İklim değişikliği gibi devasa bir soruna karşı bireysel farkındalık önemli ancak asıl fark yaratacak olan sistematik dönüşüm. Bu noktada, kurumların iklim değişikliğine uyum sağlamaya yönelik projeler geliştirmesi kritik.
Aynur KOLBAY HÜLYA, MarjinalSosyal Direktörü ve Strateji Departmanı Koordinatörü
İklim Değişikliğinin Algısal Evrimi
Bir zamanlar iklim değişikliği, uzak bir tehdit olarak görülüyordu. Haberlerde, akademik makalelerde yer alan, fakat gündelik hayatımıza doğrudan etki etmeyen bir meseleydi. Ancak zamanla doğa bize uyarılarını vermeye başladı: Aşırı sıcaklar, sellere dönüşen ani yağmurlar, kuraklıklar, ani mevsim değişiklikleri… Bugün artık herkes bir şekilde hayatının içinde iklim değişikliğini hissediyor. Peki, toplum bu konuda ne düşünüyor? İnsanların algısı nasıl değişti?
KONDA, 2024 İklim Değişikliği Algı Araştırması adı ile Türkiye kamuoyunun iklim krizine dair tutumlarını, farkındalığını ve bu konudaki beklentilerini ortaya koyan önemli bir çalışma gerçekleştirdi. Araştırmanın çarpıcı bulguları hem toplumsal algıdaki değişimleri hem de kamu politikalarının bu alandaki yetersizliklerini gözler önüne seriyor. Araştırmaya göre;
- Toplumun Endişe Düzeyi ve Farkındalık: Araştırmaya göre, her 10 kişiden 7’si iklim değişikliği konusunda endişeli. Bu oran 2022’de zirveye ulaştıktan sonra düşüş göstermiş ve 2024 itibarıyla sabitlenmiş durumda. Endişelerin şehirleşme oranına bağlı olarak arttığı görülürken, kadınların erkeklere kıyasla daha fazla kaygı taşıdığı da dikkat çekiyor.
- İklim Değişikliğinin Kaynağı Konusundaki Görüşler: Katılımcıların %71’i iklim değişikliğinin insan faaliyetlerinden kaynaklandığını kabul ederken, %26’lık bir kesim bunun doğal bir süreç olduğunu düşünüyor. İklim değişikliğinin varlığını reddedenlerin oranı ise %3.
- Düzensiz Hava Olayları ve İklim Krizi: Katılımcıların %87’si sel, fırtına, aşırı sıcaklıklar ve kuraklık gibi olayların son yıllarda arttığını düşünüyor ve %81’i bu olayların iklim değişikliğiyle doğrudan ilişkili olduğuna inanıyor. Ancak bu farkındalığın yasal ve politik taleplere dönüşmesi konusunda ciddi bir eksiklik görülüyor.
- İklim Yasasına Dair Bilgi Eksikliği: En çarpıcı bulgulardan biri, halkın %70’inin İklim Yasası’ndan haberdar olmaması. Yasayı bilenlerin oranı düşük kalırken, içeriği konusunda bilgi sahibi olanlar ise %12 gibi düşük bir orana sahip. Bu durum iklim politikalarının halka yeterince anlatılmadığını ve siyasal iradenin bu konuyu daha fazla gündeme getirmesi gerektiğini gösteriyor.
- Çözüm Beklentileri ve Politik Talepler: Halkın %65’i temiz enerji kaynaklarının tercih edilmesinin gerekliliğini savunurken, %50’si iklim değişikliğini bilimsel yöntemlerle ele alan politikalar bekliyor. Buna rağmen, kömürlü termik santralların kapatılması konusundaki destek %39’da kalıyor.
KONDA’nın raporu, iklim değişikliğini ciddiye alan ancak bunu eyleme dökme konusunda yeterli bilinç ve motivasyonu oluşturamayan bir toplum görünümü sunuyor. 2018’den bu yana endişe seviyelerinde dalgalanmalar görülse de 2022’de zirveye ulaşan farkındalık, günümüzde hâlâ yüksek seviyelerde.
Ancak bu farkındalığa rağmen toplumun %70’i Meclis’te görüşülen İklim Yasası’ndan habersiz. Burada bir kopukluk var. İklim değişikliği konusunda kaygı yüksek, fakat bu kaygının çözümüne yönelik girişimlere ilgi yeterli değil. İşte tam da bu noktada, sivil toplum ve özel sektörün sorumluluğu devreye giriyor.
Kurumsal İşbirlikleri ve Çözümün Parçası Olmak
İklim değişikliği gibi devasa bir soruna karşı bireysel farkındalık önemli ancak asıl fark yaratacak olan sistematik dönüşüm. Bu noktada, kurumların iklim değişikliğine uyum sağlamaya yönelik projeler geliştirmesi kritik. Türkiye’de %65 oranında insan, İklim Yasası’nın odağında temiz enerji dönüşümünün olması gerektiğini düşünüyor. Yani toplum, doğru yönlendirmelerle sürdürülebilir çözümleri desteklemeye hazır. Öyleyse özel sektör, bu beklentiyi karşılayacak projeleri daha cesur bir şekilde hayata geçirmeli.
Ne Yapmalıyız?
- Kurumsal Karbon Ayakizi Stratejileri: Şirketlerin karbon salımını azaltmaya yönelik somut hedefler belirlemesi ve şeffaf raporlamalar yapması önemli bir adım olarak görülebilir.
- Sivil Toplum Kuruluşları (STK)-Özel Sektör İşbirlikleri: Sürdürülebilirlik odaklı projelerde iş dünyasının STK’larla ortaklıklar geliştirmesi, toplumsal etkiyi artıracaktır.
- Kamusal Farkındalığın Artırılması: İklim Yasası’na dair bilgi eksikliğini gidermek için medya ve iletişim kanalları daha etkin kullanılabilir ve şirketler de bu sürece dahil olabilir.
- Döngüsel Ekonomi ve Yeşil Finansman: Şirketlerin atık yönetimi, geridönüşüm ve sürdürülebilir finansman modellerine daha fazla yatırım yapması gözle görülür bir fark yaratacaktır.
- Çalışan ve Toplum Eğitimi: İş yerlerinde ve toplumda iklim okuryazarlığını artıran eğitim programları teşvik edilebilir.
Bunlar sadece atılacak adımların bir kısmı ama belki de başlangıç için önemli aksiyonlar olarak değerlendirilebilir. İklim değişikliği algısı gelişiyor, farkındalık artıyor ama henüz yeterli seviyede değil. Hem bireysel hem de kurumsal düzeyde aksiyona geçmek, iş dünyasını, yerel yönetimleri ve sivil toplumu çözümün bir parçası haline getirmek zorundayız. Aksi halde, değişimi yalnızca hissederiz ama yön veremeyiz.