#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

İngiltere Seçimlerinin Yeşil Vaatleri

İngiltere, Türkiye’den tam bir ay önce, 7 Mayıs’ta seçimlere gitti. Anketler koalisyonu gösterirken Muhafazakar Parti tek başına iktidar oldu. Peki seçim öncesi ortamda partilerin vaatleri, seçim beyannameleri havada uçuşurken Yeşil Ekonomi ve İklim Değişikliğine ne kadar vurgu yapılmıştı? İklim değişikliği ve çevre konularında İngiltere seçmenleri sonuçlardan memnun kalmasa da, Türkiye’nin ilham alabileceği bir seçim süreci olduğunu söylemekte sakınca yok.
Berkan ÖZYER

Siz bu satırları okuduğunuzda seçim atmosferi, art arda yapılan vaatler çok uzaklarda (ya da uzaklaşmak­ta) olacak. Ekonomi ağırlıklı olarak, kar­şılıklı ithamlarla, havada uçuşan vaatler­le geçen bir kampanyanın ardından bir konu, görmezden gelinecek belki en son konu eksik kaldı: Yeşil ekonomi ve çevre.
Türkiye’deki seçimden tam bir ay önce İngiltere, 7 Mayıs’ta bir genel seçim yaşa­dı. Tamamen sürpriz olarak kabul edilen sonuçların ardından Muhafazakar Parti tek başına iktidar oldu, başarısızlığı kabul eden üç parti lideri 52 dakika içinde art arda istifa etti. Seçim anketlerinde koalis­yon öngörüldüğü için, tartışmalar ülkenin en büyük iki partisi Muhafazakar Parti ve İşçi Partisi ile en yüksek potansiyelli ko­alisyon ortakları Liberal Demokratlar ve İskoçya Ulusal Partisi’nin (SNP) çevresin­de yapıldı. Partilerin birbirinden ayrıntılı seçim beyannamelerinde vaatler sıralandı. İklim değişikliği ve yeşil ekonomi konu­ları, parti beyannamelerinde seçimleri Türkiye’de takip edenleri imrendirecek kadar yer kapladı…
İngiltere merkezli yeşil teknoloji, yatırım ve politika konularına odaklanan saygın BusinessGreen sitesi, partilerin seçim be­yannamelerini inceleyerek seçim öncesin­de, olası İşçi Partisi iktidarının -vaatlerini gerçekleştirdiği takdirde- ülkenin şimdiye kadarki “en yeşil hükümeti” olacağını ilan etmişti. Seçim öncesinin ana muha­lefet partisi, iktidarlarında iklim değişikli­ğini dış politikanın tam merkezine yerleş­tireceklerini, yüzyılın ikinci yarısında “0 karbon emisyonu” amacı doğrultusunda Aralık ayında Paris’te gerçekleşecek iklim değişikliği zirvesinde iddialı hedefler ilan edeceklerini duyurmuştu. Ayrıca evlerde enerji tasarrufu için bir milyon faizsiz kredi sağlanması, enerji sektöründe kar­bon salımı azaltımı, doğal yaşam ve biyo­çeşitliliğe önem verilmesi, İşçi Partisi’nin Manifiestosu’nun başlıkları arasındaydı.

Temiz ve Karbonsuz Ekonomi İttifakı
BusinesGreen, seçim sonrası İşçi Partisi liderliğinde bir koalisyon oluşacağını ve Liberal Demokratlar, Yeşiller, SNP gibi ye­şile önem veren partilerin koalisyon ortağı olacağını öngörerek “en yeşil hükümet” tahmininde bulunmuştu. Gerçekten de bu partiler iklim değişikliğine ve yeşil eko­nomiye ağırlık veren söylemlere sahipler. Seçim öncesi Muhafazakar Parti’nin koa­lisyon ortağı olan Liberal Demokratlar, ülkenin 2050’ye kadar seragazı salımını %80 azaltmasını hedef koyan 2008 İklim Değişikliği Yasası’nı taviz vermeden uy­gulamaya devam edeceğini; sadece 15 yıl içinde karbonsuz bir enerji üretim sistemi kuracağını; otobüs ve taksilerin elektrik ya da hidrojenle çalışacağını; çöplerin çok bü­yük oranının geri dönüştürüleceğini vaat etmişti. Ayrıca “0 Karbon Yasası” kabul edilecek 2050’de 0 karbon salımı hedefi doğrultusunda yasal yaptırımlar oluşturu­lacaktı.
Liberal Demokratlar, İşçi Partisi’nin enerji fiyatlarını dondurma gibi vaatlerine karşı çıksa da temelde iki parti büyük bir dönü­şüme uğramış temiz ekonomi noktasında birleşiyordu.
Seçim sonuçlandığında büyük sürprizle milletvekili sayısını 6’dan 56’ya çıkaran İskoçya Ulusal Partisi (SNP) ise iklim değişikliği politikasını -doğal olarak- daha ziyade İskoçya temelli oluşturmuştu. Parti %100 yenilenebilir enerji vaat etmiş, kaya­gazı yasağını desteklemişti. Yeşiller ise ik­lim değişikliğine en büyük vurguyu yapan parti olmuştu. Ve bütün bu yeşil vaatlerin karşısında duran AB ve göçmen karşıtı sağcı Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP) uygulandığı takdirde dünya iklimi­nin canına okuyacak vaatlere sahipti.

“Bu Yeşil Saçmalıktan Kurtulmak İstiyorum”
Seçimin en büyük galibi, tek başına ik­tidar olan Muhafazakar Parti ise yeşil ekonomi konusunda pek de güven verme­yen bir geçmişe sahip. 2010 seçimlerini kazandıktan sonra Liberal Demokratlarla koalisyon kurulmuş ve Muhafazakarların lideri David Cameron başbakan olmuştu. Cameron koalisyonun “gelmiş geçmiş en yeşil hükümeti olmasını istediğini” açıklamıştı. Ancak beş yıllık iktidarında bu iddia uygulanmamış, 2013’te enerji faturalarındaki yeşil vergi için “bu yeşil saçmalıktan kurtulmak istiyorum” dediği iddiası İngiltere’de manşetlere taşınmış ve Cameron’ın ekibi iddiayı yalanlamamıştı. Birkaç yıl içerisinde “En yeşil hükümet” iddiasından “yeşil saçmalık” noktasına ge­len Muhafazakar Parti’nin en hayal kırık­lığı yaratan vaadi ise rüzgar türbinlerine yönelikti ve kıyılardaki rüzgar türbinleri­ne verilen teşviklerin sonlandırılacağını ilan ediyordu. Mevcut yönetmeliklerde, rüzgar türbinlerini ulusal çapta bir altyapı birimi idare ediyor ve bölgede yaşayan in­sanların onayı gerekmiyordu. Ayrıca ener­ji sektörü için bir karbon azaltma hedefi konmamıştı. Fakat Cameron’ın partisi bir yandan da, İşçi Partisi ve Liberal Demokratların da politikaları arasında bulunan biyoçeşitlilik ve doğal koruma vaatlerinde bulunmuştu. Bu vaatler yeşil ekonomi yo­rumcularının yeni iktidar dönemine dair değerlendirmelerinde kararsızlıklara ne­den oldu. Zira koalisyon döneminde Yeşil Kalkınma Bankası’nı kuran da Muhafaza­kar Parti’ydi. 2010 sonrası en yeşil hükü­met arzusunu dile getiren Cameron artık tek başına iktidar ve karar alma süreçleri daha da kolaylaştı. Önümüzdeki beş yıl, yeşil ekonominin Muhafazakarların algı­sında ne denli yer kapladığını gösterecek.

Partiler Yeterli İlgiyi Göstermedi mi?
Ancak bütün bu vaatler İngiliz seçmeni ve yorumcuları tatmin etmekten uzak kaldı. 75 ülkeden çevre kuruluşlarının federasyo­nu olan Dünyanın Dostları Derneği’nden (FoEI) Oliver Hayes, politics.co.uk site­sindeki değerlendirmesinde iklim deği­şikliği için “seçimlerin en göz ardı edilen konusu” yorumunu yaptı. Muhafazakar politikalarını “aynı tas aynı hamam” olarak değerlendirirken İşçi Partisi’ni fosil yakıt­lara desteklerinden ötürü eleştiren Hayes, Liberal Demokratların iddialı vaatlerini nasıl gerçekleştirecelerinin soru işareti ol­duğunu vurguluyor. İskoçya Ulusal Partisi (SNP) için “Dr. Jekyll ve Mr. Hyde” ben­zetmesini yapıyor ve Yeşiller ile UKIP için “aşırılığın iki ayrı ucu” diyor. İngiltere’deki yenilenebilir enerji firmalarının oluşturdu­ğu Yenilenebilir Enerji Birliği’nin (REA) 136 üyesi arasında yapılan bir ankete göre üyelerin %95’i “partilerin seçim kampanya­sında yenilenebilir enerji sektörünün ihti­yaçlarına yeteri kadar ilgi göstermediğini” düşünüyordu.
Seçim öncesi yapılan son anketlere göre zaten seçmenler de iklim değişikliğine dair tartışmaları yetersiz bulmuştu. İn­ternet temelli araştırma firması YouGov anketine göre, İngiliz seçmenlerin en yetersiz tartışıldığını düşündüğü konu (eğitimle aynı oranda) çevre olmuştu. Seç­menler haksız değil, zira seçim sonrasında dahi hâlâ yeni hükümetin kayagazı ve Ku­zey Denizi’nde petrol arama faaliyetleri, karbon hedefleri, temiz enerji projelerine ayrılan bütçe, daha rekabetçi bir yeşil tek­noloji ekosisteminin nasıl kurulacağına dair soru işaretleri var.
Partilerin yeşil ekonomiye dair vurgu ek­sikliğine dair bütün eleştiriler bir yana, mevcut koşullarda bile Türkiye, bu ko­nuda İngiltere’den ilham alabilir. Türkiye olarak, bırakın düşük karbonlu veya yeşil ekonomi odaklı tartışmaları, yenilebilir enerjinin neredeyse adının bile anılmadı­ğı bir seçim kampanyası geçirdik. Ekono­mi tartışmalarının içine biraz daha temiz teknolojiler ve sürdürülebilirlik konuları yedirilebilseydi, seçmenler ve yurttaşlar bazı yeni fikirlere en azından biraz daha aşina olabilirdi. Bu şans kaçmış oldu an­cak ilerleyen seçimlerde, partiler iklim de­ğişikliğinin mevcut gidişatıyla bu konuları gündeme getirmeye bir şekilde mecbur kalacaklar. Zira önümüzdeki beş yıl, Bu­sinessGreen editörü James Murray’nin bir yazısında belirttiği gibi, küresel eko­nomik, teknolojik ve siyasi trendler, çoğu ülkede kurulacak iktidarları “en yeşil hü­kümet” olmaya mecbur bırakacak gibi gö­rünüyor…

EkoIQ Editör