Kent

İklim Krizinin Kentlerde Çözümü İçin İşbirliğine İhtiyaç Var

Daring Cities, işbirliğine dayalı iklim eyleminin başarılı bir şekilde uygulanması ve daha iyi bir şekilde yeniden inşa edilmesinde hükümetlerin rolü hakkında ulusal ve yerel hükümetlerle üst düzey tartışma etkinliğini gerçekleştirdi. Farklı ülkelerden ve devlet kademelerinden temsilcilerin pratik deneyimleriyle içgörüler sağlayan etkinlik, ulusal hükümet yetkililerinin ve kentsel paydaşların COVID-19 pandemisinin ardından yeşil, dirençli ve kapsayıcı bir ekonomik iyileşme için canlandırma paketlerini nasıl şekillendirebileceklerini gösteriyor.

Haber: S. Sena Akkoç

“İşbirliğine Dayalı İklim Eylemiyle Daha İyi Bir Şekilde Yeniden İnşa Etmek: Ulusal ve Yerel Hükümetlerle Üst Düzey Bir Tartışma” başlıklı etkinlikte yeşil bir iyileşme sistemiyle şehirlerin dönüşümü sayesinde sıfır karbonlu bir dünya ve COVID-19 sonrası daha iyi ve daha dayanıklı bölgeler ve şehirler inşa etmek konuları üzerinde duruldu. GIZ Almanya’nın Kentler Bölümü Başkanı Carmen Vogt’un moderatörlüğünü oturumda Vogt, karantinadaki şehirlerin değişim ihtiyacına ve iklim değişikliğine dayanıklı topluluklar inşa etmenin önemine değindi. Ayrıca “şehirlerin sağlık ve iklim krizleri ile başa çıkmada anahtar olduğunu” söyleyerek sözü konuşmacılara bıraktı.

Açılış konuşmasını Uluslararası ve Avrupa Politikası Genel Direktörü, İklim Politikası, Federal Çevre, Doğa Koruma ve Nükleer Güvenlik Bakanlığı (BMU)’ndan Karmen Sach yaptı. İşbirliği ile eski sisteme değil, daha iyiye yönelmemiz gerektiğini anlatan Sach, içinde bulunduğumuz dönemin yeşil iyileşme için büyük bir fırsat olduğunu belirtti. Bu nedenle şu an yeşil iyileşmenin bizi nasıl sıfır karbon hedeflerine götürebileceği ve şehirlerin gelecek tehlikelere karşı nasıl daha dayanıklı bir şekilde yeniden inşa edilebileceği sorularını sormalıyız.

Yatırımların önemini de sıklıkla vurgulayan Sach, iklim dostu bir şehir altyapısına yaptırım yapılmasının Avrupa’nın 2050 iklim nötrlüğüne ve 2030 iklim hedeflerine ulaşmanın bir yolu olduğunu söyledi. Sach ayrıca Almanya’da hükümetler, özel şirketler ve diğer kurumlar arasında ortaklaşa yürütülen iklim hareketinin yol haritasının Avrupa Yeşil Düzeni olduğunu söyledi.

OECD Şehirler, Kent Politikaları ve Sürdürülebilir Kalkınma Bölüm Başkanı Aziza Akhmouch, “Şehirler Aracılığıyla Küresel İyileşmeyi Yeşilleştirmenin Ekonomik Hususu” adlı çalışmayı tanıtıp yeşil şehirlerin dünya için ne ifade ettiğini açıkladı. Şehir altyapısının net fayda sağlayacak yedi alanında yatırım yapılması gerektiğini anlatarak devam eden Akhmouch, şu anda bu alanların ihmal edilmesinden dolayı özellikle Birleşik Krallık, Fransa ve İspanya gibi ülkelerin kötü etkilendiğini ve bu durumun kendisini yoksulluk gibi semptomlarla gösterdiğini söyledi. Bahsedilen yedi alan ise sırasıyla, yeşil yapı ve iyileştirmeler, temiz hareketlilik, yenilenebilir enerji, aktif taşımacılık, doğa temelli çözümler, atık ve kaynaklar ve temiz teknolojiler için Ar-Ge.

“Yeşil inşaat sadece yeşil ve dijital olmak için değil, aynı zamanda daha kapsayıcı olmak için de bir fırsat” diyen Akhmouch, şehirlerin yüksek miktarda sera gazı yaymaları nedeniyle hem problemin sebebi hem de çözümün bir parçası olduğunu anlattı. Ancak şehir içi sistemler hala yeterince yeşil değil. Green Stimulus Index’e göre, enerji, ulaşım ve atıklar gibi şehirle bağlantılı sektörlerin yalnızca %7’si yeşil. Sektörel dağılıma bakılacak olursa şehir içinde ulaşımın %14’ü, enerjinin %21’i ve atıkların ise yalnızca %5’i yeşil.

Meksika Dışişleri Bakanlığı Küresel İlişkiler Genel Müdürü Camila Zepeda, önceki konuşmacıların sözlerini onaylayarak bu krizin iyi tarafı olarak ortaya çıkan yeşilleşme dalgasından ve kendi ülkesindeki projelerden bahsetti. Meksika şehirlerinin iyileşme planlarını anlatan Zepeda, COVID-19 ve iklimsel zararları hafifletmede ulaşım ve atık yönetiminin en önemli alanlar olarak belirlendiğini söyledi. Sürdürülebilir ulaşım altyapısı gibi bazı yeşil projelerde zorluk yaşasalar da yerel yönetimlerin aktif bir şekilde yeşil dönüşüme katılması ve uygun maliyetli, doğa bazlı çözümlerle canlı bir çalışma ortamı olduğunu anlatan Zepeda, konuşmasını “daha iyi bir sonuç için küresel ve milli çalışmaların birbirlerini tamamlaması gerektiğini” vurgulayarak tamamladı.

Alman Federal İşçileri, İnşaat ve Topluluk Bakanlığı (BMI) Daire Başkanı Oliver Weigel, COVID-19’a karşı yapılan projeler üzerinden başlayarak merceği mahallelere ve insanlara indirip projelerin ve atılımların kapsamlı olması üzerinden çalışmalarını anlattı. Dayanıklı yeşil şehirlere yalnızca hükümetin bütün seviyelerinin birlikte hareket etmesiyle ulaşılabileceğinin altını çizen Weigel, yeşil atılım yapan herkesin (akademisyenler, STK’lar, siyasetçiler vb.) bir araya getirilmesinin önemini vurguladı. Bu konuda Leipzig Tüzüğüne değinen Weigel, şehirlerde sürdürülebilirlik için üç boyut tanımlayıp yeşil değişim ile ilgili bütün yatırımların bunları kapsaması gerektiğini vurguladığını belirtti. Bunun yanında çok düzeyli yönetimin önemine dikkat çeken tüzükten bahseden Weigel, halihazırda bu sisteme sahip birkaç ülke dışında bu sistemin ilk defa yeşil değişim programlarında yönetim ve finans kaynaklarında önemli bir etki gösterdiğini de anlattı.

The Resilience Shift yöneticisi Seth Schultz, geleceğimizi dayanıklı altyapı çalışmalarıyla güvence altına almamız gerektiğini vurgulayarak konuşmasına başladı ve şu an “geleceğe bir köprü inşa etme” aşamasında olduğumuzu söyledi. Endüstri 4.0’ın getirdiği belirsizliklere ve ağır iklim etkilerine değinen Schultz, eski çözüm yöntemlerini gözden geçirmemiz gerektiğini söyledi. Önceki krizlerin çözümünde altyapıya para saçıp yeni işler üreterek ekonomiyi iyileştirdiğimizi ancak bugün bunun düşük karbonlu ve dayanıklı bir çözüm olmadığını savunan Schultz, sistemsel düşünce olmadan etkili çözümlere ulaşılamayacağını söyledi. Ayrıca şu an Avrupa’da sorunun finansal eksiklikten çok finans akışının yanlış yöne olması olduğunu söyledi.

Eski Johannesburg Belediye Başkanı ve an itibarı ile Güney Afrika Kooperatif Yönetimi ve Geleneksel İşler Dairesi Bakan Yardımcısı Parks Tau, uluslararası işbirliğinin önemine “yeşilleşmemenin sorumluluğunu yoksul ülke ve şehirlerin yüklenmesi” üzerinden dikkat çekti. Yeşil projeler için gereken hırslı yatırımların olmadığı ülkelerde yeşilleşmenin geri kaldığını anlatan Parks Tau, bunu engellemek için uluslararası yatırımın önemini vurguladı.

Son konuşmacı olan İsveç, Skåne Bölge Vali Yardımcısı Louise Eklund ise İskandinav bakış açısıyla pandeminin ekonomik ve sağlık sorunlarıyla nasıl başa çıkmayı planladıklarını anlattı. Dünya çapında milyarlarca dolarlık kurtarma paketleri hazırlanan bu krizden kurtulmak için bu paketlerin mümkün olan en yeşil geri dönüşü sağlayacak şekilde kullanılması gerektiğini söyleyen Eklund, İsveç’te ulaşımı yeşil hale getirmek, hava kirliliğini önlemek ve fosil yakıt tüketimi ile plastik kullanımını azaltmak için yapılan projelerden bahsetti. Tarım gibi birçok önemli sektörün bağlı olduğu suyun yaşamsal önemine de değinen Eklund, suyun bol bulunduğu İsveç’te bile verimli kullanımının kurtarma planlarının merkezinde olması gerektiğini söyledi. Son olarak da özellikle denizlerde kurulacak rüzgar enerjisi santrali yatırımlarının da yeşil enerjiye geçiş için başlangıçta ciddi bir harcama isteyen ancak uzun vadede önemli çevresel fayda sağlayacak bir yatırım olduğuna dikkat çekti.

Webinara buradan ulaşabilirsiniz.

About Post Author