7 Aralık günü tarihi Pera Palas otelinin toplantı salonu tarihi bir toplantıya tanıklık etti. Agatha Christie’nin de kaldığı otelle hemen hemen yaşıt olan küresel sigorta şirketi Allianz’ın Türkiye birimi, uzun süredir üzerinde çalıştıklarını bildiğimiz “Sürdürülebilirlik Stratejileri ve Modeli”ni kamuoyuyla paylaştı. Sunumunu bizzat Allianz Türkiye CEO’su Aylin Somersan-Coqui’un yaptığı lansmanda, kurumun Birleşmiş Milletler’in geçtiğimiz yıl açıkladığı 17 Sürdürülebilirlik Hedefinden beşini nasıl ve neden rehber edindiklerini ve oraya ulaşmak için ortaya koydukları özgün stratejilerini heyecanla dinledik. İşte anlatılardan bize kalanlar…
Barış DOĞRU
İşte “iyi” şeyler de oluyor. İyi şeyler olması için iyi bireyler, iyi ekipler, iyi yöneticiler ve iyi bir yönetişimin olması gerektiği de tekrar doğrulanıyor. 7 Aralık’ta Pera Palas’ta düzenlenen Allianz Türkiye’nin Sürdürülebilirlik Stratejisi lansmanında olan biteni izliyorum. Uzun süredir üzerinde çalıştıkları stratejilerini dinlerken o heyecanın bir parçası oluverdiğimi fark ediyorum. Dünyanın en büyük sigorta, dolayısıyla finans kurumlarından biri olan Allianz’ın küresel çapta iklim değişikliğiyle ilgili hem taahhütleri hem stratejileri, hem de onlarca sigortacılık ürünü (elektrikli arabalardan iklim değişikliği bağlantılı sigorta poliçelerine kadar uzanan) olduğu zaten biliniyor. Çoğu şirketin yaptığı gibi, global stratejinin Türkiye’ye basitçe çevrilmesi, uyarlanması mümkün. Ama bunun, aynı birebir şiir çevirilerinde olduğu gibi çoğu zaman yavanlık ve tatsızlık anlamına geleceği de açık. Allianz Türkiye ekibi ise (bu ekip de çok farklı birimlerden oluşmuş bir sürdürülebilirlik komitesi) neredeyse bir yılı aşkın süredir, küresel düşünüp yerel eylemenin peşine düşüp kafa patlatmışlar Türkiye stratejisi için. Ve yapılması gerektiği gibi, onlarca paydaşla bir araya gelmişler. Sonuçta ortaya çıkan, tam da bu nedenlerle gerçek bir strateji. Başarısını ve etkilerini daha sonra hep beraber göreceğiz ama zaten ilk hedef kurum içinde böyle bir heyecanın ve etkinin yaratılması değil midir?
Radyoda her duyduğumda yüzümü gülümsetiveren “Allianz Seninle” reklamlarına bir ekleme ile “Allianz Seninle; İyiliğin Yanında” mottusuyla duyurdukları stratejilerini Birleşmiş Milletler Küresel Kalkınma Hedefleri’nin beş maddesiyle ilişkilendirmeleri de son derece önemli ve yerinde. “İklim Eylemi”, “Sağlıklı Bireyler”, “İnsana Yakışır İş ve Ekonomik Büyüme”, “Sürdürülebilir Şehirler ve Yaşam Alanları” ve son olarak da “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” hedefleri, sürdürülebilirlik stratejisinin iş stratejileriyle nasıl iç içe geçirileceği konusunda ufak bir ders niteliğinde. Yani tesadüf eseri seçilmemiş bu hedefler.
Lansmanda stratejinin nasıl titizlikle oluşturulduğunu görebiliyorsunuz. Soru, bu beş temel hedef için somut olarak neleri, nasıl yapacakları üzerine kurulmuş. Stratejinin dayandığı bu dört sütunu da (hepsinin altı, bir sigorta şirketinin faaliyetlerini, çevresel ve sosyal etkilerini hesaplayarak kurgulan mış) şöyle özetleyebiliriz: İyi Çevre, İyi Bireyler, İyi Kurumlar ve İyi Toplum. Bu dört uğraş alanını çevreleyen model ise, Önleyici Çözümler ile Girişimcilik ve İnovasyon başlıkları ile tarif edilmiş.
“Korunma Uçurumu” Dörde Katlanmış Bir Dünya
Lansmanın sonunda Allianz Türkiye CEO’su Aylin Somersan-Coqui ile sürdürülebilirlik stratejilerinin ayrıntıları ve planları üzerinde kısa bir sohbet etme şansı da buluyoruz. Konuya son derece odaklanmış bir yönetici olduğunu fark etmemek mümkün değil. İklim değişikliğiyle ilgili küresel sigortacılık ürünlerinin hangilerinin Türkiye’ye getirileceği, uyarlanacağı üzerinde çalıştıklarını anlatıyor Aylin Hanım yine aynı heyecanla. Sigortacılık sektörünün iklim değişikliği ve riskleriyle ne kadar bağlantılı olduğunu da vurguluyor. Nasıl olmaz? Lansmandan dönerken posta kutuma düşen, sürdürülebilirlik konusunda yazı yazan dünyanın en etkili kalemlerinden biri olan Damian Carrington’un Guardian’da yayınlanan “İklim Değişikliği Sigorta Şirketlerinin Risk Yönetim Kabiliyetlerini Tehdit Ediyor” makalesi neredeyse herşeyi açıklıyor. Carrington, yazısını, aralarında Allianz’ın da olduğu 29 sigorta şirketinin kurduğu ClimateWise Coalition’ın yeni yayınlanan raporuna dayandırmış. Rapora göre, doğal felaketlerin maliyetleri ile sigortalanan varlıklar arasındaki fark -ki bunu korunma uçurumu (protection gap) olarak adlandırıyorlar-, 1980 yılından beri tam dörde katlanmış durumda Yine aynı kaynağa göre, su kaynaklı katastroflar, 1950’den bu yana altı kat artmış. Bu inanılmaz yükselişlerde, iklim değişikliğinin olduğu ve sonuçta daha önce sigortalanabilen varlıkların giderek sigortalanamaz kategorisine yükseldiği de raporun vurguları arasında.
Daha 2014 yılında “İklim değişikliği eylemi, dünya tarihinin en iyi sigortacılık politikasıdır” yazmışlığı da var Carrington’ın. Sanırım Allianz Türkiye’nin iklim değişikliği stratejisinin özü ve anlatmak istediği tam da bu. Bir yandan, iklim değişikliği ve dünyanın diğer sosyal altüst oluşları kaynaklı sorunlara önleyici çözümler geliştirirken, diğer yandan sosyal ve çevresel etkilerini olumlu yönde ilerletmek. Allianz’ın bunun için elinde önemli araçları mevcut. Küreseldeki Divestment (fosil yakıtlardan çekilme) hareketini Türkiye’ye de taşımaları, yani fosil kaynaklı enerji üretim tesislerindeki yatırımlarını kademeli olarak azaltmaları, zaten çok kısa zaman içinde, iktisadi terimle “kullanılamayacak varlıklara” (stranded asset) dönüşecek bu yatırımlardan çekilmeleri son derece önemli. İkinci önemli nokta, benim her zaman vurgu yaptığım, tüm ülkeye yayılmış geniş bayi-acente ağı. Şimdiye kadar Türkiye’de hiçbir kurum bu bayi-acente ağlarını sosyal ve çevresel fayda, yani “iyilik” için efektif bir şekilde kullanmadı. Allianz Türkiye’nin buna niyeti var mı? Aylin Somersan-Coqui, gülerek bunun üzerinde çalıştıklarını, son derece önemli bir çalışma alanı olduğunu düşündüklerini söylüyor. Tam 4000 acenteden söz ediyoruz. Sadece onda birinin konuya yoğunlaşması bile, toplumun küresel hedeflerle buluşması için son derece önemli bir etkiye sahip olabilir.
Allianz Türkiye, beş küresel hedefi sık sıkıya tutmuş görünüyor. Tüm dileğimiz bu hedefleri asla bırakmamaları… Bu onlara itibar, finansal rekabette üstün bir konum ve etkin bir risk yönetimi olarak dönerken, Türkiye toplumuna ve gezegene de çevresel ve sosyal fayda olarak geri dönecek. İşte o zaman Carrington’un sözünü en iyi şekilde tersyüz etmiş olacaklar: En iyi sigortacılık politikası, iklim değişikliği eyleminin ta kendisidir!