#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey
iklim

İklim Değişirken, Türler Yitip Giderken…

Dünya; iklim değişikliği, biyoçeşitlilik kaybı ve kirlilik üçgeninde, gezegensel bir kriz ile karşı karşıya ve bu üç büyük sorun birbiriyle doğrudan bağlantılı. Gezegensel krizin olumsuz etkilerini en çok hissedenler ise bu krizden en az sorumlu olan insanlar, topluluklar. İnsanın dışındaki diğer canlılar ise insanla birlikte altıncı kitlesel yok oluşa doğru sürükleniyor. 

YAZI: Erhan ARCA

Biyolojik çeşitlilik, dünya üzerindeki canlı organizmaların çeşitliliğini ifade ediyor ve dünya üzerindeki tüm canlı varlıklar, yaşam döngülerini desteklemesi ve sürdürmesi ile birbirine bağlı. Farklı türler, bitki ve hayvanlar, kompleks ekosistemleri oluşturuyor ve etkileşim içinde bulunarak ekosistemlerin sağlıklı bir şekilde işlemesini sağlıyor. Bu nedenle biyolojik çeşitlilik, dünyadaki ekosistemlerin işleyişi için son derece önemli. Ancak günümüzde biyolojik çeşitlilik kaybı, insan faaliyetleri ve yine insan eliyle yaratılan iklim krizi gibi faktörler nedeniyle o kadar hızlı azalıyor ki altıncı kitlesel yok oluşa doğru ilerlediğimiz tahmin ediliyor.

Dünya tarihinde bugüne kadar bilinen beş büyük biyolojik çeşitlilik yok oluşu yaşandı ancak bunların tümü doğal olaylarla tetiklenmiş yok oluşlardı. Altıncı kitlesel yok oluş ise ne yazık ki tamamen insanların eseri.

Tüm Kanıtlar Biyolojik Çeşitlilik Krizini Gösteriyor

Artan soy tükenmeleri ve hızla düşen popülasyonlar ile birçok bilimsel kanıt, bir biyoçeşitlilik krizi yaşadığımızı gösteriyor. Kimileri bunun altıncı kitlesel oluşa eşdeğer olduğunu kabul etmese de genellikle, bu görüşü desteklemek için Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği’nin IUCN Kırmızı Listesi kullanılıyor ve tür kaybı hızının arka plan yok olma hızından farklı olmadığı savunuluyor. Arka plan yok olma hızı, antropojenik olmayan, yani insan dışındaki faktörlere bağlı olarak belirli bir süre içinde yok olması beklenen türlerin sayısını ifade ediyor. IUCN’nin yanıltıcılığı tam da bu noktada başlıyor. Çünkü kuş ve memelilerin neredeyse tamamı koruma kriterlerine göre değerlendirilmeye alınırken omurgasızların yalnızca çok küçük bir bölümü koruma kriterlerine dahil ediliyor. Omurgasız türlerin gerçek soy tükenme sayısını tahminlerle birleştirdiğimizde, hızın arka plan hızını çok aştığı ve gerçekten de altıncı kitlesel yok oluşun başlangıcının yaşanabileceği gözlemleniyor.

Radikalleşen İklim Değişikliği

Biyolojik yok oluşun kimilerince ıskalanan bir diğer kritik yönü ise var olan türlerin yok oluşuna güçlü bir şekilde odaklanması. Odak noktasını buraya kaydırmak dünyadaki ekolojinin acil bir şekilde tehdit edilmediği, yalnızca yavaş yavaş büyük bir biyolojik çeşitlilik kaybı dönemine girildiğine dair yaygın bir yanlış izlenime yol açıyor. Bu görüş, nüfus düşüşlerinin ve yok oluşlarının mevcut eğilimlerini gözden kaçırıyor. Azalan nüfus boyutları ve menzil daralmaları, biyolojik çeşitliliğin ve “medeniyet” için gerekli olan ekosistem hizmetlerinin büyük bir antropojenik erozyonu anlamına geliyor.

Radikalleşen iklim değişikliğini ısrarla reddeden ya da en hafif tabirle yokmuşçasına davranan insanlığın önemli bir bölümü, yine aynı şekilde biyolojik çeşitliliğe insanlık tarafından verilen zararı da reddediyor ya da umursamazlıktan geliyor. Aslında büyük bir bölümü antroposentrik bakış açısına sahip olan günümüz insanlığının mevcut bakış açısını sürdürse dahi biyolojik çeşitliliğe muhtaç olduğunu kabul etmemesi kendinin ve “medeniyetinin” de zarar görmesine neden oluyor. Öğretilmiş çıkarlarının peşinden koşan insanlık, yeni perspektiflerle uzanması gereken geleceğe zarar vermeye ne yazık ki devam ediyor.

EkoIQ Editör