#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

“İşlevsel Atık Yönetimi Uygulamasına Geçilmeli”

Yavuz Eroğlu:
“İşlevsel Atık Yönetimi Uygulamasına Geçilmeli”
Türkiye’de işlevsel bir atık yönetimi uygulamasının olmadığını, bunun da sürdürülebilirlik açısından sektörün önündeki en büyük engel olduğunu ifade eden Türk Plastik Sanayicileri Araştırma, Geliştirme ve Eğitim Vakfı (PAGEV) Yönetim Kurulu Başkanı Yavuz Eroğlu, “Kalkınma” kavramına atıfta bulunarak şu yorumu yapıyor: “Bugün tüm dünyada maalesef kalkınma modelinin temel parametresi Gayrisafi Milli Hasıla… Zenginleşen ama havası solunmaz, suyu içilmez hale gelen ülkeler var. Bu gerçekten kalkınma mı? Gelişme mi? Elbette değil…”

Kurumunuzun ana çalışma alanı olan ambalaj atıklarının toplanma­sında ve geridönüşümünde bugün Türkiye olarak neredeyiz? Rakam­sal verilerle birlikte genel tabloyu özetler misiniz?
Geleceğe damgasını vuracak sek­törler arasında gösterilen “geridö­nüşüm”, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hızla yaygınlaşıyor. Bu durumu kamuoyunun farkında­lığının artması ile izah edebiliriz. Bireylerimiz artık geridönüşümü sadece çevresel boyutu ile görmü­yor ve ekonomik olarak da değer­lendirme bilincine varıyor. Böylece büyük bir geridönüşüm endüstrisi oluşuyor. İşin en güzel yanı ise ge­ridönüşümün bilimsel metotlar ve entegre atık yönetimi sistemi içinde değerlendirilmesi yönünde büyük adımların atılıyor olması.
İşlevsel bir atık yönetimi uygula­masına sahip olmadığımız için ma­alesef geridönüşüm konusundaki rakamlara da net olarak ulaşamıyo­ruz. Ancak istatistiklere göre 2014 yılında Türkiye’de yaklaşık 3,5 mil­yon ton ambalaj atığı oluştu ve bun­ların sadece 1,2 milyon tonu yetki­lendirilmiş kuruluşlar tarafından belgelendirilerek geridönüşüme kazandırıldı. Oysa kayıt altına tam olarak alınamayan rakamlar bunla­rın çok daha üzerinde. Plastik am­balajlar özelinde ise 3 milyon 250 bin ton üretimin yaklaşık 1 milyon 950 bin tonu piyasaya sürülürken, bu ambalajların 685 bin tonu geri dönüştürüldü. Çevre ve Şehirci­lik Bakanlığı’nın istatistiklerine göre ise geri dönüştürülen atıkla­rın %70’ini kağıt, %15’ini plastik, %9’unu cam, %3’ünü metal, %3’ünü ise kompozit oluşturuyor.
Bugün Türkiye’de çevre lisanslı ve geçici faaliyet belgeli yaklaşık 362 ambalaj atık toplama ayırma tesisi (TAT) ve yaklaşık 414 adet geridö­nüşüm tesisi (GDT) faaliyet göste­riyor. Türkiye’deki atık yönetimi ve geridönüşüm sektörü bugün 5 milyar Euro’luk bir pazar haline gel­di. 2010 yılına kadar %35 olan ge­ridönüşüm oranı ise 2012 yılından sonra %40’a yükseldi. 2023 yılına kadar bu rakamın %60’lara ulaştı­rılmasını hedefliyoruz. Geçtiğimiz yıl atık piller, atık yağlar, plastik ve karton ambalaj atıklarının geridö­nüşümüyle de ekonomiye katkının yaklaşık 1,3 milyar TL’ye ulaştığını söyleyebiliriz.
Ancak yine de gelişmiş ülkelerle aynı seviyelere ulaşabilmemiz için önümüzde katetmemiz gereken ol­dukça fazla bir mesafe olduğunu da belirtmeden geçemeyeceğim.

Gelişmiş ülkelerin seviyesine ula­şamamış olmamızın altında yatan en büyük nedenler nelerdir peki? Söz konusu ülkeler, hangi uygula­malarıyla öne çıkıyor?
Dünyada her yıl ortaya çıkan 2,1 milyar ton atığın bir bölümü geri dönüştürülürken; büyük bir bölü­mü düzenli çöp depolama alanla­rına gömülüyor. Tam bu noktada önemli bir konu ortaya çıkıyor: Biz­ler atıkların toprağa gömülmemesi gerektiğine inanıyoruz. Hatta bu uygulamanın yasaklanmasını talep ediyoruz, çünkü atıklar toprağa gö­mülmeyecek kadar değerlidir. Katı atıkları geri dönüştürerek tekrar kazanabiliriz ve ekonomimize katkı sağlayabiliriz.
Bugün Almanya, Danimarka, Avus­turya, Norveç ve İsviçre gibi ülke­ lerde atık gömmek yasaklanmış du­rumda ya da çok az oranda gömme işlemi yapılıyor. Bu yasak sayesinde atıkların neredeyse tamamı geri ka­zanılıyor ve kullanılıyor. Atık göm­menin serbest veya çokça olduğu İngiltere, Romanya gibi ülkeler ise tam tersi durumda kalıyor; geri­dönüşüm ve enerji dönüşümünde olumsuz portre çiziyorlar. Örneğin, Almanya’da 2001 yılında toprağa gömmenin yasaklanması kararı alın­dı ve uygulamaya 2005’te geçildi. O yıl geridönüşüm oranı %50 iken, gömme yasağı ile birlikte bu oran 2011 yılında % 99,8’lere ulaştı.
Avrupa Birliği’nin son dönemde ya­yınladığı “Döngüsel Ekonomi Bel­gesi”, bu konuda AB’nin stratejisini de ortaya koyuyor. Stratejik olarak geri dönüştürülecek malzemelerin gömülmemesi gerektiği belirtiliyor. Ayrıca bu doğrultuda 2020 yılında geridönüşümü mümkün olmayan maddelere enerji dönüşümünün uy­gulanacağı, 2025 yılında ise %0 top­rağa gömme, %40 geridönüşüm ve %60 enerji dönüşümünün gerçek­leşeceği öngörülüyor. Türkiye’de geridönüşüm mevzuatları da AB ile uyumlu, ancak uygulama konu­sunda sıkıntılarımız var. Olumlu örnekleri uygulamaya geçirmeliyiz. Böylece hem 2023 yılı hedefleri­mize ulaşırız hem de çevreye karşı sorumluluklarımızı yerine getirmiş oluruz.

İşlevsel bir atık yönetimi uygula­masının olmadığını da özellikle vurguluyorsunuz. Bu konuda da bir değerlendirme yapar mısınız?
Ülkemizde işlevsel bir atık yönetimi uygulamasının olmaması, gelişmiş ülkelere göre sürdürülebilirlik açı­sından sektörümüzün önündeki en büyük engel. Oysa geridönüşüm özellikle plastik sektörü için büyük bir avantaj. Aslında atık yönetimi konusunda tüketicilere ve yerel yö­netimlerimize önemli görevler dü­şüyor. Ancak tüm paydaşların etkin bir biçimde dahil olduğu bir atık yö­netim sisteminin olmaması yerel yö­netimlerimizin bu sorumluluğunu yerine getirirken çeşitli zorluklarla karşılaşmasına sebep oluyor. Kayna­ğında ayrıştırılmayan, ancak geridö­nüşümü mümkün olan malzemeler düzensiz atık toplama alanlarında birbirine karıştırılmış olarak depola­nıyor. Günümüzde atıklar maalesef bilinçsiz yöntemlerle toplanıyor ve bunun sonucunda bazı atıklar geri­dönüşüm şansını da yitiriyor. Sonuç olarak yerel yönetimlerimizle birlik­te hareket ederek çözümler üretme­miz gerekiyor.
Ayrıca atık depolama alanları deniz kıyılarına yakın yerlere konumlan­dırıldığında çeşitli sebeplerle bu atıklar denize karışabiliyor. Kıyı kirliliği de hem bu atıklar hem de bilinçsizce denize atılan diğer atık­lardan kaynaklanıyor. Üstelik bu sorun, sadece ülkemizin sorunu da olmuyor; kıyı atıkları akıntılar ve diğer sebeplerle denizlerde ülke sınırlarını aşıyor. Türkiye’nin deni­ze karışan atıkları başka ülkelerin sahillerini kirletirken, diğer ülke­lerden de bizim kıyılarımıza ulaşan ve sorun yaratan atıklarla mücadele etmemiz gerekiyor. Çoğu zaman ok­yanuslarda bir kıyıdan diğerine yü­zen atıkların kaybolduğu sanılıyor ama aslında kaybolmuyor, sadece güneş ışınları ve dalgaların mekanik etkisi ile çok küçük parçalara ayrı­lıp gözden kayboluyorlar. Ancak söz konusu atıkları artık görmüyor olmamız, onların yok oldukları an­lamını taşımıyor. İşin gerçeği tehli­ke daha da büyüyor. Zira bu küçük tanecikleri denizlerimizdeki balıklar yiyor ve balıkları da biz. Dolayısıyla insan sağlığı da böylece büyük bir risk altına girmiş oluyor.
Tüm bunlar bize atık yönetimi ve geridönüşüm konusunda daha fazla çalışmamız gerektiğini gösteriyor.

Tabii bir önceki soruyla bağlantılı olarak, bu sorunların aşılması için ne gibi önerileriniz ve çalışmaları­nız var? PAGEV olarak hangi alan­larda çalışmalar yürütüyorsunuz?
Öncelikle, atıkların çöpe atılmaya­rak ekonomik bir kaynak olarak değerlendirilmesi ve ekonomiye yeniden kazandırılması yönünde işleyen bir sistemin kurulması için atılacak tüm adımları destekliyoruz ve bu çalışmaların içinde her zaman yer alıyoruz. Vakfımızın İktisadi İş­letmesi PAGÇEV olarak, hem piya­saya sürdükleri ambalaj atıklarının belgelendirme yükümlülüğünü üst­lenmek üzere atık üreten sektör­lerde faaliyet gösteren firmalar ile işbirliğinde bulunuyor, hem de ye­rel yönetimlerle birlikte bu atıkların kaynakta ayrı toplanması faaliyetini yürütüyoruz. Bilinç yaratma ko­nusunda eğitime verdiğimiz önem doğrultusunda özellikle ilköğretim okullarındaki çalışmalarımızı da sürdürüyor, aynı zamanda ev kadın­larımıza da yönelik eğitim ve farkın­dalık çalışmaları gerçekleştiriyoruz.
Plastik sektörünün Avrupa’daki en önemli kuruluşu konumundaki EuPC’nin İcra Kurulu üyeliğimin de etkisi ile “çevre” öncelikli çeşitli AB projelerini ülkemize taşıma imkanı­na da sahibiz. Bu çalışmalara örnek olarak Avrupa’da başlatılan “Was­teFree Oceans” (Atıksız Denizler) vakfının organizasyonunu göstere­bilirim. Vakfın Türkiye, Ortadoğu ve Afrika Başkanı olarak bu önemli projeyi Türkiye’de uygulama kararı aldık. Bu kapsamda 2012 yılında ilkini gerçekleştirdiğimiz “Mutlu Balıklar” projesini geçtiğimiz yıl da sürdürdük. İstanbul Boğazı’nda deniz yüzeyindeki atıkları proje kapsamında özel bir ağ ile temizle­meye başladık. Üstelik bu temizliği sadece plastik atıklar için değil, tüm ambalaj atıklarını toplamak üzere gerçekleştirdik. Toplanan atıkların geridönüşüm işlemlerini ise PAG­ÇEV yerine getirdi. Geridönüşümü mümkün olmayan atıkları da çimen­to fabrikalarında yakıt olarak kul­lanarak enerji tasarrufu sağladık. Projeye önümüzdeki süreç içinde de devam edeceğiz. Geridönüşüm, aynı zamanda ge­lecek nesillere daha yaşanılır ve temiz bir çevre bırakmak için de gereklidir.

Son olarak, gerekli adımlar atıl­dığında, ihtiyaç duyulan gelişme­ler yaşandığında geridönüşümde hangi noktaya gelebileceğimizi düşünüyorsunuz? Bu gelişmelerin iktisadi, sosyal ve çevresel ne gibi faydaları olacağını hesaplıyorsu­nuz?
Sürdürülebilir bir atık yönetimi yak­laşımı benimsendiği ve etkin bir bi­çimde uygulandığında geridönüşü­mün sosyal, çevresel ve ekonomik alanda çok büyük bir fark yaratma potansiyeline sahip olduğunu görü­yoruz. Doğal kaynakların hızla tü­kenmesi ile üretim için gerekli olan hammadde miktarının azalması, hammadde maliyetlerinin de artma­sına sebep oluyor. Ülkemizde üre­tilen atıkların yarısından fazlasının değerlendirilebilir durumda oldu­ğu düşünüldüğünde geridönüşüm uzun vadede ekonomik bir yatırım­dır. Hammadde ihtiyacının büyük bir bölümünün geri dönüştürülmüş malzemelerden karşılanması ile Döngüsel Ekonomi sağlanacaktır. Kendi kendine yeten ve kaynakları verimli kullanan bir ekonomi sür­dürülebilir büyümeye katkı sağlaya­caktır.
Ayrıca bugün tüm dünyada maale­sef kalkınma modelinin temel pa­rametresi; “Gayrisafi Milli Hasıla” ve bu yanlış bir algı oluşturuyor. Dünyada, GSMH’si çok artmış ama yaşam kalitesi çok düşük ülkeler var. Yalnızca kalkınma dikkate alın­dığında çevresel sorunlar da baş gösteriyor. Zenginleşen ama havası solunmaz, suyu içilmez hale gelen ülkeler var. Bu gerçekten kalkınma mı? Gelişme mi? Eğer insanca sağ­lıklı bir çevrede yaşayamıyorsanız bu insanlığa faydalı bir kalkınma ve gelişme değildir.
Ekonomi artık sadece ekonomi de­ğil, politikanın çok önemli bir par­çası ve hayatımızı doğrudan etkili­yor. Dolayısıyla doğru politikalar oluşturulması için ekonomik değer­lerin doğru belirlenmesi ve doğru ölçülmesi çok önemli. Kalkınma ve gelişme halka anlatılırken, daha kapsamlı bir endekse ihtiyacımız var. Bu endeks özellikle gelir da­ğılımını, satın alma gücü paritesini, sosyal ve çevresel maliyetleri, yeni­lenemez kaynakların amortismanı­nı, ülkedeki insanların intihar ora­nını, eğitimi, sağlığı, beslenmeyi, barınmayı, temel hizmetleri, çevre kirliliğini, biyoçeşitliliği de içinde barındırmalı.

2015 Hedefi, 3 Milyon Ton Ambalaj Atığını Geri Dönüştürmek
Ambalaj atıklarının kaynakta ayrı toplanması konusunda yetkilendirilmiş üç kuruluştan biri olan PAGÇEV’in (PAGEV Geri Dönüşüm İktisadi İşletmesi) plastik, cam, kağıt gibi tüm diğer malzemelerden üretilen ambalaj atıklarının geridönüşüm sorumluluğunu üstlendiğini dile getiren Yavuz Eroğlu, geçtiğimiz yıl yaptıkları çalışmaları ve hedeflerini şu şekilde özetliyor: “2014 yılında ülke genelinde 23 belediye ile ambalaj atıklarının kaynağında ayrı toplanması konusunda işbirliği yaptık, 2015 yılı için hedefimiz bu sayıyı ikiye katlamak. Ayrıca plastik atıkların geri dönüştürülebilen ve değerli bir malzeme olduğunu anlatmak bizim en büyük amacımız. Bu doğrultuda okullarımızdaki eğitim çalışmalarına da devam ediyoruz. 2014 yılı sonunda 110 bin ton atığı geridönüşüme kazandırdık. Böylece ülke ekonomimize yaklaşık 305 milyon lira katkı sağladık ve yerel yönetimlerimiz ile yürüttüğümüz bu çalışmalar neticesinde 4,5 milyon kişiye ulaştık. Önümüzdeki yıl için ülkemizin hedefini 3 milyon ton ambalaj atığını geri dönüştürmek olarak belirtebilirim. PAGÇEV olarak da 190 bin ton ambalaj atığının geridönüşümünü hedefliyoruz.”

EkoIQ Editör