Küresel Cinsiyet Uçurumu Endeksi 2014 raporunda Türkiye ne yazık ki 125. sırada görünüyor. Tek başına bu istatistik durumun vahametini kanıtlıyor. Durumla ilgili görüşlerine başvurduğumuz Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) Başkanı Gülden Türktan, “Biliyoruz ki ekonominin gelişmesi için kadının ekonomi içinde aktif görev alması olmazsa olmaz bir kriterdir” diyor.
Gerek global verileri ortaya koyan Dünya Ekonomik Forumu Küresel Cinsiyet Uçurumu Endeksi’ne, gerekse AB ile kıyaslanan Türkiye rakamlarına baktığımızda ortaya çıkan tablo ne yazık ki, ülke olarak kadının toplumda olması gereken yerde bulunmadığımızı gösteriyor. “Eğitime ulaşım”, “iş yaşamına katılım ve fırsat eşitliği”, “siyasi hayatta yer alma”, “sağlık ve hayatta kalma” başlıklarında hazırlanan Küresel Cinsiyet Uçurumu Endeksi 2014 raporunda Türkiye ne yazık ki 125. sırada. Yani kadın-erkek arasındaki eşitsizliği ortaya koyan endekste 142 ülke arasında en kötü tabloyu çizen ülkelerden biriyiz.
Kadının ekonomide güçlenmesi adına çalışan bir sivil toplum kuruluşu olarak, bizler biliyoruz ki ekonominin gelişmesi için kadının ekonomi içinde aktif görev alması olmazsa olmaz bir kriterdir. Şirketlerin neticeleri ve sürdürülebilirliği için kadınların şirketlerde görev almasının yanı sıra, şirketlerin yönetim kurullarında, tepe yönetici olarak ve üst yönetimlerde yer almasının şirketlere olumlu katkısı olduğunu da yine muhtelif araştırmalar ortaya çıkarmış durumda.
Öncelikle küresel ekonomi açısından değerlendirirsek OECD Kadınların Ekonomik Güçlenmesi 2012 raporunda belirtildiği üzere dünya çapında tüm kayıtlı küçük işletmelerin içerisinde kadınlara ait işletmelerin oranı %38. Aynı rapora göre, Afrika, Asya, Doğu Avrupa ve Latin Amerika’da kadınların sahip olduğu işletmelerin sayısı hızla artıyor. Bu artış istihdam yaratma ve yoksulluğun azaltılması konusunda büyük etki sağlıyor. Yani, kadının küçük işletme sahibi olması hem kadının kendisini üretken yapıyor, hem de istihdam sağlıyor.
Dünya Bankası ekonomik büyüme ve yoksulluğun azalması için kapasite oluşturulabilmesi bakımın dan daha yüksek kadın işgücüne katılım oranlarının gerektiğini, Türkiye’de Kadınların İşgücüne Katılımı 2009 raporunda ortaya koydu. Rapor, uluslararası deneyimler, kadınlar ile erkekler arasında daha fazla ekonomik eşitlik sağlanması yolu ile yoksulluğun azaltılması, daha yüksek GSYİH ve daha iyi yönetişim arasında bir ilişki olduğunu gösteriyor. Yapılan araştırmalarda, “kadınlar yaş ve eğitim durumlarına göre beklenen seviyelere yükseltilebilirse, hane halkı geliri %25’e kadar artabilecektir” deniyor. Yani, bugün itibarıyla, son beş senedir kadının ekonomiye katılması halinde ülkenin büyümesinin olumlu gelişme göstereceğini net olarak bilmekte ve öngörebilmekteyiz.
Durumu TÜİK Toplumsal Cinsiyet İstatistikleri 2013 Raporu’na göre incelediğimizde ise, şöyle bir netice ortaya çıkmaktadır: 2013 yılında Türkiye’de erkek istihdamı %65, kadın istihdamı ise %27. İstihdam edilen kadın erkek nüfus birlikte ise %46. Bu rakamı süratle artırabilecek tedbirleri almak zorundayız. Bilhassa genç işsizliği ve kadın işsizliği belki de ülkenin en öncelikli konularından biri.
Bağımsız denetim, vergi ve danışmanlık firması Grant Thornton tarafından her yıl yapılan Kadın Yöneticiler Araştırmasında Türkiye ortalaması geçen seneye göre bir puan artış ile %26’ya ulaşmış durumda. Bu sonuç, 2014’e göre ufak bir artışa işaret etse de 2012 ve 2013’e göre önemli bir düşüş var. Araştırmaya katılan 35 ülkenin yönetimlerinde rol alan kadınların oranı %22. 2013 ve 2014 yıllarının global ortalaması olan %24’e göre iki puanlık düşüş var. Türkiye’de ise 2014’e göre 1 puanlık artış yaşanırken, 2013’e göre 4 puanlık, 2012’ye göre ise 5 puanlık düşüş göze çarpıyor fakat Türkiye ortalaması yine de 35 ülkenin ortalamasının 4 puan üzerinde.
Cinsiyete göre kazanç eşitsizliklerini ortaya koyan OECD’nin “Bir Bakışta Toplum, 2014 Raporu”na göre, İskandinav ülkeleri ve merkez Avrupa ülkelerinde bu eşitsizlik az iken Şili, İsrail, Meksika, Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye’de cinsiyete dayalı kazanç eşitsizliği yüksek oranlara sahip. 2010 yılında OECD ülkelerinde kazanç ortalamaları değerlendirmesi, nüfusun en zengin ve en fakir kesimleri arasındaki uçurumun %10 civarında olduğunu ispatlıyor.
Ekonomide fırsat eşitliği dışındaki verilere baktığımız zaman yine göreceğiz ki durum farklı değil. Örneğin, Avustralya hariç tüm OECD ülkelerinde kadınlar ve erkekler sağlık hizmetlerine ulaşmada eşit durumdalar. Toplumsal cinsiyet uçurumunun en yüksek olduğu ülkeler ise Şili, Portekiz ve Türkiye.
Sonuç olarak, kadınların toplumsal hayatın birçok alanında dışlandıklarını söyleyebiliriz. İskandinav ülkeleri ve merkez Avrupa ülkelerinde mevcut durum farklı olmasına rağmen sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada kadının toplumsal yaşama katılımında pozitif dönüşümlere gerek var. Bu dönüşümü sağlamakta ise hem kadınlara hem de erkeklere büyük görev düşüyor.