#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Hissettiğimiz Duygu: “Kaygı”

Geleceğin dünyasını ve kendisini geliştirmek isteyen lise çağındaki öğrenciler tarafından kurulmuş bir sosyal girişimcilik kulübü olan Start Up Non Profit Organization SUNPO Community’de görev alan Bora, Eren ve Belfu, Z jenerasyonunun girişimci ve aktivist olmak zorunda bırakıldığını düşünüyor.

RÖPORTAJ: S. Sena AKKOÇ

Gen-Z tanımlanırken kullanılan bazı tanımlar var: Küreselleşmeyi benimseyen, sosyal sorumluluk yönü güçlü, girişimci, biraz da aktivist ruhlu… Bunların karşısında ise teyzelerin ve amcaların “bütün gün bilgisayar başında oturan, dünyayı umursamayan ve sorumsuz gençler” söylemleri var. Bu iki zıt tanımlamanın arasında ise kendilerini “kaygı” jenerasyonu olarak gören bir gençlik var.

Walter Benjamin, her yeni gelen neslin içinde “zayıf bir mesih gücü” olduğunu söylüyor. Her geçmiş neslin gelecekte kurtuluşa ereceğine dair umudunu gösteren bu güç, Z kuşağının aktivizm ile ilişkilendirilmesi açısından da önemli bir yorum. Gerçekten de bir yanda felaket haberlerini, diğer yanda ise “genç çevre savunucularına” dair umut veren haberleri görüyoruz… Peki dünyanın sorunları için sorumluluğu bir sonraki neslin üzerine atmak ne kadar doğru? Aktivizm güzellemelerinden uzaklaşarak gençliği bu derece kaygılı, öfkeli ve bir o kadar da değişime hevesli yapanın ne olduğunu, geleceğin dünyasını ve kendisini geliştirmek isteyen lise çağındaki öğrenciler tarafından kurulmuş bir sosyal girişimcilik kulübü olan Start Up Non Profit Organization SUNPO Community’de görev alan üç lise öğrencisine sorduk.

Bora (2005): “Z kuşağının ‘aktivist jenerasyon’ olarak isimlendirilmesinin asıl sebebi, bize verilen dünyanın önceki jenerasyonlar tarafından mahvedilmiş olması. Görüyoruz, küresel sıcaklıklar artıyor ve bunların sorumlusu biz değiliz ama aktivist rolünü bizim üstlenmemiz gerekiyor. Burada daha çok bizim mağduriyetimizden gelen bir ses çıkarma zorunluluğu var.”

Eren (2004): “Elimizdeki dünya şu an hiç iyi bir durumda değil. Dünyayı bırakın uzayı bile kirletmeyi başarmışız. Durum da böyle olunca sorumluluk bize düşüyor. Sürdürülebilirlik gibi konularda önceki jenerasyonlarla anlaşamamamız bizi zor duruma sokuyor ve anlaşmazlıklar daha sonra strese, kaygıya, hatta depresyona yol açabiliyor.”

Belfu (2006): “Kişisel gayelerinden ve amaçlarını önceliklendirerek ‘çevreye ne olursa olsun/başkalarına ne olsun ben kazanayım’ diye bencil bir bakış açısı izlemekten ziyade çevre ile kendimiz arasındaki dengeyi tutturmaya çalışıyoruz. Bizi buna yönlendirenin de farkındalığı mecburen yaşamamız olduğunu düşünüyorum. Örneğin aile arasında iklim krizi gibi konular bence çok konuşulmuyor. 2030’da sıcaklıklar artacak, iklim felaketleri sıklaşacak falan diyoruz ama büyükler ‘Tamam da benim şu kadar ömrüm kaldı zaten ne yapayım onda da dünyayı mı kurtarayım?’ diyebiliyor. Ona bakılırsa bizim de en fazla 80 yılımız vardır ama amaç zaten yalnızca kendimiz için bir şeyler yapmak değil. ‘Ben ne yapabilirim ki?’ anlayışı bence bizden önceki nesilde de bizim aramızda da en büyük sorunlardan biri.”

Bora, Eren ve Berfu’ya bu sorunlarla başa çıkmak için neler yaptıklarını ve mücadelelerinde onları neyin motive ettiğini sorduğumda ise cevapları şöyle oldu:

Belfu: “Sürdürülebilirlik şu anda sağlıktan endüstriye eğitimden girişimciliğe her yerde hayatımızın içinde bulunuyor. Nüfus gittikçe artıyor ve kaynakları doğru ve sürdürülebilir kullanmamız gerekiyor… Bugünün girişimci adayları ve girişimleri ilerinin büyük oluşumlarını barındırdığı için onların sürdürülebilirlik ilkelerine uymaları çok önemli diye düşünüyorum. İleride hayatımıza devam etmek istiyorsak bir şekilde dünyayı kurtarmamız lazım, bunun için de sürdürülebilir yöntemlere geçmek şart.”

Bora: “Bence Z jenerasyonu girişimci olmak zorunda bırakılan bir jenerasyon. İnsanlara daha cazip geliyor kendi fikirlerini yansıtabilecekleri bir yerde olmak. Diğer firmaları kendi fikirlerine dahil etmeye çalıştıklarında sizi dinlemiyorlar. Ancak girişim yaparsanız ciddiye alınma ihtimaliniz olur. Bir yandan iş imkanları sorunu var.”

Eren: “Teknolojik gelişmelerin artık çevreyi dikkate alıyor olması. Elektrikli araçların yaygınlaşması, güneş enerjisinin artması ile beraber diğer yenilenebilir kaynakların kullanılması. Bir de geleceğimizin sürdürülebilir olması için o kadar fazla kâr amacı gütmeyen organizasyon çıktı ki… Örneğin benim takip ettiğim The Ocean Cleanup var. Bunun gibi yeni organizasyonlar, yeni teknolojiler ve fikirler çıktıkça geleceğimiz de daha parlak bir yer oluyor.”

Bora: “Z kuşağının bu konudaki hevesi beni de heveslendiriyor. Onlar yapıyorsa ben neden yapmayayım diyorum. Bu bence bir umut ışığı oluyor.”

Belfu: “Durum çok kötü ama sonuç olarak bu ülke veya dünya bir şirket gibi batıp bitebilecek bir şey değil. Sonuçta bir şekilde bunların kurtulması, yaşaması lazım.”

Son olarak ise içinde bulunduğumuz durumu bir duygu ile ifade etmelerini istedim. Açıkçası hepsinin aynı hisleri paylaşması oldukça manidardı.

Belfu: Bence kaygı. Umut azalırken kaygı artıyor. Bizim şu an hayatımızın en mutlu, en neşeli kısmını yaşamamız gerekirken kendi aramızda bile “Ya ekonomi ne olmuş…” gibi muhabbetler yapıyoruz. Ya da kızlar olarak sokakta yürürken biri acaba beni mi takip ediyor kaygısını yaşamamız da yine bunun içine giriyor. Genel olarak herkes yaşıyor bunu ama en çok biz gençleri etkilediğini düşündüğüm.

Eren: “Arada sırada umut geliyor demek isterdim ama bence de kaygı. 8.sınıftaki bir çocuğun ekonomiyi takip ettiği bir durumdayız ne yazık ki. Şimdi üniversite sınavına hazırlanıyorum, hadi bir şekilde okuyacağım ama sonra ben nasıl iş bulacağım? Durum böyleyken gelecek kaygısı baskın geliyor.”

Bora: “Kaygı yani başka ne diyebilirim ki… Gelecek kaygısı yaşıyorum çünkü girmem gereken sınavların ücretleri beni geriyor, nasıl yaşayacağımı düşünmek de.”

Fotoğraf: SUNPO Community

EkoIQ Editör