#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey
insanlarin elinde olani paylastigi gunlere donmek zorundayiz

“İnsanların Elinde Olanı Paylaştığı Günlere Dönmek Zorundayız”

IFOAM’un kongresine katılan konuşmacılardan biri de Amerika’da küçücük bir çiftlikte başlattığı çalışmalarını ülke genelinde bir harekete dönüştüren eski basketbolcu, günümüzün kent çiftçisi Will Allen. EKOIQ’ya özel açıklamada bulunan Allen, “İnsanların elinde olanı paylaştığı ve diğerini önemsediği zamanlara dönmek zorundayız. Çünkü hayatta kalabilmemiz için tek yol bu” diyor.

Kısa ve başarılı bir basketbol kariyerinin ardından uluslararası bir şirketin kurumsal satış liderliğini yapan Will Allen, emeklilik tazminatıyla aldığı arazide baba mesleği çiftçiliği yapmaya başladığında bir gün “Dünyanın En Etkili 100 Kişisi Listesi”nde yer alacağını bilmiyordu; “En Güçlü 7 Gıda Uzmanı”ndan biri olacağını da… Amerika’da sağlıklı gıdanın ekimi, üretimi ve yeterli hizmet alamayan kentsel nüfusa ulaştırılmasında dönüşüm yaratan bir “kent çiftçisi” olan Will Allen; Milwaukee Wisconsin kentinin içinde seraları bulunan bir araziyi aldıktan sonra ülkenin en önde gelen kent çiftliğini kurdu, ardından da sivil toplum örgütü “Growing Power”ı (Büyüyen Güç)…
IFOAM’un İstanbul’da gerçekleşecek kongresine katılan ve deneyimlerini paylaşan Allen’ın şu sözleri, aslında onun söylemek istediklerinin de bir özeti: “İnsanların elinde olanı paylaştığı ve diğerini önemsediği zamanlara dönmek zorundayız. Çünkü hayatta kalabilmemiz için tek yol bu.” Biz de EKOIQ olarak kendisine birkaç soru yönelttik ve bizi samimiyetle yanıtladı…

Ünlü bir basketbolcuydunuz. Emekli olduktan sonra kent tarımı ve bahçeciliği için çalışmaya başladınız ve bu küçücük hareket Amerika’nın dört bir yanına yayıldı. Bu başarının ardında ne yatıyor?
Benim temel amacım, Milwaukee Wisconsin’deki dört mil çapındaki alanda son kalmış çiftliklerde yetiştirilen yerel gıda ürünlerini pazarlamak ve yoğun nüfusa sahip kentsel alanlardaki topluluklara iyi gıdanın erişimini sağlamaktı. Diğer bir amacım ise genç nüfusu işe alarak onlara yedikleri gıdaların nereden geldiğini öğretmek ve ayrıca bütün bir gıda sistemi konusunda bilgilenmelerini sağlamaktı. Bugün bu girişimim, birkaç kent çiftliğinden Amerika’nın dört bir yanındaki binlerce topluluk bahçesine ulaşan bir harekete dönüştü.
Bu başarıyı, kendi taahhütlerini yerine getirerek bu yola baş koyan ilk topluluğun çabasına bağlıyorum. Kendi topluluklarının neyi arzuladıklarını tam manasıyla anlayarak başardılar bunu. Bu başarı, çeşitli organizasyonlarla ve diğer topluluk temelli organizasyonlarla paydaşlıklar ve ortaklıklar gerçekleştirilerek elde edildi. Topluluğun tüm üyeleri el ele vererek, toprağa nasıl bakılacağını, iyi gıdanın nasıl yetiştirileceğini, hasat edileceğini, pişirileceğini, işleneceğini ve en önemlisi iyi gıdanın nasıl yenileceğini öğrendiler. Başarımın arkasında, kişisel enerjiyi ve topluluk enerjisini sürdürmemizi sağlayacak olan tutku olduğunu düşünüyorum.

Geçtiğimiz aylarda National Geographic’de yayınlanan bir makalede, Amerika’da yaklaşık 48 milyon insanın gıda bankalarından gıda yardımı aldığını okuduk ve çok şaşırdık. Aynı makalede bunun farklı türden bir açlık sorunu olduğu ve sorunun biraz da yemek pişirme bilgisinin kaybedilmesinden kaynaklandığı iddia ediliyordu. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? İkinci olarak da Amerika’daki bu açlık sorunu için kent tarımı ve bahçeleri bir çözüm olabilir mi?
Gıda bankalarından yiyecek alan bireylerin nasıl yemek pişireceklerini bilmedikleri düşüncesiyle tamamen hemfikir değilim. Düşük gelir seviyesine sahip toplulukların en büyük sorunu, iyi gıdaya erişim konusundaki sıkıntı bence. Gıdaya erişebilirlik, yemek pişirmeyi öğrenmekten daha önemli bir konu. Ancak iyi gıdaya erişim zorluklarını, yerel, bölgesel gıda verimliliğindeki sorunlarla birlikte ele alırsanız, insanların yemek pişirmeyi bilmemelerini öne sürmek uygun bir saptama olabilir.
İkinci sorunuza gelince, evet kent tarımı, harika bir çözüm olabilir açlık sorunu için. Gıdanın önemli bir kısmı kentlerde üretilebilir. Ve zaten ben bu yaklaşımın sadık bir savunucusuyum.

Bir söyleşide şöyle bir söz sarf ettiğinizi okuduk: “Organik sertifikasını almak için uğraşmak yerine tarlalarımızda daha iyi bitkiler yetiştirmekle uğraşmak daha iyidir.” Organik sertifikasyona karşı mısınız?
Organik sertifikasyonun karşısında değilim. Kimyasal maddeler kullanmadan gıda yetiştirmenin insanlar için en önemli konu olduğunu düşünüyorum. Doğal yollarla gıda yetiştirmek en iyi çözümdür. Sağlıklı topraklar elde etmek için son derece önemlidir. Sağlıklı bir biçimde yetiştirilmiş gıda, sağlıklı insanlar ve sonuç olarak da sağlıklı topluluklar yaratır.
Sonuç olarak şunu söylemeye çalışıyorum: İstihdam yaratmak, düşük işsizlik, düşük suç oranı, tüm topluluklar için temiz bir çevrenin geliştirilmesine katkı sağlayacaktır.

Daha önce Türkiye’ye geldiniz mi? Türkiye hakkında ne düşünüyorsunuz?
Hayır, daha önce Türkiye’ye hiç gelmedim ama yoksulluk, işsizlik veya şehirleşme gibi benzer sorunları paylaştığımızı düşünüyorum. Dünyanın her yerinde, hayatını sürdürmek ve gelişmek için iyi gıdaya ihtiyaç duyan aç insanlar var…

EkoIQ Editör