#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

IPCC, 4 Nisan’da Yeni Rapor Yayınlıyor

IPCC, 4 Nisan Pazartesi günü yeni bir rapor yayınlayacak. Rapor, iklim değişikliğinin seragazı azaltım konusunu ele alıyor. Hükümetlerin ve liderlerin, UNFCCC Paris COP21’de verilen sözleri nasıl yerine getirdiklerini ve küresel sıcaklıkları 1,5 derece ile sınırlamak için yapılması gerekenleri değerlendiriyor.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) Altıncı Değerlendirme Raporu’nun (AR6) üçüncü kısmını Nisan 2022‘de yayımlayacak. Çalışma Grubu III (AR6 WGIII) raporu, 2014’teki 5. değerlendirme (AR5) ve IPCC’nin en son üç özel raporundan (2018’deki SR1.5 ve 2019’daki SRCCL ve SROCC) sonraki iklim değişikliğini nasıl azaltabileceğimize dair en kapsamlı inceleme olacak.

Rapor Geniş Bir Konu Yelpazesini Kapsayacak

Hem bilim hem de politika topluluklarında yüksek güvenilirlik sağlamak için rapor, hükümetlerin politika yapıcılara yönelik özeti resmi olarak kabul ettikleri bir genel müzakereden sonra onaylanacak. Taslak daha önce onaylandı ve rapor, seragazı azaltım yolları ile detaylı sektör analizlerinden finans, uluslararası işbirliği, net sıfır ve karbondioksit tutmaya kadar geniş bir konu yelpazesini kapsayacak. IPCC tarihinde ilk kez teknoloji, inovasyon ve talep tarafı önlemlerine özel bölümler yer alacak.

Brifing, IPCC’nin 2014’te yayınlanan AR5’inden bu yana iklim değişikliğiyle mücadelede seragazı azaltım hakkındaki bilgi birikimimizdeki büyük gelişmelerden bazılarını kapsıyor. Günümüzde iklim değişikliği azaltım literatürü büyük ölçüde 2015 Paris Anlaşması, artan net sıfır taahhütleri ve işletmeler, endüstri ve finansal kurumlar dahil sivil paydaşlardan beklenen artan eylem ihtiyacını yansıtıyor.
Rapora dair önemli başlıklar şu şekilde:

  • AR5’den bu yana seragazı emisyonları tırmanmaya devam etti.

Paris Anlaşması’nın, ısınmayı 2°C’nin ve tercihen 1,5°C’nin altında tutma hedeflerine ulaşmanın çok uzağındayız. Mevcut ulusal iklim planları (NDC’ler), bu yüzyılda 2,7°C ve muhtemelen daha yüksek değerlerde ısındığımızı gösterecek. CO2 emisyonları bu hızda devam ederse kalan 1,5°C karbon bütçesini 2030’ların başında tüketeceğiz. Fosil yakıt kullanan mevcut ve planlı enerji altyapısı tek başına bizi yaklaşık 846 GtCO2 taahhüdü altına sokuyor (1,5°C karbon bütçemizde kalanın iki katından daha fazla) ve her yıl kullanım dışına çıkardığımızdan daha fazla karbon yoğun altyapıyı ekliyoruz.

Fosil Yakıtlar Atmosferdeki CO2 Miktarını Artırıyor

Sera gazları (GHG’ler) arasında atmosferdeki yüksek konsantrasyonu ve uzun ömrü nedeniyle en fazla ısınmaya CO2 neden oluyor. Emisyonları azaltma çabalarımıza rağmen yaktığımız fosil yakıtlar, atmosferdeki CO2 miktarını artırmakta ve toplam atmosferik konsantrasyonu sürdürülemez seviyelere çıkarmakta. 1850 ile 2019 arasında kömür, petrol ve doğal gaz toplam CO2 emisyonlarının ~%66’sına neden olurken, arazi kullanımı değişikliği %32’sine neden olmuştur.

Ancak AR5’ten beri artan metan (CH4) ve azot oksit (N2O) emisyonları hakkında farkındalık arttı. Her iki gaz da, 100 yıllık dönemde CO2 ‘den sırasıyla yaklaşık 34 ve 300 kat daha fazla ısı tutan güçlü sera gazları. Metan, bugüne kadarki insan kaynaklı ısınmanın neredeyse dörtte birinden sorumlu ve konsantrasyonlar şimdi, 1980’lerden beridir görülmedik şekilde daha hızlı artıyor. Bugün metan emisyonları, sanayi öncesi seviyelerin iki buçuk kat üzerinde. AR6 WGI Fiziksel Bilim Temeli Raporu yazarları, metan emisyonlarındaki “güçlü, hızlı ve sürdürülebilir düşüşlerin”, “azalan aerosol kirliliğinden kaynaklanan ısınma etkisini” sınırlama ve hava kalitesini iyileştirme gibi ikili bir etkiye sahip olduğunu vurguluyor.

2008 ile 2017 yılları arasında artışta en fazla tarım ve atığın payı oldu, bunu fosil yakıt endüstrisi izledi. Bununla birlikte metan emisyonlarının tam olarak ne kadar ve nereden arttığını tahmin etmek devam eden bir araştırma ve tartışma konusu. Örneğin bazı araştırmacılar Kuzey Amerika kaya gazının (“hidrolik kırılma” olarak adlandırılır) rolünün, küresel metan emisyonlarını hesaplamada önemli ölçüde eksik değerlendirildiğini tespit ettiler.

N2O emisyonları sanayi öncesi seviyelere göre %20 artış gösterdi ve ağırlıklı olarak tarlalara suni gübre yoluyla azot ilavesi nedeniyle en hızlı artış son 50 yılda gözlemlendi. 2018’de küresel seragazı emisyonları 1990’a göre yaklaşık %57 ve 2000’e göre yaklaşık %43 daha yüksek oldu. Emisyonlar 2019’da artmaya devam ederek yaklaşık 59 GtCO2e‘ye ulaştı. Ancak 2020’de COVID-19 pandemisi, fosil yakıtlar ve sanayi kaynaklı CO2 emisyonlarında büyük, tarihi bir düşüşe yol açtı. Küresel kapanmalar zirve yaptığında günlük emisyonlar 2019’a kıyasla %17 düştü; bu seviyeler 2006’dan beri görülmedi ve dünya genelinde insanların ölümcül hava kirliliğinden kısa süre soluklanmalarına olanak sağladı. Sonrasında emisyonlar tekrar sıçrayarak geçen yıl en yüksek seviyeye çıktı. Bununla birlikte araştırmalar, ekonomiyi daha yeşil, sürdürülebilir, adil ve iklim merkezli bir şekilde yeniden inşa etmenin, uzun vadede az etkisi olacak kısa, kapanma tetiklemeli emisyon molasından çok daha büyük bir fırsat sunduğunu gösteriyor.

  • İklim hedeflerimizde iddialı bir artış olmaksızın 1,5°C ve 2°C Paris Hedeflerine, bu eşikleri aşmadan ulaşma beklentimiz gerçekçi değil.

1,5°C ve 2°C ortalama küresel ısınma hedeflerini “aşmamız” giderek daha olası  Başka bir ifade ile küresel ortalama sıcaklık, tekrar düşmeden önce geçici olarak (onlarca yıl) sıcaklık hedefini aşıyor. Bu, yalnızca atmosferik GHG konsantrasyonları düşürüldüğünde olabilir – ve bu, hiçbir şekilde kesin olmayan karbondioksit tutma yoluyla sağlanabilir (aşağıya bakınız)). Giderek artan sayıda araştırma, aynı yüzyıl sonu sıcaklık artışı için hedefi aşmanın, aşma olmadan hedefe ulaşmamıza kıyasla, biyolojik çeşitlilik kaybı ve ekstrem hava koşulları gibi (bazıları geri döndürülemez) daha fazla iklim zararına yol açmasının muhtemel olduğunu gösteriyor.

Her Yıl Daha Fazla Emisyonu Kesmek Zorunda Kalacağız

Seragazı azaltımını geciktirmek, 2030’a kadar Paris Anlaşması ile uyumlu kalmak için her yıl daha fazla emisyonu kesmek zorunda kalacağımızı ifade etmektedir. IPCC 2014’te, 2030’a kadar yüksek emisyonlu senaryoların uzun vadeli daha yüksek ekonomik maliyetlere neden olabileceğini ve “geçiş zorluğunu önemli ölçüde artıracağını”, “2°C ile tutarlı seçenek yelpazesini daraltacağını” ifade ettiğinde azaltımdaki gecikmenin tehlikelerini zaten biliyorduk. UNEP’e göre bugün, 1,5°C‘nin altında kalmak için gereken ortalama yıllık emisyon kesintileri, kolektif iklim değişikliği azaltım eylemlerinin 2010’da başlamış olması durumunda gerekenden dört kat daha yüksek. Bu da, hızlı bir şekilde hareket geçmek gerektiğini vurguluyor.

Yatırımlar da Paris Anlaşması ile uyumlu kalmamız için gerekenin çok uzağında. 2015 Paris Anlaşması hem iklim değişikliği azaltım hem de uyum açısından finansmanın oynadığı anahtar rolü kabul ediyor; iklim politikası ve eylemleri için yatırımcıları ve finansal taahhütleri merkeze yerleştiriyor. Bununla birlikte iklim finansmanı AR5’ten bu yana çok az artış göstererek 2018/2017’de yaklaşık 579 milyar USD’ye ulaştı. Bu rakam, Paris Anlaşması ile uyumlu kalmak için 2030’a kadar her yıl gereken tahmini 6,3 trilyon USD’nin yaklaşık on kat altında.

AR5’ten beri kamu ve özel sektör iklim finansmanı oranı nispeten sabit kaldı (2018’de yaklaşık %44 kamu ve %56 özel sektör). Bununla birlikte özel sektör finansmanı, enerji sektöründe ve artan bir şekilde ulaştırma alanında kamu finansmanını geride bırakmış olup bu durum daha olgun bir yenilenebilir enerji piyasasını ve projelerin artık daha risksiz olarak algılandığı gerçeğini yansıtıyor. Özel sektör iklim etkilerinin risklerine dair daha fazla endişe dile getiriyor, ancak iklimle ilgili finansal riskler, finans kuruluşları ve karar vericiler tarafından hafife alınmaya devam ediyor.

  • En zengin %1 en yoksul %50’nin iki katından fazla seragazına neden oluyor.

AR5’ten beri iklim değişikliğine yönelik “ulusal sorumluluk” ve diğer sürdürülebilirlik, gelişim ve sosyal konularla bağlantılarına olan ilgi artıyor. Kümülatif tarihi emisyonların yaklaşık %20’sinden ABD sorumlu; ABD’yi Çin, Rusya, Brezilya ve Endonezya izliyor. Bununla birlikte sadece ulusal emisyonlara bakmak resmin bütününü görmemizi engelliyor, çünkü nüfusun eşit olmayan büyüklüğü, zenginliği ve karbon yoğunluğu hesaba katılmalı. Emisyonlara nüfus büyüklüğüne göre bakıldığında gelişmekte olan ülkeler daha düşük kişi başına düşen emisyon eğilimi gösteriyor ve emisyonlar nüfusa göre normalize edilirse Çin, Brezilya ve Endonezya ilk 20’ye dahi girmiyor.

UNEP’e göre dünya genelinde en zengin %1 en yoksul %50’nin birleşik payının iki katından daha fazla seragazı salıyor. Çok fazla emisyona neden olan ama çok az faydası olan faaliyetler arasında uçmak ve SUV kullanmak yer alıyor. Örneğin, SUV’lerden kaynaklanan emisyonlar bir ülke olarak değerlendirilseydi dünyada 7. olurdu. Covid-19 geçen sene karbon emisyonlarının düşmesine neden olduğundan SUV sektörü emisyon artışı devam etti. 2018’de insanların sadece %2’si ila %4’ü bir dış hat uçuşu gerçekleştirdi ve tüm ticari uçuşların neden olduğu CO2 emisyonunun yaklaşık yarısından küresel nüfusun %1’i sorumlu. Havacılık endüstrisi küresel emisyonun %2,4’ünden sorumlu, bu bakımdan bu %1’lik kullanıcının her yıl yaptığı katkı yaklaşık 450 milyon ton CO2‘ye karşılık geliyor; bu değer neredeyse Güney Afrika‘nın yıllık emisyonlarına denk.

İklim Değişikliği ve Ekonomik Kırılganlık

Geçen ay yayınlanan IPCC AR6 WGII raporu dahil araştırmalar, iklim değişikliğinin insanları cinsiyet, ırk ve kökene göre farklı etkilediğini gösteriyor ve bunların tamamı ekonomik kırılganlıkla ilişkili. Marjinal grupların enerjiye erişimi sınırlıdır ve bu gruplar daha az enerji kullanır. Örneğin, ülkeler arasında farklılık gösterse de, düşük et tüketimi ve düşük araba kullanımı nedeniyle kadınların karbon ayak izleri genellikle erkeklerinkinden daha düşüktür. Ancak kadınlar genellikle daha az emisyona neden olsalar da politika yapımına dahil olmaları daha iyi iklim politikasına yol açabilir. İklim grupları, dezavantajın birbiri ile etkileşim halindeki çok sayıda baskı sisteminin sonucu olduğunun artık farkına varıyorlar.

  • Ancak ümit var; ulusal ve kurumsal net sıfır taahhütleri artışta ve yenilenebilir enerji öngörülenden çok daha iyi bir performans gösterdi.

AR5’ten beri uluslararası, ulusal ve yerel düzeylerde iklim politikası, yasa ve antlaşmalarda hatırı sayılır bir büyüme söz konusu. En önemlisi 2015’te Paris Anlaşması imzalandı. Paris Anlaşmasının 4. Maddesi “sera gazlarının kaynaklar temelinde insan kaynaklı emisyonları ile yutaklar temelinde uzaklaştırılmaları arasında bir denge” sağlamayı amaçlar, bu da net sıfır seragazı emisyonları olarak yorumlanabilir (sadece CO2 değil). Ayrıca yenilenebilir enerji, tahminleri fazlasıyla aşmayı sürdürerek AR5 sonrası bir başarı hikayesine dönüştü. Sadece 2020’de eklenen yeni yenilenebilir elektrik kapasitesi miktarı %45 artış göstererek 280 gigawatt’a ulaştı; bu rakam 1999’dan bu yana en büyük yıllık artışı ifade ediyor (ayrıntılı bilgi aşağıdaki kutuda verilmiştir), bu süre zarfında maliyetler büyük oranda düştü. Ve yakın zamanda “net sıfır” kavramı, siyaset arenasında tam anlmaıyla yer buldu.

İklim Değişikliğini Durdurmanın Anahtarı

2014’te IPCC doğrudan net sıfır terminolojisini kullanmıyordu, ancak kümülatif seragazı emisyonlarının sıfırla sınırlandırılmasının, iklim değişikliğini durdurmanın anahtarı olduğu sonucuna vardı. 2018’de IPCC, ısınmayı 1,5°C ile sınırlandırmak için CO2 emisyonlarının 2030’da 2010 seviyelerine göre yaklaşık %45 düşmesi gerektiğini ve 2050 civarında küresel net sıfıra ulaşılması gerektiğini ana hatlarıyla belirtti. Ağustos 2021’de yayımlanan AR6 WG1, CO2 kesintisinin yanı sıra diğer sera gazlarında da güçlü azaltımlara ihtiyaç olduğunu belirtti. 2019’da İngiltere, net sıfır yasasını çıkaran ilk G7 ülkesi oldu. Bugün, dünya nüfusunun %85’ine denk gelen, küresel emisyonların %88’ini kapsayan 136 ülke, hedefler ve nasıl sağlanacağına dair zamanlama konularındaki muğlaklık üzerinden eleştirilse de, net sıfır hedeflerini belirledi.  2021 tarihli bu makalede, hükümetlerin netlik ve hesap verebilirlik katmaya başlamalarının yolları ortaya konuluyor; ki bunlar, Paris hedeflerine ulaşmak amacıyla net sıfır seragazı emisyonları sağlamak için kilit olarak değerlendirilen noktalar.

  • İleriye baktığımızda şeffaflık kilit rol oynuyor.

Net sıfır hedefleri bitiş noktaları olarak görülmemeli, daha ziyade negatif emisyonlara giden yolda, ayrıntılı yol haritaları ve kısa vadeli hedefler gerektiren birer kilometre taşı olarak görülmeli. Sivil toplum kuruluşları, bilim insanları ve kamu, net ve şeffaf azaltım planları ve net sıfır hedefleri talep etmeye, politika yapıcılar, işletmeler ve finansörlerden karbonsuzlaştırma kapsamını, uygunluğunu ve yaklaşımını açıklamalarını istemeye devam ediyor.

Entegre Değerlendirme Modelleri

Son yıllarda entegre değerlendirme modelleri iklim politika yapıcıları için kritik bir araç oldu ancak pek çok senaryoda, özellikle BECCS olmak üzere  karbon tutmaya çok fazla bel bağlama gibi sorunlar nedeniyle yoğun incelemeye maruz kaldılar. Bununla birlikte, şeffaf olmayan tasarımı ve karbon tutmaya gereğinden fazla önem veren modelleme çıktılarına neden olabilecek ekonomik varsayımlar dikkate alındığında entegre değerlendirme modellerine fazla bel bağlamak eleştirildi.

2020 tarihli bir makalede, gelecek WGIII raporunun eş başkanları, IPCC’nin şeffaflığı artırmak için bu defa nasıl adımlar attığını özetlediler. Yeni raporun belirsizlikler, karbon tutma ve arazi sınırlamaları dahil entegre değerlendirme modelleri hakkında birkaç dikkate değer eleştiri içereceğini ifade ettiler. Bununla birlikte IPCC’nin kendisinin, büyük miktarda karbon tutma içerenler dahil olmak üzere, hiçbir senaryoyu savunmadığını unutmamak önemli. Bunun yerine IPCC bulguları, iklim modellemesi ile önceki emisyon yolları ve senaryo araştırmalarının durumunu yansıtıyor.

EkoIQ Editör