Bugünün enerji yatırımlarını herkesin hızla terk ettiği kömür gibi fosil yakıtlara ve nükleere yapmak, en azından önümüzdeki 50 yılı çağ dışı ve kirli bir geleceğe hapsetmek demektir. İklim değişikliği ile mücadeleye bir an önce katılmaksa bölgesinde saygı gören, lider olmaya aday, güçlü, yeşil ve temiz bir Türkiye anlamına gelecektir.
Aşırı yağışlar şehirlerde altyapı bozukluğundan sele neden olur. Örneğin İstanbul’da sel var demek doğru değil. Biz Kadıköy, Üsküdar’da dizimize kadar sularda gezerken, Kilyos’ta ağaçlık alanda arkadaşlarımız herhangi bir sel yaşamadıklarını belirttiler. Eğer kentlerimizi iklim değişikliğinin olası etkilerine uyumlu yapmaz, yeşil alanlarımızı korumazsak maalesef kayıplarımız artacak, iklim krizi yaşamsal ve ciddi ekonomik krizlere yol açmaya devam edecek.
Zira Avrupa Birliği Çevre Ajansı’nın raporuna göre 1980-2013 yılları arasında aşırı iklim olayları Türkiye ekonomisinden 15 milyarı alıp götürmüş. Bunun yanında bir de Dünya Bankası (2009) tarafından yayımlanan raporun aktardığı çalışmaya göre Türkiye, 21. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa ve Orta Asya bölgesinde ekstrem iklim olaylarına en çok maruz kalacak üçüncü ülke olacak. Çünkü Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın 2012 yılında birlikte hazırladığı “Türkiye’de İklim Değişikliği Risk Yönetimi” raporuna göre, Akdeniz Bölgesi’nin güney kuşağında yer alan Türkiye, tahmini iklim değişikliği etkilerine karşı oldukça savunmasız durumda. Eğer ülke olarak bir an önce adım atıp iklim değişikliği ile mücadele ve uyum çalışmalarına başlarsak, Türkiye zengin yenilenebilir enerji kaynakları ve enerji verimliliği potansiyeli sayesinde bölgemizin lideri olur, enerjide bağımsız hale gelir ve biz de daha sağlıklı, daha temiz, daha yeşil kentlerde yaşayabiliriz. Yani iklim değişikliği ile mücadelede kaybedecek vakit yok. Ama iyi haber bu mücadelenin sayısız yan faydayı da beraberinde getirmesi. Bir yandan kentlerimizi altyapısını güçlendirerek ve yeşil alanlarını koruyarak iklim değişikliği kaynaklı değişimlere uyumlu hale getirip dayanıklılığını artırmalı; bir yandan da iklim değişikliğine sebep olan seragazı emisyonlarının en büyük nedeni olan fosil yakıtlardan acilen kurtulmalıyız.
Bütün dünya da bu konuda hemfikir. Çin gibi bir dönemin fosil yakıt şampiyonları bir yandan hızla mevcut kömürlü termik santral planlarını iptal ederken, bir yandan da güneş ve rüzgar enerjisinden elektrik üretiminde rekor seviyede bir artış gösteriyorlar.
İklim Ağı Türkiye ve CAN Europe tarafından geçen yıl yayımlanan rapora göre, 2050 yılına kadar %100 yenilenebilir enerjiye geçiş planı Türkiye’nin fosil yakıtlara bağlı enerji ithalatından 23 milyar dolar tasarruf edebileceğini, 2030 yılına kadar hava kirliliğine bağlı toplam 35 bin ölümü engelleyebileceğini ve enerji sektöründe 64 bin yeni iş imkanı yaratabileceğini gösteriyor.
Etkiler ile Politikalar Arasındaki Tutarsızlık
Türkiye iklim değişikliğinden en çok etkilenecek bölgelerden biri olan Akdeniz Havzası’nda yer alıyor. Bununla birlikte Paris Anlaşması’nı imzalamasına karşın henüz bu anlaşmayı meclise getirerek onaylamadı.
Türkiye’nin iklim politikasında uzayıp giden bir iklim finansmanı konusu var. Türkiye kendini iklim müzakerelerinde önce gelişmiş ülke listesine sokmak için, daha sonra da bu listede olmanın getirdiği sorumlulukları fark edip kendine özel istisnalar için savunuculuk yaptı. Türkiye uyum fonlarından istemediğini, bu fonlardan az gelişmiş ülkelerin faydalanabileceğini ancak azaltım fonlarından istediğini belirtiyor. Sivil toplum ise, Türkiye’nin halihazırda gerçekçi bir azaltım hedefi olmadığını, fosil yakıtlara teşvik ve yatırıma devam edildiğini, bu durumda azaltım finansmanı talebinin ne kadar samimi olduğunu sorguluyor.
Oysa iklim değişikliği ile mücadelenin yan faydalarından bahsettik. Bugünün enerji yatırımlarını herkesin hızla terk ettiği kömür gibi fosil yakıtlara ve nükleere yapmak, en azından önümüzdeki 50 yılı çağ dışı ve kirli bir geleceğe hapsetmek demektir. İklim değişikliği ile mücadeleye bir an önce katılmaksa bölgesinde saygı gören, lider olmaya aday, güçlü, yeşil ve temiz bir Türkiye anlamına gelecektir.
Öneriler
– Öncelikle Türkiye imzaladığı Paris Anlaşması’nı bir an önce meclis gündemine alarak onaylamalı. İklim değişikliği küresel bir sorun ve çözümü de hükümetlerin işbirliğine dayalı. Türkiye Paris Anlaşması’na taraf olursa iklim değişikliğine karşı uluslararası işbirliğinin de dışında kalmaz.
– Türkiye, İklim Değişikliği ile Mücadele Ulusal Katkı Niyet Beyanı’nı (INDC) gerçekçi bir biçimde yenilemeli ve kendisine bir an önce düşük karbonlu ekonomiye geçiş ve iklim değişikliğine uyum alanlarında bir yol haritası çıkarmalı.
– Türkiye, aynı zamanda enerji dönüşümü için de bir an önce harekete geçmeli. Kömür gibi fosil yakıtlarda ısrarı bırakıp ivedilikle enerji verimliliği potansiyelimizi kullanmalı, zengin yenilenebilir kaynaklarından yararlanmayı önceliklendirmeli, bunun için gerekli altyapı çalışmalarına başlamalı.
– Kentsel dönüşümden bahsettiğimizde kentlerimizi iklim değişikliğine dayanıklı hale getiren enerji verimli binalar ve yerinde üretim teknolojilerini kullanarak kent kaynaklı seragazı emisyonlarını en aza indiren gerçek bir dönüşümü kastetmeliyiz.
– Türkiye güneş enerjisi potansiyelinin %1’ini bile kullanmamaktadır. Bunun önündeki engeller bürokrasi ve yeterli bilinçlendirmenin yapılmamasıdır. Devlet bir an önce bireylerin enerji üretiminin parçası olabilmeleri için hem çatı kurulumları gibi bireysel üretimin, hem de yenilenebilir enerji kooperatiflerinin önünü açmalıdır.