İklim değişikliğinin getirdiği riskler ne yazık ki yavaş yavaş çeşitleniyor. BM Çevre Programı (UNEP) tarafından yayımlanan “Frontiers 2016” raporunda acilen ilgilenilmesi gereken tehlikelerden bahsediliyor. Rapora göre iklim değişikliğinin etkileri hava sıcaklıklarındaki artışa ve azalmaya indirgenemeyecek kadar büyük ve alınması gereken önlemler de evinize havalandırma taktırmaktan daha teferruatlı…
Zeynep Heyzen ATEŞ
İklim değişikliğinin olumsuz etkileri konusunda raporlar birbiri ardına geliyor. BM Çevre Programı’nın (UNEP) “Frontiers 2016” raporunda acilen ilgilenilmesi gereken risklerden ilki ise, iklim değişikliğinin etkisiyle mahsullerde kimyasal birikmesi, zehirli hale gelmeleri. Ve mikotoksinler!
Mikotoksinler, korku filmlerinden çok daha korkunç: Mantarların ürettiği ve kansere yol açabilen, bağışıklık sistemini bozan, doğrudan sizi öldürebilen toksinler. Dünyada satılan mısır gevreklerinin dörtte birinde zaten bu toksinler mevcut ama onlardan en çok etkilenenler mantarların çoğaldığı sıcak bölgelerde, örneğin tropik bölgelerde yaşayan insanlar. Kuzey kuşağında, daha soğuk bölgelerde bugüne dek ciddi sorunlara yol aç madılar. Ama bu satırları okuyorsanız tahmin etmişsinizdir: Bu durum değişmek üzere.
İklim değişikliğiyle gelen tek gıda riski mitotoksinler de değil. İşin içinde kimyasallar da var. Bütün bitkiler az da olsa kimyasal madde içerir ve çok yerseniz zehirlidir. Kuraklık ne yazık ki bitkilerdeki nitrat ve hidrojen siyanür oranlarını da yükseltiyor.
Thompson Reuters Vakfı’nın yayımladığı ve UNEP’in raporuyla birlikte değerlendirilmesi gereken bir diğer rapor ise nitrat ölçümleri üzerine. Bitkilerin büyümek için nitrata ihtiyacı olsa da rapora göre kuralık zamanında bazı bitkiler bu kimyasalı proteine dönüştürecekleri yerde depoluyor (yüksek miktarda tüketildiğinde nitrat, alyuvarların oksijen taşımalarını engelliyor), başka bitkilerse bir seferde aşırı su çekip tehlikeli miktarda hidrojen siyanür biriktiriyor.
Ancak iyi haber, bu değişimle savaşmanın yolu yok değil. UNEP raporu mikotoksinlerle mücadelede mantara dayanıklı bitkiler yetiştirmeyi, tohumları düzgün kurutmayı, kirlenme olup olmadığını test etmeyi öneriyor. Ama uygulamada bu öneriler ne kadar gerçekçi, zaman gösterecek. Yale Üniversitesi’nin yayımladığı e360 dergisine göre rapordaki öngörüler oldukça ürkütücü. Buğday, mısır ve soyanın özellikle risk taşıdığını belirten akademik dergi, stres altında kaldıklarında (kuraklık, sel veya sıcaklık dalgasından etkilendiklerinde) bu bitkilerin doğal tepkilerinin kimyasalları depolamak olduğunu hatırlatmış. Uzun süre, düzenli tüketildikleri takdirde nörolojik hastalıklardan kansere kadar sayısız hastalığa sebep olduklarının da altı çiziliyor.
Zoonotik Hastalıklarda da Artış Var
Frontiers raporu, hayvanlardan insanlara geçen hastalıklar anlamına gelen Zoonotik hastalıklarda da artış olduğunu göstererek bu hastalıkların ekosistemle ne kadar iç içe olduğunu ispatlıyor. İnsanların doğaya dikkatsizce müdahale etmesi, doğa koruma alanlarındaki patojenleri sığırlara ve insanlara bulaştırıyor. Akla ilk gelen, son yıllarda Afrika’nın canına okuyan ve ABD’ye kadar sıçrayan Ebola. Kuş gribi ve Zika da diğer zoonotik hastalıklara örnekler…
Bilim insanları mikroplastiklerin yıkıcı etkisini de yeni yeni duyurmayı başardı. Sulara karışan bu plastikler planktondan balinalara kadar her yerde ne yazık ki. Bu besin zincirinin sonu insanlara kadar uzanıyor. Günümüzün en sık konuşulan konularından olsa da insanoğlu olarak en miyop baktığımız risklerden biri mikroplastikler ve etkileri…
Bugün bu sorunlarla, hastalıklarla boğuşan Afrika, Güney Amerika ülkeleri ve tropik bölgeler. Ama içiniz rahat olmasın, iklim değişikliğiyle birlikte bu tehlikeler daha zengin olan kuzey ülkelerinde ve ülkemizde de baş gösterecek. Başkasının derdi deme lüksümüz yok. Mikotoksinlerle ve diğer zehirlerle savaşmak için öne çıkmalıyız, önlemlerimizi almalıyız. Yarın çok geç!