatlara erişmenin mümkün olduğunu belirtti.
Şirketinin pandemideki dalgalı yolculuğu üzerinden COVID-19’un etkisini anlatan Artistic Milliners CEO’su Omer Ahmed, başlangıçta sekteye uğrayan sektörün bekleyen taleplerle ve ilk başta zorlu geçen bir dijitalleşme süreciyle yeniden yükseldiğini açıkladı. Sektörünün yavaşlamasına rağmen umutlu olan Ahmed, ani değişimin “2050’de sıfır emisyon” gibi önceden fazla hırslı görülen hedeflerin artık daha olası hale getirdiğini belirtti. COVID-19 döneminde yeniden oluşturulan stratejiler kapsamında müşterilerle iletişime geçen denim firması Artistic Milliners’ın en çok konuşulma konusu sürdürülebilirlik girişimleri olduğunu söyleyen konuşmacı, son olarak diğer kuruluşların kendi içlerinde ve işbirliği yaptıkları kurumlarda çift başlı bir yaklaşım benimsemelerini önerdi; makro seviyede sürdürülebilir enerji kullanımını arttırmak ve üretim bazında kaynak kullanımının geri dönüşüm ve yeniden kullanım zincirine tabi tutulmasını önerdi.
PensionDanmark CEO’su Torben Möger Pedersen, Marcie Frost’un belirttiği büyük çaplı yatırımlar ve işbirliğinin önemini PensionDanmark’ın Danimarka hükümetiyle yaptığı işbirliği üzerinden yeniden altını çizdi. Danimarka’nın 2030’a kadar emisyonları %70 düşürme hedefine destek olduklarını belirten Pedersen, bu süreçte PensionDanmark gibi fonların ve benzer uzun vadeli yatırımcıların yeşil altyapı inşası gibi büyük çaplı projelerde önemli bir rol aldığını anlattı. Bunu bir adım ileri götürüp uluslararası yeşil enerji projelerinde rol aldıklarını söyleyen Pedersen, bu şekilde sadece finansal gücü değil aynı zamanda bilimsel tecrübeyi paylaştıklarını belirtti. Bu tarz faaliyetlerden yola çıkarak, Pedersen farklı grupların odaklarının yeşil hedefler için birleştirilmesinin önemli bir çalışma modeli olacağını söyledi.
Kapsayıcı Çok Taraflılık ve Paris Anlaşması’nın Uygulanmasına Yönelik Radikal İşbirliği
Satya Tripathi moderatörlüğünde Mark Crandall, Valentina Mintah ve Alan Jope’ın konuşma yaptığı oturumda öncelikle bu küresel krizde neden herkesin bir araya getirilmesi gerektiği soruldu. Daha sonra ise herkes kendi alanları ile ilgili kendilerine sorulan soruları yanıtladı.
West Blue Danışmanlığı Kurucusu Valentina Mintah, “En zayıf halkamız kadar güçlüyüz” diyerek kapsayıcı olmanın önemini vurgulayarak başladı. Çocukların da COVID-19 krizinden etkilendiğini hatırlatan Mintah, tam işbirliği ile 10 yılda insan hayatını gözle görülür şekilde değiştirebileceğimizi ön gördüğünü söyledi. ISS olarak iklim değişikliğine ve zenginlik kaybına karşı hareketin zamanı olduğuna inandıklarını söyleyen Mintah, bu harekette yalnızca yöneticilerin değil, herkesin bir rolü olduğunun altını çizdi. Mintah, bu noktada tedarik zinciri liderlerinin sürdürülebilirliğinin sağlanması ve hükümetlerin sürdürülebilirliğe ulaşım yollarını hızlandırması ve vatandaşların da birlik olması gerektiğini söyledi. Tedarik zincirinde KOBİ’lerin de rolüne dikkat çeken Mintah, KOBİ’lerin geri dönüşüm ve enerji tasarrufu politikalarına katkıları ile toplulukların iyileştirilmesi ve farkındalık yaratmak konularında önemli bir rol oynadığını söyledi.
Unilever CEO’su Alan Jope, kapitalizmin kalkınma konusunda iyi bir iş çıkardığını, ancak iklim sorununa katkıda bulunduğunu söyleyerek konuşmasına başladı. Değer zincirlerindeki şirketlerle nasıl işbirliği yaptıkları sorusuna ise tarımsal üretim ve teknoloji partnerleri üzerinden örnekler vererek tedarik zincirlerinde ormansızlaşmanın önüne geçmek için yüksek teknolojili izleme teknolojilerinden faydalandıklarını söyledi. Aynı zamanda karbon vergilendirmesini desteklediğini açıklayan Jope, verginin ürünlere de yansıtılması gerektiğini ve bunun piyasa için standart bir uygulama haline gelmesi gerektiğini söyledi.
Mark Crandall, Alan Jope’un kapitalizm argümanı üzerinden devam ederek kapitalist ekonominin becerikli olduğunu ancak sadece kendi iyiliğini düşündüğü için acımasız olduğunu söyledi. Bu eleştirisine çok taraflı bir çözüm yaklaşımında free-rider olmaması gerektiğini söyleyerek devam eden Crandall, yeni bir düzen için kuralların değişmesi gerektiğini ve herkesin kendini çözüme adaması gerektiğini belirtti. Bunun yanı sıra herkesin fosil yakıtları öylece bırakmayacağını da söyleyen Crandall, bunun sebebinin fosil yakıtın enerji üretimindeki payının yanı sıra, çelik ve gübre gibi anahtar üretim zincirlerinde de temel maddelerden biri olması olarak gösterdi. Crandall, çözüm olarak hidrojen üretim sektörünü gösterdi; kendi şirketi dahil olmak üzere 7 şirketin BM öncülüğünde yaptığı bir toplantıda Hydrogen Catapult projesinin başlatılması kararından bahseden Crandall, Avustralya’da kurulan dünyanın en büyük enerji tesisi ile başlayan projenin hedefinin yalnızca enerji üretmek değil, yeşil enerjinin güç sağladığı bir hidrojen üretim zincirini başlatmak olduğunu anlattı. Projelerinin 5 yılda market içinde rekabetçi olabileceğini belirten Crandall, bunun için yeşil olmaya hazır bir dünyanın yardımına ihtiyaç duyduklarının altını çizdi.
Toplantının kapanış yorumlarını Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçevesi Sözleşmesi Yönetici Sekreteri Patricia Espinoza yaptı. Espinoza, COVID-19’un bu yılın ajandasında büyük bir yer kapladığını, ancak iklim krizi gündemimizi unutmamamız gerektiğini söyleyerek karantinalar nedeniyle kısa süreli emisyon düşüşlerinin hala çok yüksek olduğunu ve yükselmeye devam ettiğini söyledi. 2021’de hala birçok savunmasız insanın iklim krizinin sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kalacağını ancak yeni yıla değişim için iyimserlik ve umutla gireceğimizi söyleyen Espinoza, var olan taahhütlerin daha da yaygınlaşmasını, istikrarlı ve tutarlı bir odak ile bu hedeflerin gerçekleştirilmesi gerektiğini söyledi. Bilimin temel alındığı bu hedefler doğrultusunda her dersin, yeniliğin ve çözümün, gelişmekte olan ülkelere ve en savunmasız kesimlere yardımcı olmak için küresel toplulukla paylaşılacağını söyleyerek Race to Zero ve Climate Ambition Summit’in ve Paris Anlaşması taahhütlerinin önemini vurguladı. Espinoza, “Özellikle COP26’dan başarılı sonuçlar elde etmek için teknik tartışmalardan fazlasına ihtiyacımız var; politik kararlara ihtiyacımız var” dedi ve bunun da çok taraflılık, güven ve liderlikle mümkün olacağını söyledi.
Webinar kayıtlarına buradan ulaşabilirsiniz.