#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

İklim Kriziyle Mücadelede Z Kuşağına Kulak Verelim!

YAZI: Emine Erdem, KAGİDER Yönetim Kurulu Başkanı

 İnsanlık çok zor bir dönemden geçiyor. İnsan faaliyetlerinin bir sonucu olan iklim değişikliği ve onun getirdiği küresel ısınma geleceğimizi tehdit ediyor.

Dünya Meteoroloji Örgütü’nün verilerine göre 2016, 2019 ve 2020 bugüne kadarki en sıcak 3 yıl oldu. Bu verilere göre sanayi devriminden bu yana yeryüzündeki ortalama sıcaklık artışı 1,2 °C’yi buldu. Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) başta olmak üzere bilimsel çevreler, iklim değişikliğini kontrol altında tutabilmemiz için bu artışı 1,5 °C ile sınırlandırmamız gerektiğine işaret ediyor. Zaten 2015’te Paris’te düzenlenen COP21’in bir ürünü olan Paris İklim Anlaşması da temel hedef olarak küresel sıcaklık artışını sanayi öncesi döneme kıyasla +2 °C’nin olabildiğince altında, mümkünse +1,5 °C düzeyinde tutmayı hedefliyor. Ancak bunu başarabilmemiz için dünya genelinde seragazı emisyonlarını 2030 yılına kadar, 2010 yılındaki seviyeye kıyasla yarı yarıya azaltmamız gerekiyor.

Bu konuda yeterince hızlı ilerleme sağlanabildiğini söylemek pek mümkün değil. Kasım ayı başında İskoçya’nın Glasgow kentinde gerçekleştirilen iklim zirvesi COP 26’da bazı yeni önemli adımlar atıldı. Örneğin metan salımının azaltılması, orman kayıplarının sonlandırılması, kömürün aşamalı olarak devre dışı bırakılması, fosil yakıtlara sağlanan finansmana son verilmesi gibi kararlar alındı. Ancak bu kararların yerine getirilmesi tamamen hükümetlerin ne yapacağına bağlı ve sözünü tutmayan ülkelere yönelik bir yaptırım da bulunmuyor.

Bu alanda yapılması, hem de hızlı bir şekilde yapılması gereken çok şey var. Evet, bunların olmasını sağlamak esas olarak hükümetlerin sorumluluğu ama sadece onlara ait bir sorumluluk değil. İş dünyasına da önemli görev ve sorumluluklar düşüyor. Her şeyden önce sürdürülebilirlik kavramı kalıp gibi tekrarlanan içi boş bir laf olmaktan öteye geçip gerçekten uygulamaya yansıtılmalı. Bunu samimiyetle yapan şirketler olduğunu biliyorum, ama bu şirketlerin sayısı yeterli değil.

Oysa faaliyetlerini gerçekten sürdürülebilir zemine oturtabilen, seragazı salımlarını sıfırlamak için çalışan şirketlerin rekabet gücü ve yarattığı değer de artıyor. Tüketiciler ve çalışanlar başta olmak üzere paydaşların çevre ve iklim krizi ile ilgili görüş ve eğilimleri de giderek daha belirleyici bir hal alıyor. Bu konuda farkındalığın arttığını gösteren işaretler var. Örneğin, doğaya verilen zarar ve biyoçeşitlilikle ilgili postlar 2016’dan bu yana küresel düzeyde Twitter’da %65, Google üzerinden bu konularla ilgili yapılan aramalar ise %16 arttı.

Türkiye’de de bu konuda farkındalık artıyor. Konda Araştırma ve Danışmanlık desteğiyle hazırlanan Yuvam Dünya Derneği “Türkiye’de İklim Değişikliği Algısı” Araştırmasına katılan her 3 kişiden 2’si iklim değişikliğinden dolayı ortaya çıkabilecek bir olay veya durumda başkalarına kıyasla daha fazla zorlanacağını belirtiyor ve kendini daha kırılgan hissediyor. Toplumun %72’si iklim değişikliğinin olası etkilerinin başında gelen gıdaya erişimde zorlanmaktan endişe ediyor.

Farkındalık tüm dünyada özellikle yeni kuşaklarda giderek güçleniyor. Ben bu konuda tüketici ve çalışan olarak Z kuşağının yaklaşımlarının hükümetleri ve şirketleri somut adımlar atmaya zorlayacağına inanıyorum. UNDP ve Oxford Üniversitesi’nin G20 ülkelerinde yaptığı ankete göre, Türkiye’deki gençlerin %73’ü iklim acil durumunun farkında. %64’ü ormanları ve toprağı korumak, yine %64’ü daha fazla güneş, rüzgâr ve yenilenebilir enerji, %62’si iklim dostu tarım istiyor.

Hangi Kurumda Çalışmak İsteyecekler?

Z kuşağıyla ilgili olarak Ernst&Young danışmanlık şirketi de bir araştırma yaptı ve bunun sonuçlarını Kasım ayında kamuoyuyla paylaştı. Çalışmaya katılan gençlerin %55’i çevre sorunlarıyla çok ilgilendiklerini, %81’i ise iklim değişikliğinin bir sorun olduğuna inandığını belirtti. %61 düzenli olarak geri dönüşüm yaparken, %57’si çevreyi koruyan markaların ürünlerini almanın çok önemli olduğu görüşünde. Z kuşağı gençlerin %63’ü ise çalışacakları şirketlerin kendi değerlerini benimsemesinin çok önemli olduğunu söylüyor.

Bu araştırma Türkiye’de yapılmamış ama ben özellikle nüfusun çok önemli bir kısmının yaşadığı büyük kentlerimizdeki gençlerde de bu bilincin güçlenmekte olduğunu görüyorum. Deloitte’un bu yıl 10.sunu yayımladığı 2021 Y ve Z Kuşağı Araştırması’nın sonuçlarına göre, Türkiye’den ankete katılan Y kuşağının %37’si, Z kuşağının %33’ü, salgından sonra daha fazla insanın çevre ve iklim konularında harekete geçmeye istekli olacağına inanıyor.

Paris İklim Anlaşması’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanmasıyla ülkemiz önemli bir adım attı. Ancak başta karbon olmak üzere seragazı salımlarının azaltılması, kömürün aşamalı olarak devre dışı bırakılması ve fosil yakıtlardan yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımına geçilmesi gibi konularda daha hızlı ilerlemek gerekiyor. Kalkınmakta olan bir ülke olarak Türkiye’nin dikkatli ilerlemesi gerektiği çok açık. Refahımızı artırırken çevresel ve sosyal sorumluluklarımızı da dengeli bir şekilde yerine getirmeliyiz. Bu konuda gelişmiş ülkelerden sağlanacak finansman gelişmekte olan diğer ülkeler gibi Türkiye için de büyük önem taşıyor.

Küçük ve orta ölçekli şirketlerin sürdürülebilir dönüşüm sürecinde desteklenmesi gerekiyor. Zaten başta bilgiye, finansa ve pazara erişim olmak üzere pek çok konuda büyük zorluklar içinde olan kadın girişimcilerin dönüşümü için onlara odaklı politikalar uygulanması da büyük önem taşıyor.

Şirketleri ve girişimcileri iklim değişikliği ile mücadele etmeye, seragazı salımlarını azaltmaya yönlendirecek yasal ve finansal mekanizmalara ihtiyaç var. Hükümetin bunları devreye sokması, şirketlerin de kendi faaliyetleri kapsamında üzerlerine düşeni yapması gerekiyor. Çok geç olmadan…

Emine Perviz Erdem

KAGİDER Yönetim Kurulu Eski Başkanı