İklim Meselesi TBMM’nin de Meselesi

Alanında ilk ve en kapsamlı Türkçe çalışma olan “Türkiye’de İklim Değişikliği Siyaseti” kitabı iki ay önce yayımlanan Küresel Denge Derneği Başkanı, Çevre ve Siyaset Bilimci Dr. Nuran Talu, “1 Kasım’da vatandaşın rızasıyla parlamentoya seçilenler kabul ettikleri ve edecekleri yasalarla iklime dayanıklı olmak adına gezegenin geleceği için nelerin feda edilip edilmeyeceğinin kodlarını iyi bilmek zorundalar” diyor. Dr. Talu iklim değişikliği karşısında Türkiye siyasetinin durumunu EKOIQ için değerlendirdi.

Dr. Nuran TALU, Çevre ve Siyaset Bilimci, Küresel Denge Derneği Başkanı

Hukuk devletinde devlet gücü, mutlakiyetçi devletlerden farklı olarak vatandaşları keyfi uygula­malardan korumak amacıyla yasalar yardı­mıyla tanımlanır. Yani anayasal temelleri sağlam olan, yasalarla bağlayıcı ve temel hakların güvence altında olduğu bir dev­lettir. Türkiye bir hukuk devleti ise -ki Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın genel esaslarından biridir bu- yasa yapıcıların bu modelin ilkelerinin uygulanmasında birin­ci elden sorumlu olmadığını düşünmek de abesle iştigal etmek olur.
Burada konumuz iklim değişikliği ile mü­cadele. Bu mücadeledeki politika araçları içinde yasaların çok önemli bir yeri var. Üstelik yurttaş haklarından doğa hakla­rına, kalkınma siyasalarından ekonomiksistem sorgulamalarına kadar son de­rece geniş bir yelpaze bu. Bu da, iklim değişikliğine yönelik çözüm çabalarının hükümetler bir yana, parlamentoları, si­vil toplum örgütlerini, yerel toplulukları, akademik dünyayı ve iş çevrelerini içine alan geniş bir taban tarafından sürdürül­mesini mecbur kılıyor.
Ekonomi, ekolojik hayat ve toplum poli­tikalarının uygulanmasına zemin hazır­layan birçok yasanın iklim değişikliğiyle bağı var. Dolayısıyla ister uluslararası isterse ulusal taahhüt içersin, mevzuatın baştan sona sorgulanması şart, nitekim bazı parlamentolar çoktan durumdan vazife çıkarmış. Örneğin Avrupa Parla­mentosu (AP), uluslararası iklim müza­kerelerinde her zaman Avrupa Birliği ülkeleri parlamentoları olarak ortak bir tutum sergilemiştir ve bu çerçevede üye ülkelere dikkat çekici politikalar öner­miştir. AP’nin bu politikaları arasında, Akdeniz ülkeleriyle bir güneş enerjisi or­taklığı oluşturulması çağrısı; AB’nin tarım sektöründe de seragazı emisyon hedefleri belirlemesi gerektiği; iklim politikalarının uygulanmasında mali kaynak sağlanması için bölgesel bir Avrupa İklim Fonu’nun oluşturulması ve üye ülkelerde de benzer fonlar ayrılması gibi önemli hususlar yer aldı bugüne kadar.

İklim Dirençsiz Noktaya Geldik
İklim değişikliği ile mücadele politikaları­nın Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) bünyesinde tartışılmasına gelince, 12 Aralık 2015 günü Paris’te alkışlarla ka­bul gören Paris Anlaşması ile başlayan evrensel yeni iklim rejiminde TBMM’nin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bundan böyle alacağı iklim değişikliği mücadele pozisyonu için önemli bir organ olduğu kesin. Ancak başlangıç noktası ne yazık ki şöyle: Türkiye’de siyasi partilerin ve milletvekillerinin iklim değişikliği konu­sunu gündemlerine almadaki farkındalık ve istek ölçütleri son derece zayıf. İşin bir başka boyutu da şu: Türkiye’de son dö­nemlerde çıkarılan mevzuata yürütmenin (hükümetlerin) egemen olduğunu dünya âlem biliyor. Çevre ve iklim değişikliği ile ilgili olan yasalar da doğal olarak bu dayatmadan nasibini alıyor. Üstelik bugün uygulamada olan bu yasalar sayısız ekolo­jik katliamlarla ülkeyi iklim dirençsiz bir noktaya getirmiş durumda.

Acabalar?
Bugüne kadar TBMM’den anayasal ya da ikincil mevzuat ihlalleriyle gelen, iklim düşmanı olan o kadar çok kanun çıktı ki, Paris Anlaşması TBMM’de kabul edilirse bunların hiçbirinin hükmü kalmaz mı aca­ba diye merak ediyorum.
Vekillerimiz iklimle ilgili yeni yasaların Meclis’te cereyan edecek müzakere ve di­yalog sürecinde yürütmenin baskıcı etkisi­ni yok sayacaklar mı acaba?
Çiçeği burnunda milletvekillerimiz, iktida­rı, muhalefeti, hükümetin gönderdiği bü­yüme hırsına kilitlenmiş açgözlü ve iklim düşmanı yasalar oylanırken el kaldırmaya devam edecekler mi acaba?
Yeni yasama döneminin seçilmişleri, “tes­limiyet” duygularını dahil oldukları siyasi partilerin liderleri için değil, gezegenin ve memleketin geleceğini kurtarmak için adalet, etik, vicdan ve şeref kavramları ile birlikte iç dünyalarında sorgulayacaklar mı acaba?

Gözümüz üzerlerinde, izliyoruz…
1 Kasım’da vatandaşın rızasıyla parlamen­toya seçilenler kabul ettikleri ve edecekle­ri yasalarla iklime dayanıklı olmak adına gezegenin geleceği için nelerin feda edilip edilmeyeceğinin kodlarını iyi bilmek zo­rundalar. Kim bilir, belki de dünyayı kurta­racak tarihi anlaşmayı onaylamak ve böy­lece Türkiye’yi de kurtarmak onlara nasip olur.

Önerilen makaleler