İnsanlık giderek büyüyen çevresel, sosyal ve ekonomik sorunlarla karşı karşıya kalırken, dünyada bütün faaliyetlerinizi sürdürülebilir bir şekilde yürütmenin hayati önemi her gün biraz daha iyi anlaşılıyor. Devletler, şirketler ve bireyler sürdürülebilir olmak zorundalar.
Yazı: Emine Erdem
Sürdürülebilirlik, kaynaklarımızı geri dönüşü olmaksızın tüketmeden, insani değerlerimizi yitirmeden ve toplumları geliştirerek gelecek nesillere güzel bir dünya bırakabilmektir. Sürdürülebilirlik deyince akla ilk çevre geliyor olsa da aslında bu ekolojik, ekonomik ve toplumsal boyutları da kapsayan bütünsel bir yaklaşımdır. Çevre koruma, ekonomik büyüme ve sosyal gelişim sürdürülebilirliğin üç temel bileşenini oluşturur. Bu açıdan bakıldığında dün- ya üzerindeki ekonomik faaliyetlerin çok büyük bir bölümünü gerçekleştiren şirketlere, bir başka deyişle iş dünyasına çok önemli görevler düştüğünü görebiliriz.
Bugün küresel düzeyde karşımızda duran en ciddi çevresel tehdit iklim değişikliğidir. Nature Climate Change adlı dergide geçtiğimiz günlerde yayımlanan bir araştırmaya göre iklim değişikliği dünyadaki karaların %80’ini, dünya nüfusunun ise %85’ini etkiliyor. Artan kuraklıklar, seller, kasırgalar, sıcak dalgaları gibi gelişmeleri inceleyen bilim insanları bu artışı insan faaliyetlerine bağlıyor.
İklim değişikliğinin sonuçları bütün ülkeleri ve toplumun her kesimini aynı şekilde etkilemiyor. Örneğin; iklim değişiminde pay sahibi olmayan, karbon emisyonları düşük gelişmekte olan ülkeler ağır bir fatura ödüyorlar. Sosyo-ekonomik yapılardaki çarpıklıklar ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği de bu etkilerin somut sonuçlarını şekillendiriyor. İklim değişikliğinin sonuçları oransal olarak kadınları daha fazla etkiliyor. Çünkü kadınlar erkeklere oranla daha yoksul oluyorlar, insan haklarından daha az yararlanıyorlar ve ortaya çıkan istikrarsız ortamda sistematik bir şekilde şiddete maruz kalıyorlar. İklim değişikliği yoğunlaştıkça kadınların hayat mücadelesi de zorlaşıyor. Zaten bu yüzden, kadınların iklim değişikliğinin sonuçları ve yarattığı tehlikelerle başa çıkmasını desteklemek amacıyla Paris İklim Anlaşması’na bazı maddeler konuldu.
Üstelik iklim değişikliği yetmezmiş gibi son yaşadığımız salgın kadınları daha fazla vurdu. İngiltere kökenli yardım kuruluşu OXFAM’ın yaptığı bir araştırmaya göre, kadınlar 2020 yılında tüm dünyada toplam 800 milyar dolardan fazla gelir kaybettiler. Bu sayı 98 ülkenin toplam Gayri Safi Milli Hasılasına eşit. Yine bu çalışmaya göre, kadınlar toplam 64 milyon iş yitirdiler. Bu, %5’lik bir azalma anlamına gelmekte. Erkeklerde bu azalma %3,9 oranında kaldı. Perakende, turizm, danışmanlık ve gıda hizmetleri gibi ücretlerin düşük olduğu, pandemiden daha fazla etkilenen sektörlerde, kadınlar ağırlıklı olarak çalışıyor. Ayrıca dünyada sağlık ve sosyal hizmetler alanlarında çalışanların yaklaşık %70’ini kadınlar oluşturuyor. Dolayısıyla iklim değişikliğinin etkilerini zaten hissetmekte olan kadınlar pandemiden de ağır bir darbe yemiş oldular.
Gezegenimiz İmdat Çağrısı Yapıyor
Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak, kadınların ekonomik ve sosyal konumlarını güçlendirmek ve onların dinamizminden, potansiyelinden yararlanmak iklim değişikliğine karşı mücadeleye büyük katkı sağlayacaktır. Farklı sektörlerde karar verici, paydaş, girişimci, çalışan ve uzman olarak gö- rev yapan kadınların erkeklerle eşit koşullarda temsil edildiklerini düşünün. Böyle bir tablonun sadece iklim değişikliği değil, sürdürülebilirlikle ilgili tüm sorunların çözümünde de olumlu rol oynayacağı açıktır. Ekonomi, çevre, sosyoloji ve sağlık sorunu olarak iklim değişikliği cinsiyet eşitliği ile doğrudan ilgilidir.[su_pullquote align=”right”]“Farklı sektörlerde karar verici, paydaş, girişimci, çalışan ve uzman olarak görev yapan kadınların erkeklerle eşit koşullarda temsil edildiklerini düşünün. Böyle bir tablonun sadece iklim değişikliği değil, sürdürülebilirlikle ilgili tüm sorunların çözümünde de olumlu rol oynayacağı açıktır”[/su_pullquote]
Gezegenimiz ciddi bir imdat çağrısı yapıyor. Bu çağrıyı ciddiye almak ve gereğini yapmak zorundayız. Şirketlerin de iş süreçlerinde ve kurumsal kültürlerinde, değişim demeyeceğim, gerçekten bir dönüşüm sağlamaları gerekiyor. Eğer eğilimler böyle diyerek sadece görüntüyü kurtarmak için şirket sözcülerinin güzel sözleriyle yetinilirse, bu sözler somut politikalara yansımazsa başarı şansı sıfır olacaktır.
Son olarak yaşadığımız pandemi süreci doğanın dengesini bozduğumuzda aslında kendimizi yok ettiğimizi öğretti. Doğada her şey bir döngüsellik içinde… Ekosistemimizde her şey birbirine bağlı ve her şey birbiri ile uyum içerisinde. Bu sistemin bir parçası zarar görse ya da yok olsa diğer parçalar da bundan etkileniyor. Sanayileşme ve ekonomik büyüme doğanın tahribatı pahasına olmamalı.
Elbette devletlerin ve uluslararası toplulukların görevi büyük. Bireylere düşen sorumlulukları da unutmamak lazım. Dünyamızdaki küresel ısınma, çevre kirliliği, su kaynaklarının tükenmesi gibi sorunlar için hemen ortak bir bilinç oluşturmamız, siyasilerin, şirketlerin ve bireylerin bu konuda daha duyarlı ve kararlı olmasını teşvik etmemiz gerekiyor. Şirketler işlerini çevreye zarar vermeden yaparken, toplumsal gelişimi desteklemeli; sosyo-ekonomik çarpıklıkların giderilmesine katkıda bulunmalı; toplumsal fayda yaratmalıdırlar.
Türkiye Kadın Girişimciler Derneği KAGİDER ülkemizde iş dünyasındaki dönüşümü desteklemek için birçok çalışma yürütüyor. Örneğin; kadın istihdamını desteklemek ve toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı kurumsal kültürü güçlendirmek için belli koşulları yerine getiren şirketlere Fırsat Eşitliği Modeli (FEM) sertifikası veriyoruz. Çok sıkı ve titizlikle denetlenen kriterleri yerine getirerek bu sertifikaya hak kazanan şirketlerin sayısı sürekli artıyor.
Aynı zamanda bu yıl ‘KAGİDER Yeşil İş Ödülü’nü başlattık. Bu organizasyonla kadınların ekonomik, çevresel ve sosyal etkilerini proaktif olarak ele alıp yöneterek önemli etkiler yaratmış girişimlerini öne çıkartıp geniş kitlelere tanıtmayı, bu girişimcilerin rol model olmasını sağlayarak toplumda değişimi teşvik etmeyi ve sürdürülebilir iş modellerine geçişi hızlandırmayı amaçlıyoruz. Bu ödülü verirken girişimin çevre ve toplum üzerindeki etkileriyle ilgili süreçlere ek olarak, bölgedeki ilişkilerini ve finansal performanslarını da göz önüne aldık. Özellikle de yarattığı toplumsal fayda üzerinde durduk. Sonuç olarak şunu vurgulamak istiyorum: İnsanlık tarihi bir dönemeçte. Eğer bulunduğumuz noktada gerekli önlemleri alır, atmamız gereken adımları atarsak hâlâ zarardan dönebilir, geleceğe umutla bakmaya devam edebiliriz. Ama bunu yapamazsak maalesef daha sıkıntılı günler bekliyor dünyamızı.