#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Hindistan Hükümeti, Ekolojik Muhalifliği “Suç Unsuru” Olarak Ele Alıyor

Çevresel adalet gruplarının hedef alınması, Modi hükümetinin ekolojik muhalefeti suç saymasının hız kazandığını gösteriyor.

Haber: Sonali Huria

Çeviri: S. Sena Akkoç

Hindistan’daki Fridays for Future, Let India Breathe ve There Is No Earth B adlı üç çevre savunuculuğu grubunun internet siteleri, bu yılın Temmuz ayında Hindistan hükümeti tarafından erişime engellendi.

Bu üçlü arasından İsveçli çevre aktivisti Greta Thunberg’in başlattığı iklim değişikliği hareketinin Hindistan bölümü “Fridays for Future” (FFF) grubunun internet sitesi, Delhi polisinin siber suç biriminden Yasadışı Faaliyetleri Önleme Kanunu’nun (UAPA) terörle mücadele kapsamında yasal uyarı aldı.

Uyarı kapsamında, FFF’yi Hindistan’ın huzuru, sükuneti ve egemenliği için tehlikeli içerikler göstermek ve yasadışı faaliyetler veya terör eyleminde bulunmakla suçlayarak internet sitelerinin engellenmesi talep ediliyor.

Öfke

Yasal uyarının tetikleyicisi Çevre, Orman ve İklim Değişikliği Sendikası Bakanı Prakash Javadekar, bu gruplardan gelen Çevresel Etki Değerlendirme Bildirimi 2020 (ÇED 2020) taslağını eleştiren “çok sayıda e-postaya” boğulmuş olmaktan şikayetçi.

Bu platformlar halkı bilinçlendirme kampanyaları yapıyor, taslak bildirimle mevcut çevre temizliği normlarına getirilen sert değişikliklere karşı dilekçelere halkın erişimini sağlıyor. Çevreciler bunun daha önceki 2006 ÇED bildirimini daha da zayıflattığını düşünüyor.

Görünüşe göre sosyal medyada ortaya çıkan öfke ve alay, Delhi Polisi’nin FFF aleyhindeki yasal bildirimi geri çekmesine ve bildirimin bir “yazım hatası” sonucu yanlışlıkla gönderildiğini açıklamasına neden oldu.

Şikayetlerin yanı sıra, çevreyi koruma sorunu üzerine anlamsız sözleri ile tanınan çevre bakanının, kendi bakanlık yetkililerinin taslak ÇED 2020 hakkında halktan geri bildirim alma süresinin uzatılması yönündeki önerisini de reddettiği bildirildi. Delhi Yüksek Mahkemesi’nin çevre koruma uzmanları tarafından yapılan bir dilekçeye dayanarak yaptığı müdahale, halkın geri bildirim sunma tarihini 11 Ağustos 2020’ye kadar uzattı.

Çevre Temizliği

Çevre, Orman ve İklim Değişikliği Bakanlığı (MoEFCC), endüstriyel projelere çevre temizliği için genelge adı altında yönetmelikler ve prosedürler tasarlamakla görevlendirildi.

Bu konudaki en son genelgede, hâlihazırda zayıf olan ve büyük ölçüde eleştirilen 2006 ÇED’inin yerini alan ÇED 2020 taslağıydı. Hindistan’ın resmi olarak 1994 yılında başlatılan çevre temizliği düzenleme çerçevesi olan ÇED, çevrenin korunmasıyla ilgilenen yurttaş gruplarının yasal ve politik aktivizminin bir sonucu olarak ortaya çıktı.

Ancak uygulamada endüstriyel projelerin kara, su, kıyı, ormanlar, yaban hayatı rezervleri ve diğer çevresel kaynaklara erişmesine izin veren bir süreç yaşanıyor. Bu da büyük ölçekli ve genellikle çevreye zararlı projeleri meşrulaştırmanın önünü açarken yerel topluluklar ve çevre ekosistemleri arasında uzun süredir devam eden birlikteliği ortadan kaldırıyor.

Taslak ÇED 2020, mevcut ÇED’i en az dört temel yoldan baltalıyor:

  1. Kamuya açık toplantılardan/bilgilendirmelerden, ormanları delen yollar ve nehir taraması da dahil olmak üzere, iç su yolları ve ulusal otoyolların genişletilmesi gibi uzun bir proje listesini muaf tutarak, halkın katılımı için çok daha azalan bir alan öngörüyor.
  2. ÇED kapsamını, belirli projeleri önceden çevre temizliği gerekliliklerinden muaf tutarak kısıtlıyor.
  3. İhlalcilerin cezasız kalmalarına izin veriyor.
  4. Hindistan Yüksek Mahkemesinin, “geçmişte yürürlüğü olan çevre izinlerinin” çevre hukukunun temel ilkelerine aykırı olduğunu iddia ederek 1 Nisan 2020’de çıkardığı hükme rağmen ileride yapılacak projelerin izinleri için geriye dönük muafiyet sağlıyor.

Endişe

2020 ÇED’i çevreleyen açık kaygı, çevreciler ve bilim insanlarının yeşil temizlik normlarının daha fazla seyreltilmesinin Hindistan’ın biyolojik çeşitliliğe sahip olan ekolojik bölgeleri için felaket anlamına geleceği yönünde yaptığı uyarılarla daha da kötüleşti.

Ekolojik açıdan kırılgan Batı Gat bölgesi de –Hindistan’ın batı kıyısına paralel uzanan ve Himalayalardan daha eski olan sıradağlar-  tehlike altındaki bölgeler arasında.

Bölge yolların genişletilmesi, demiryolu hatlarının döşenmesi, ulusal otoyolların inşası gibi büyük ölçekli eko-yıkıcı endüstriyel projelerin yoğun baskısı altında kaldı. Ratnagiri ve Jaitapur’da, Hindistan’ın batı kıyısı boyunca dünyanın en büyük nükleer enerji parkının inşa edilmesi planlanıyor.

Hindistan’ın kuzeydoğusu da ÇED 2020 bildirimine karşı “halihazırda devam etmekte olan madencilik ya da sondaj operasyonlarının neden olduğu hasar veya bölgedeki milli parklarda ve vahşi yaşam koruma alanlarına verilmesine izin verilen hasar” nedeniyle ayaklandı.

Londra Kraliyet Koleji, Londra Zooloji Topluluğu ve Oxford Üniversitesi’nin yaptığı son bir çalışmaya göre, “evrim açısından önemi bulunan ve tehlike altında olan türlerin olduğu büyük alanları” barındıran bölgelerde insan ayakizinin etkilerinin arttığı ortaya konuldu. Batı Gat’ta, 50 milyar yıllık eşsiz evrim tarihini tehdit eden “eşi görülmemiş seviyelerdeki” insan aktivitesinin baskılara sebep olduğu uyarısında bulunuluyor. Aynı durum, ekolojik olarak zengin ve kırılgan olan bölgelere sahip Karayiplerde ve Güneydoğu Asya’nın büyük bölümünde de yaşanıyor.

Muhalefet

Çevre ve orman kanunlarının, orada yaşayanların düşüncelerini hiçe sayarak yok edilmesi için yapılan bir dizi değişiklik, temelde sanayi projelerinin çevre tahribatı yapmasını kolaylaştırırken ormanda yaşayan toplulukların haklarını çiğniyor. Başbakan Narendra Modi göreve gelmesiyle beraber ormanlar özel sektöre açıldı.

Bununla beraber muhalifler kriminalize ediliyor, çevre savunucularına karşı saldırılar yapılıyor. Modi hükümeti, göreve geldikten sonra 2014’te “gizli rapor” ortaya çıkardı. Bu rapor Hindistan istihbarat teşkilatı tarafından hazırlanmış ve basın kuruluşlarına özellikle sızdırılmıştı. Rapor, yurttaş gruplarının ve bireylerin Hindistan GSYH’ni %2-3 oranında düşürdükleri gibi gülünç suçlamalarda bulunuyor.

Tutuklamalar ve Müdaheleler

Ülke çapında COVID kaynaklı kapanmayla beraber MoEFCC ulusal parklar, koruma alanları ve kaplan koridorlarında yürütülmek istenen çevre tahribatı projelerini zorlamaya devam etti.

Kötü şöhretli Ulusal Yaban Hayatı Kurulu, teoride Hindistan’ın yaban hayatını koruması gereken kurum, hiç çekinmeden söz konusu projeleri hayata hızlıca geçirmek için hükümetle kol kola yol alıyor. Mevcut hükümetin, sektörün işini kolaylaştırmaya yönelik teşviklerinin arasında, yeşil alan izin gereksinimlerini hafiflemesi de göz önüne alındığında, çevre koruma görevi büyük ölçüde çevre aktivistlerine, STK’lara, savunuculuk gruplarına ve sivil toplum üyelerine düşüyor.

Bu gruplar, Hindistan’ın tek özel çevre mahkemesi olan Ulusal Yeşil Mahkeme’nin (NGT) yanı sıra mahkemelerde de sık sık bu tür kararlara itiraz ediyor. Çevre savunucuları, çevreciler ve insan hakları aktivistleri önceki rejimler sırasında bile saldırı altındayken, Modi yönetiminde muhaliflerin kriminalize edilmesi eşi görülmemiş bir hız kazandı.

Cinayetlerdeki ani yükselişi, artan tehditleri, riskleri ve göz korkutmalarını -ki bunun içinde çevre aktivistlerine karşı cinsel şiddette var- ortaya çıkaran 2017 “Dünya Savunucuları” raporuna göre Hindistan, “çevre aktivistleri için en tehlikeli ülkelerin” arasında başı çekiyor.

Yalnızca çevre aktivistleri ve örgütlerinin değil, orman örtüsünün kaybını, kirliliği ve toprak gaspını protesto eden sıradan vatandaşların tutuklandığı, suçla itham edildiği ve hatta protestolar sırasında vurulduğu sayısız başka örnek var.

Cinayetler

Örneğin, kabile topluluklarına ev sahipliği yapan ve halk tarafından şehrin “son yeşil akciğeri” olarak tanımlanan Aarey ormanının korunması için Mumbai şehri sakinleri tarafından 2019’da başlatılan kampanyayı ele alalım.

Modi’nin Bharatiya Janata Partisi (BJP) liderliğindeki Maharashtra eyaletinin hükümeti, ekolojik açıdan çeşitli ve zengin vahşi yaşama sahip bir yere yapılması planlanan birkaç projeden biri olan Aarey metrosu için bir araba kulübesine yer açmak için binlerce ağacın kesilmesini emretti. Yurttaş grupları erteleme için Eyalet Yüksek Mahkemesine başvurdu.

Mahkeme konuyu durdurmayı reddetti, bu nedenle çok sayıda vatandaş ağaçların kesildiği alanda toplandı. Öğrenciler de dahil olmak üzere en az 29 protestocu polisi tarafından tutuklandı ve “kamu görevlilerinin görev yapmasını engellemek” ve “yasadışı toplantı” yapmakla suçlandı.

Hindistan’ın Tamil Nadub eyaletindeki Tuticorin’deki protestocular, 2018’de hava ve yer altı sularını kirleten Vedanta’nın bakır döküm tesislerine karşı çıktılar. Eyalet polisinin keskin nişancıları tarafından başından ve göğsünden vurulan on üç protestocu yaşamını kaybetti. Bu, bölgede geniş çaplı şok ve öfkeye neden oldu. Polisin eylemleri, Gazze’de İsrail ordusunun keskin nişancı kullanmasına benzetildi.

Merkezi Londra’da bulunan madencilik devi Vedanta, yerel toplulukların çevresel normlarını ve haklarını ihlal etmesiyle dünya çapında üne sahip. Modi’nin BJP’nin en önemli bağışçıları arasında oldukları iddia ediliyor, ki bu belki de Başbakan’ın bu cinayetler konusundaki sessizliğini açıklıyor.

Çorak Araziler

Çevrenin korunmasına yönelik acil ve somut müdahalelerin yerine, Hindu çoğunluklu Modi yönetimi, nehirlerde dahil olmak üzere doğaya tapınmayı ve yogayı içeren kendine ait bir ‘yeşil etno-milliyetçilik’ versiyonu geliştirdi.

Bu durum, hükümeti neoliberal planları kabul etmiyormuş gibi gösterse de aslında büyük şirketleri ve çokuluslu sanayi lobilerini barındırıyor.

Hindistan, sadece yaklaşan sağ-kanat çoğunlukçu bir rejimin kabusunu değil, aynı zamanda çorak arazilerin de yolunu açıyor.

 

Haberin aslına buradan ulaşabilirsiniz.

EkoIQ Editör