Farklı özgeçmişlere sahip bir grup insan, Ocak ayında Hollanda Başkonsolosluğu’nda toplandı ve hazırlık aşamasında prototip olarak ortaya çıkan konsolosluğun üzerinden şehirlerin iklim değişikliği karşısında daha inovatif ve farkındalığı yüksek tasarım/mühendislik müdahalelerine ihtiyaç duyduğu gerçeğini, düzenlenen atölyede hayata geçirmeye çalıştı…
YAZI: Bulut BAGATIR FOTO: Deniz YILDIZ
Hollanda Başkonsolosluğu 16-17 Ocak tarihlerinde bir atölye çalışmasına ev sahipliği yaptı. Yalnız bu ev sahipliğinin altında sadece bir etkinliğe mekan sağlama arzusu yoktu. Buradaki amaç, Hollanda Başkonsolosluğu binası ve bahçesinde uygulanması planlanan, yağmur suyunun depolanarak yeniden kullanımına yönelik bir atölye düzenlemek, daha büyük çerçevede ise şehirlerin iklim değişikliği karşısında daha inovatif ve farkındalığı yüksek tasarım/mühendislik müdahalelerine ihtiyaç duyduğu gerçeğinin altını çizmekti.
İki gün boyunca hem Hollanda’dan hem de Türkiye’den farklı özgeçmişlere sahip peyzaj mimarı, mimar, antropolog, şehir plancısı, ürün tasarımcısı ve lise öğrencileri, sınırları belirli bir alanı prototip olarak belirleyip dört ayrı ekiple çalışmalar yürüttüler.
İklim değişikliği ile birlikte daha da fazla tartışılmaya başlanan yağmur suyunun depolanması konusunu ele alan atölyenin çıkış noktasını, atölyeyi Hollanda Konsolosluğu ile birlikte düzenleyen Cross Change’in kurucusu Tuğçe Akbulut şu sözlerle anlatıyor: “Hollanda Konsolosluğu’nun üzerine çalıştığı en büyük konulardan biri iklim değişikliği. Hollanda bu anlamda en kapsamlı araştırma projelerinin yapıldığı, araştırmanın uygulama ile beraber yürütüldüğü nadir ülkelerden biri. Masa başındaki araştırmaları, belediyelerle ve kâr amacı gütmeyen organizasyonlarla şehirlerine uygulayan bir ülkeden bahsediyoruz. Bu bizim için çok büyük bir ilham kaynağı oldu. Onların iklim değişikliği ana başlığının altında su konusu masaya geldi ve Başkonsolosluk binası ve bahçesinde yağmur suyunu depolayarak yeniden nasıl kullanıma dahil edebiliriz sorusunu sorduk. Bu soru tekil bir soru olmakla beraber, aslında iklim değişikliğinin etkilerinin şehirdeki karşılığı ve zamanla değişen ihtiyaçların yarattığı kompleksitenin çözümünde işbirliğinin önemini anlatan bir örnek, prototip çalışma olarak konumlandırmaya karar verdik. Bu tip çok katmanlı meselelere de ancak problemin kendisi kadar katmanlı çözüm önerileri geliştirilmesinin gerekliliğinden ötürü mekanı incelemek, çözüm önerileri geliştirmek ve bir arada üretmek için oldukça çeşitli bir çalışma grubu oluşturduk.”
Akbulut, atölyenin bir başka ayağını oluşturan bahçede ise yoğun yağışların ardından kanalların ve su yönlendiricilerin yetmediği bilgisinin paylaşıldığını söylüyor: “Bundan 17 yıl önce yapılan peyzaj tasarımı çoğunlukla işliyor olmakla beraber yağmurların gittikçe şiddetlenmesinden kaynaklı kanalların ve su yönlendiricilerin yetmediği görülmüş. O yönlendiricilerin artık taşmaya sebep olması nedeniyle küçük küçük bentler kurmak zorunda kalmışlar. Bu bence çok açık bir örnek.”
İklim Değişikliğinin Sonuçlarına Nasıl Çözümler Geliştirilebilir?
Atölye katılımcıları arasında 17 sene önce bahçenin tasarımını yapan peyzaj mimarı Arzu Nuhoğlu da bulunuyordu. Nuhoğlu aslında konunun basit olduğundan bahsediyor. Nedenini ise şu şekilde açıklıyor: “Bir yapı üzerinde değildik. Tabii zemindeyiz. O açıdan teknoloji kısmında o zamanki geleneksel yöntemlerle bir bahçe yapıyor olmanın dezavantajını çok görmüyoruz. O zaman daha çok bu bahçenin mesajı ne olacak konusu ağırlıktaydı. Kullanıcı nasıl değerlendirecek? İki tip kullanıcı var. Burası hem bir dış temsilciliğin rezidansı hem de ofis binası. Bu iki grup burada birbirine çakışmadan nasıl yaşayacak? Aynı zamanda burasının bir temsiliyet alanı olduğunu biliyoruz. Burada kendi ülkelerini tanıtan birçok etkinlik yapıyorlar. Yani bahçe aynı zamanda bir sahne. Bütün bu fonksiyonların harmanlanmasıyla ortaya çıkmış bir tasarım kararı üretildi. Altyapı teknolojik olarak süper bir yaklaşım gerektirmiyordu. Şu anki altyapı sorunu ise şu: Zamanla suyun drene olması konusunda bazı problemler yaşıyorlar. Artık yaşı biraz ilerlemiş bir bahçe burası. İyi bakılıyor ama. Onun avantajlarını da görüyoruz. Dramatik bir sorun yok.”
Nuhoğlu, Başkonsoloslukta yapılan çalışma ile bir bilinç oluşturulduğundan bahsediyor: “Küresel iklim değişikliği sonucunda çıkan sorunlara nasıl bilinçli yaklaşıp çözeriz sorusunun cevabını lışma
bulmaya çalışıyoruz. Bu ufak görünen sorun bunun bir parçası. Burada yapılan çalışmayı pilot bir çalışma olarak değerlendiriyorum. İki ülke arasındaki çalışmanın bir yansıması olacak. Her zaman böyle mekanlar bu süreçlerde ölçülemiyor. Tasarımcılar bir yer üzerinde çalışıyor, çalışmasını hayata geçiriyor, işletmeye veriyor ve çekiliyor. Ancak ondan sonra yönetim buna nasıl bakıyor, kullanıcı ne hissediyor, değişen ihtiyaçlarla bu mekanlar nasıl dönüşüyor konularını ölçemiyoruz ve göremiyoruz. Böyle bir çalışma içerisinde olmak, onu deneyimlemek açısından önemli. Çünkü yaptığımız işlerden her zaman öğreniyoruz.”
Akbulut da Nuhoğlu’nun değindiği noktayı vurguluyor: “Özellikle bundan yıllar önce burayı tasarlamış insan yeniden bu alanı deneyimleme, işler kullanıcısı ile nasıl gitti, neler değişti sorularının cevabını görme şansına sahip. Bu bence bir tasarımcı için büyük bir deneyim. Dolayısıyla buradaki alternatif çözüm önerilerini de görüyorsunuz, değişen coğrafyayı da deneyimliyorsunuz. O yüzden burası bir test alanı.” Akbulut aynı zamanda Başkonsolosluğun istekli ve kararlı duruşuna da vurgu yapıyor: “Onların duruşu, beraberinde burada çıkacak olan projelerin uygulanma şansı nedeniyle oldukça değerli. 20-25 kişi iki gün bir araya gelip bir binanın ve bahçesinin sorununu çözmekle beraber bunun bir prototip olduğunu kabul edecek bilinçte ve bu prototipin başka yerlerde nasıl ölçeklendirilebileceği ile ilgili öneriler geliştirebilecek vizyonda insanlar.”
“Eğer Bir Deneyime Sahipseniz Bunu Paylaşmalısınız”
İki gün süren atölye kapsamında farklı özgeçmişlere sahip kişilerin oluşturduğu dört kişilik ekiplerin çalıştığını daha önce belirtmiştik. Ekipler, atölyenin sonunda projelerini Hollanda Başkonsolosu’nun yanı sıra İtalyan ve Fransız Başkonsoloslarına da sundular. “Paylaşım kültürü bu odanın içerisinde cereyan etmiyor. Hollanda Başkonsolosluğu’nun komşuları olan Fransız ve İtalyan Başkonsolosluklarıyla beraber değerlendirecekler. Çünkü aynı dertten onlar da mustarip. Yaşlı ve tarihi binalara ve bahçelere onlar da sahip. Dolayısıyla komşular beraberce dertlerini çözecekler” diyor Akbulut.
Hollanda Başkonsolosu Bart Van Bolhuis de tüm bu çalışmaların sonucunda uygulanabilir bir proje çıkacağını ümit ediyor. Van Bolhuis, kullandıkları binanın tarihinin çok eskiye dayandığını ve önceliklerinin bu binayı ve çevresini korumak olduğunu belirtirken tüm bunları yaparken de bahçede veya çatıda su depolama çözümlerine ulaşmak istediklerini de vurguluyor: “Bu yaratıcılığın ortaya koyacağı çözümü dört gözle bekliyoruz. Çünkü bunun hem İstanbul hem de diğer şehirler için bir vitrin oluşturacağını umuyoruz. Bir bakanımızın bana söylediği bir cümleyi burada da hatırlatmak isterim: ‘Eğer bir deneyime sahipseniz bunu paylaşmalısınız’. Böyle bir sorumluluk taşıyoruz. Bunu da bu konudaki inovasyonun gelişeceğine inandığımız için yapıyoruz. Böyle bir atölye sonucunda ortaya çıkacak deneyim dünyanın başka şehirlerinde de kullanılabilir”.
Ekiplerin sunduğu çözümlerin önümüzdeki aylarda tekrar değerlendirilmesi, uygulama tasarımlarının ve üretim çizimlerinin yapılması bekleniyor. Tabii tasarımlar neye evrilecek, üretim sırasında görülecek. Herkes çıkacak sonucu ve uygulamayı merakla bekliyor…