İki zorlu ve tartışmalı seçim sürecinden çıkan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, ayağının tozuyla iklim krizinin tetiklediği sel felaketiyle karşı karşıya kaldı. Yıllardır plansız bir büyüme ile iklim değişikliğinin etkilerine karşı son derece korunmasız hale gelen altyapıdan başlayarak İstanbul, sürdürülebilir kalkınmanın hemen tüm başlıklarıyla karşı karşıya. Mülteci sorunundan trafiğe, kentsel planlamadan yeşil alanlara yönelik tehditlere kadar uzanan bu yüklü sorun listesi hakkında, yoğun gündemleri arasında kısa bir söyleşi yapma imkanı bulduk. İmamoğlu, yerel yönetimlerin bu konudaki öneminin farkında ve en önemli vurgusunu da, seçim sürecinde olduğu gibi demokrasi ve katılımcılığa yapıyor. “Katılım ve demokrasi kavramlarının, tüm sorunların çözümünün anahtarı” olduğunu vurgulayan İmamoğlu, “Her şeyde iki dudak arasından çıkacak söz veya talimatlara bağlı kalınmayınca çözüm kendiliğinden gelir” diyor…
YAZI: Barış DOĞRU
Öncelikle sizi kutluyoruz. İki kez, çok zorlu bir seçim süreci yaşadınız. Sonrasında da İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yönetimini, şirketlerini devralmanın bazı zorluklarını yaşadınız, yaşamaya devam ediyorsunuz. İsterseniz şuradan başlayalım. İstanbul’un sürdürülebilir kentsel gelişim konusunda sizce en büyük sorunu nedir?
Sürdürülebilir kentsel gelişim açısından, kentlerin, elbette ki İstanbul’umuzun, en önemli sorunları arasında enerji kullanımının ve trafiğin yer aldığının bilincindeyiz. Birbirini tetikleyen bu iki konu, kentin sürdürülebilir gelişimini sağlamakta çok önemli bir pozisyondadır. Söz konusu sorunun çözümü adına, merkezi yönetim tarafından enerji verimliliği strateji belgesi ve yönergeler hazırlanarak disiplin altına alınmaya çalışılmakta. Bununla birlikte yerel yönetim olarak bu yönergelere uygun adımların atılması, toplu taşıma kullanım oranının yükseltilmesi, bireysel hareketliliğin desteklenmesi ve yenilenebilir enerji kaynakları ile hareket edebilen taşıtlara geçiş gibi adımlar söz konusudur. Biz de bunlarla ilgili hızlı hareketi hedeflenmekteyiz.
Şu anda yerel yönetimler Stratejik Plan döneminde. İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu konuda nasıl bir çalışma yapıyor?
Stratejik Plan hazırlıklarında, enerji verimliliği ve hareketliliğin artırılması üzerine politikalar desteklenmekte. Özellikle yeşil alanların yaygınlaştırılması, seragazı salımlarını kontrol altına alacak yenilenebilir enerji kaynaklı taşıtların artırılması, toplu taşımacılığa geçişin sağlaması, stratejik planın hedefleri içinde bulunuyor. Bu konularda en yoğun çalışmaların yapılacağını belirtmeliyim. Önlemlerin alınmadığı, yeniliklerin takip edilmediği, zararlı çıktıların yerine yenileri konmadığı sürece sorun devam edecek. Bunun bilinciyle hareket ettiğimizi ve böyle hareket etmeyi sürdüreceğimizi söyleyebilirim.
Yereliz Derneği’nin başlattığı ve kısa sürede Sürdürülebilir Kentsel Gelişim Ağı’na dönüşen bir çalışma var. Birçok kent bu sürece katıldı. İstanbul, seçimlerin yenilenmesi ve sonrasındaki kurumsal sorunlar nedeniyle bu süreçte biraz geride kalmış olabilir. Bu konuda ne zaman bir adım beklenebilir İBB’den?
İstanbul seçimlerinin beklenmedik şekilde uzaması, ardından belediyenin yönetim kademelerinde yaşanan değişimler elbette ki pek çok noktada etkilerini gösterdi. Ancak son yılların önemli ve giderek daha çok önemsenmekte olan sürdürülebilir kentsel gelişim konusunda, İBB özelinde bugüne kadar kayda değer bir adım atılmadığını söylemek durumundayız. Seçim sonrası dönemde, bizim göreve başlamamız akabinde, gerek stratejik planlarda gerekse ortaya konulan projelerde sürdürülebilir gelişimi öncelikli bir konu olarak değerlendirmekteyiz. Arkadaşlarıma bu konuda talimatlarımı verdim ve buna uygun projelerin hazırlanmasını istedim. Arkadaşlarımın harekete geçtiğini de söylemeliyim.
Hem Paris Anlaşması hem de Birleşmiş Milletler’in Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri bağlamında kentler, sürdürülebilir bir büyüme ve kalkınmanın sağlanması konusunda en önemli aktörlerden biri olarak öne çıkıyor. Önümüzdeki dönemde İBB bu hedeflerden hangilerini öncelikli olarak sahiplenecek ve ne gibi politikalar planlanıyor?
Biz, yerel yönetim olarak, yetkimiz, gücümüz, olanaklarımız ölçüsünde ve de genel politikalarımız bağlamında iklim değişikliği ve seragazı salımlarının azaltılması konularını öncelikli görmekteyiz. Küresel ısınmanın artış hızını yavaşlatmaya yönelik yeşil alanların üretimi, yeni teknolojilerin kullanımı, dönüşüm sistemleri üzerinde çalışmalar yapıyoruz. İstanbul’un en önemli problemi olan trafik yoğunluğu ve buna bağlı seragazı salımlarının azaltılması konusu bu çerçevede öne çıkıyor. Peki bu noktada neler yapıyoruz? Toplu taşımanın desteklenmesi, metro ağlarının yaygınlaştırılması, mevcut otobüs filosunun yeni teknolojik sistemler ile donatılmış araçlarla değiştirilmesi gibi planlarımız ve hazırlıklarımız var. Ulaşım Daire Başkanlığı bünyesinde bu amaca yönelik bir program da yürütülmekte. Bu kapsamda, hava kalitesi haritaları çıkartılması, hava kalitesi ölçümü için mobil sensörler kullanılarak emisyon bölgeleri haritalandırılması ve hatta gerekirse toplu taşıma güzergahlarının değişimi gibi hedeflerimiz bulunmakta. Bu alanda uygulanabilecek hangi seçenekler varsa, üzerinde durmaları için arkadaşlara talimatlarımızı verdik.
Türkiye’den C40’a üye olan tek şehir İstanbul. Burada daha aktif rol almak için bir planınız var mı?
Bu alanda da birçok planımız, çalışmamız var. Büyük Kentler İklim Liderlik Grubu çerçevesinde yer alan İstanbul’umuz için rüzgar enerjisinden faydalanma, elektrik enerjisinin kullanımının yaygınlaştırılması, çevreci yenilenebilir enerji üretimi yatırımlarının desteklenmesi gibi planlanmakta olan projelerin bulunduğunu söylemeliyim.
Katılım ve demokrasi, toplumsal eşitsizlikler, mülteci sorununa gelirsek…
Bu sorunların kaynağını birbiri içinde aramak gerekiyor. Katılım ve demokrasi kavramları da bunların tümünün anahtarı gibi geliyor bana. Demokrasinin özüne uygun yaşatılması halinde bu sorunların ortadan kalkacağını ya da minimize edileceğini söylemek, sanırım büyük bir iddia olmaz. Aksine demokrasinin kuralları ile yaşatıldığı ortamlarda ne katılım, ne toplumsal eşitsizlik, ne de mülteci sorunu yaşanır. Kuralların konuluş, kararların alınış şekli belli olunca, her şeyde iki dudak arasından çıkacak söz veya talimatlara bağlı kalınmayınca çözüm kendiliğinden geliyor.
Bu çerçevede; bizim hep söylediğimiz şudur: İstanbul’da en büyük reformu, yerel yönetim anlayışını değiştirerek, yeni nesil belediyeciliği hayata geçirerek yapacağız. Gelmiş geçmiş en demokrat belediye başkanı olma iddiamın hep arkasında duracağım. Bu nedenle şeffaflığın gerekleri her birimde ve her alanda uygulanacak. Kararlar, mahalle meclislerinden başlanarak alınıp yukarı doğru gelecek, son noktası belediye meclisimiz olacak. Yani, karar süreçleri yukarıdan aşağı değil, aşağıdan yukarı doğru işleyecek. Demokrasiyi böyle uygular ve uygulamalarımızı gösterirsek, çok güzel örnekler oluşturacağımıza inanıyoruz. O nedenle, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni herkesin takip etmesini dilerim.
Öte yandan, toplumsal eşitliği hayatın her alanında geçerli kılmaya çalışacağız. Örneğin kadın temsil oranını yukarı çekmek için elimden gelen her çabayı gösteriyorum, göstereceğim de. Ben bunu daha önce, Beylikdüzü’nde, belediye başkanlığım ve ilçe başkanlığım dönemlerinde hayata geçirdim. Burada da aynı iddia ile hareket ediyorum. Tekrar olacak ama bizim hizmet ve yönetim anlayışımızda, hiç kimse inancı, mezhebi, siyasal düşüncesi, etnik kökeni, cinsiyeti, yaşam tarzı, tercihi, giyimi kuşamı nedeniyle ayrı gayrı görülmeyecek; herkes eşit görülecek, eşit hizmetten yararlanacak. Bunu bir yaşam felsefesi olarak ortaya koyuyoruz.
Mülteci sorununa bakışımız da bu felsefe ışığındadır. Bu misafirlerimizin yaşadığı sıkıntıları görüyor ve biliyoruz. Bir tekrarı da burada yapayım; özellikle, kadın ve çocukların büyük sıkıntıları var. Bunlar bizim derdimiz. Çözümü için, yerel yönetimlerin yapabilecekleri sınırlıdır ama daha ilk günden talimatı verdim. Bizim yönetimimiz altında Mülteciler Masası oluşturuluyor. Bu masada bütün taraflar yer alacak ve yerel yönetim çerçevesinde yapılabilecek ne varsa, birlikte karar alınarak hayata geçirilecek. Sorunun boyutunu ve nedenlerini biliyoruz, çözümü konusunun merkezi hükümet ve uluslararası boyutla ilgili olduğunu da… Ama ben ve arkadaşlarım sorunu ve çözüm önerilerini ulusal veya uluslararası her zeminde dile getirip, gündem oluşturacağız. Dünyanın hiçbir ülkesinde mülteciler ülkenin her yanına yayılmış değildir.
Türkiye’de ve özellikle İstanbul’da ise bu konuda bir kontrolsüzlük görülüyor. Bunun önüne geçilmesi için çalışma yapılmalı. Kentin düzeni, mültecilerin daha rahat etmesi, sorunlarını çözebilmesi için gayret sarf edeceğiz. Bu çerçevede, kontrol dışı unsurların kontrol altına alınması önemli. Uzun dönemde ise tüm bu insanların güvenliğinin sağlandığı, huzurlarının temin edildiği bir yerleşime dönüşü mutlak sağlamalı. Bu da ülkelerine güvenli bir dönüşü sağlamaktır. Bu amaçla üstümüze düşen her görevi yapacağız. Yoksa plansız, kontrolsüz, hem de böylesi büyük hareketler her kent, her ülke için sürekli ve büyüyen sorunlar oluşturur. Bizim amacımız da sorunun, daha kötü bir boyut almadan çözüme kavuşmasıdır. Dediğim gibi, bu konudaki kararları da paydaşları ile birlikte almak istiyoruz, bu amaçla bir masa oluşturuyoruz. Bakın bu kentin önceki yöneticileri, bu alanla ilgili tek bir laf etmemiştir. Biz ise ilk günden itibaren sorunun çözümüne katkı konusunda düşünce üretip hareket geçtik. Umarım bu alanda da güzel bir örnek oluşturacağız.