2023 araştırmasının, aslında daha önceki seneler gibi, Türkiye toplumu ve iklim değişikliği konusunda yine şaşırtıcı ve ilginç bir farkındalık durumunu ortaya koyduğunu söylemek gerekiyor. Yaygın kamu kampanyaları ve sistemik eğitim uygulamaları olmadan ulaşılan bu rakamlar, bana her yıl Nazım Hikmet’in “Topraktan öğrenip kitapsız bilen” Türk köylüsü dizelerini hatırlatıyor.
Konda Araştırma ile bu yıl altıncısını gerçekleştirdiğimiz “Türkiye’de İklim Değişikliği Algısı”, bize büyük bir tutarlılıkla altı yıldır aynı şeyi söylüyor: “İklim değişikliğinin gerçekliği ile ilgili bir şüphemiz yok. İnsani faaliyetlerden kaynaklandığına da neredeyse eminiz. Ve bu durumdan çok endişeliyiz.” Bu yargıların her biri, hemen her yıl %70’lerin, bazen %80’lerin üzerine çıkan geniş toplum kesimleri tarafından dile getiriliyor. Bu oranların, çoğu Batı ülkesinden bile yüksek olduğunu hatırlatmakta fayda var. Yaygın kamu kampanyaları ve sistemik eğitim uygulamaları olmadan ulaşılan bu rakamlar, bana her yıl Nazım Hikmet’in “Topraktan öğrenip kitapsız bilen” Türk köylüsü dizelerini hatırlatıyor. Eğitim ve modernleşmenin bu oranı artırdığını görmekle birlikte, en düşük eğitim seviyelerinde bile “iklim değişikliğiyle” ilgili bir çeşit “uyanıklık” olduğu ortada.
Tek bir veri vererek bu durumu somutlaştırmak istersek, Türkiye toplumunun %92’sinin son yıllarda Türkiye’de sel, fırtına, aşırı sıcaklık, kuraklık gibi düzensiz hava olaylarının arttığını, toplumun sadece %2’sinin aşırı hava olaylarının azaldığını düşündüğünü söyleyebiliriz.
“Türkiye’de İklim Değişikliği Algısı 2023” araştırmasında, bu genel bilgi ve endişe durumunun, yerel seçimler ekseninde nasıl yansımaları olduğunu anlamaya da çalıştık. Ve yine o pratik bilginin ve uyanıklığının yansımalarına rastladık.
Bu seneki araştırmada halkın iklim kriziyle mücadelede görevin en çok kime düştüğünü de öğrenmek istedik. Bu kapsamda “Sizce iklim krizi ile mücadelede en çok kime görev düşüyor?” sorusuna ankete katılanlar, en fazla sorumluluğun %55 oranla Hükümet/Cumhurbaşkanına ait olduğunu yanıtını verdi. Bu oranı %22 ile Yerel yönetimler/belediyeler takip ediyor. Bu veri, Türkiye’de temel tüm süreçlerde kararların tek ve merkezi bir noktadan alındığı konusundaki gerçeklikle oldukça uyumlu.
2023 araştırmasının, aslında daha önceki seneler gibi, Türkiye toplumu ve iklim değişikliği konusunda yine şaşırtıcı ve ilginç bir farkındalık durumunu ortaya koyduğunu söylemek gerekiyor. İklim değişikliğiyle küresel mücadelede iki temel başlık olan “emisyon azaltımı” (yenilenebilir enerji yatırımlarının artırılması) ve “uyumun” (özellikle kentsel altyapıların var olan iklim değişikliği etkilerine karşı güçlendirilmesi), yerel yönetimlerden temel beklentilerde ilk iki sırada çıkması manidar gözüküyor. Yenilenebilir enerji yatırımları tercihinin gençler, eğitimliler ve modernler arasında daha yüksek; altyapıların iklim değişikliğine uyumlanmasının ise daha yaşlı kesimler, dindarlar ve daha az eğitimliler arasında yüksek çıkması ise, yine Türkiye toplumunun kendine has kutuplaşmasının işareti olarak da okunabilir.
İlginç olan ise, “kitaba” yani iklim değişikliği literatürüne baktığımızda, iklim değişikliğiyle gerçek ve kapsamlı bir mücadelenin gerçekten de bu iki başlığı da içermesi gerektiğini görmemiz. Bu iki farklı toplumsal kesimin beklenti ve taleplerini giderebilecek bir kentsel programın, bu kutuplaşma halini de biraz olsun söndürebileceğini söylemek bilmem fazla mı iddialı olur? İklim değişikliği ve kalkınmanın isminin bile geçmediği bir yerel seçim süreci yaşadığımız için bunu test etmemiz de imkansız görünüyor. İnşallah gelecek seçimlerde, bunları konuşur, tartışır ve gerçek sorunlarımıza nihayet gelebiliriz…