Taraflar kendi açılarından bakmaya, kârlılık ve rekabetçilik ölçüsünde “çevreci” olmaya devam ettiği sürece bu konuları popüler kültür ve gündem olarak ele almayı sürdürmenin ötesine geçemeyiz. Tıpkı yenilik (ya da popüler ifadesiyle inovasyon) konuşmaktan yapmaya fırsat bulamadığımız gibi, çevresel etkileri itibarıyla üretim ve tüketim konusunda konuşmaya devam etmekle birlikte harekete de geçmeye başlamak gerekiyor.
İktisadi kalkınma kültürden demokrasiye, demografik yapıdan sürdürülebilirliğe kadar pek çok boyutu olan karmaşık bir süreç. Bu sayı itibarıyla, 2017 yılı boyunca bu sayfalarda sizlerle paylaşılacak olan yazılar iktisadi kalkınma literatürünün güncel tartışma konularından birine, sürdürülebilir kalkınma ve sürdürülebilir kalkınmanın çevresel boyutu üzerine odaklanacak şekilde tasarlandı. Çerçevenin odak noktasını ise doğal ve insan-kaynaklı teknolojik afetlerin iktisadi kalkınma üzerindeki etkileri oluşturacak.
İklim değişikliklerinin tetiklediği afetlerin dünya ekonomisi üzerindeki etkisi her geçen gün artıyor. Doğal afetlerin %80’e yakını hava ile ilişkili olarak ortaya çıkıyor ve başta azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler olmak üzere yoğun etkiler oluşturuyor. Kırılganlığın düşük gelirli ülke gruplarında yoğun olmasının sebebi, bina stokunun zayıf inşasından altyapıdaki yetersizliğe kadar çeşitlilik arz eden birçok faktöre bağlı olarak şekilleniyor. Rottach (tarihsiz:13-14) tarafından kaleme alınan Afet Riski Azaltım Kılavuzu’nda da altı çizildiği gibi, afetten zarar görebilirliğin bir sebebi olarak yoksulluk hem tek tek haneler hem de ulusların tümü için geçerli olabilir. Sıklıkla doğal afetlerden etkilenen ve dolayısıyla sınırlı finansal kaynaklarını kazançlı ekonomik ve teknolojik programlardansa zarar gören altyapıyı onarmaya veya vatandaşlarına dağıtmaya ayırmak zorunda olan ülkeler, ekonomik olarak geri kalmış ülkeler. Yoksul insanlar ve ülkeler, halihazırda ve ileriye dönük temel ihtiyaçlarını karşılamaya odaklanmak zorunda oldukları için faydaları ancak uzun vadede görülen tedbirleri alabilecek durumda değiller.
2015 yılı İnsani Gelişme Raporu, doğal afetlerin (iklim değişiklikleri ve endüstriyel kazalarla birlikte) özellikle kadınlar, engelliler, göçmenler, azınlıklar, çocuklar, yaşlılar ve gençler için önemli düzeyde kırılganlık oluşturmakta olduğuna dikkat çekiyor. Bu kırılganlık yoksullukla doğru orantılı olarak artıyor ve şiddeti daha fazla oluyor.
İklim değişikliklerinin de etkisiyle sayıları ve şiddetleri artmaya başlayan afetler konusunda bireysel, bölgesel, toplumsal ve küresel düzeyde farkındalık çalışmalarının yaygınlaştırılması, karşılaşılması muhtemel afetler öncesinde-sırasında ve sonrasında izlenecek davranışların ve geliştirilecek-uygulanacak politikaların etkinliğini artıracaktır.
Neler Öğreniyoruz?
Dünyanın her neresinde ve her ne şiddette yaşanırsa yaşansın afetler politika yapıcılar için de bu konuyu takip eden araştırmacı, akademisyen, teknokrat ve bürokratlar için de pek çok uyarıcı derse işaret ediyor.
Bunlardan ilki sıkılıkları ve şiddetleri artmaya devam eden afetlerin ortaya koyabileceği iktisadi ve toplumsal etkilerin yeterince farkında olmadığımız yönünde. Örneğin 2011 yılında yaşanan Büyük Doğu Japonya Depremi’nin ekonomik maliyeti 235 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti. 2005 yılında ABD’de yaşanan Katrina Kasırgası’nın ekonomik maliyeti 125 milyar dolar, 1995 yılında Japonya’da yaşanan Kobe Depremi’nin maliyeti ise 100 milyar dolar düzeyinde. Türkiye’nin 1999 yılında yaşadığı Marmara Depremi ise 12 ila 19 milyar dolarlık bir kayba neden oldu. İkinci en önemli ders, kırılganlığın yoksullukla birlikte artmasına karşın yıkımın çok daha şiddetli olduğu bu bölgelerde yapılanmanın çok uzun süreli ve maliyetli olması. Düşük gelirli ülkelerin olağanüstü durumlarda, finansal hareket kabiliyetinin daha da kısıtlanması bu ülkelerin kalkınma çabalarını zorlaştırıyor ve geciktiriyor. Öte yandan zengin dünyanın, yoksul bir ülkede yaşanan yıkımı unutması, yardımların azalması çok da uzun sürmüyor ve bu acı gerçek çok da dile getirilmiyor. Ve bu ülkeler kaçınılmaz olarak yoksulluk ve zarar görebilirlik kısır döngüsüne hapsoluyorlar. Son ders ise ekonomik ve politik gündemin hem doğal afetleri hem de insan kaynaklı (teknolojik) afetleri ve ortaya koyacağı kısa-orta ve uzun vadeli etkileri dikkate almaması. Bireysel olarak insanın ve dolayısıyla işgücünün yaşam kalitesinden mikro düzeyde firmaların iş sürekliliğine kadar çok boyutlu ve uzun süreli etkileri dikkate alan bir planlama için konunun sürekli gündemde olması ve hazırlık kapasitesinin yüksek tutulması gerekli.
Diğer Bazı Önemli Şeyler…
İktisadi kalkınma açısından eğitim, sağlık, nüfus ve nüfus hareketleri, mali kaynakların sürekliliği, ekonomik krizler, istihdam ve işsizlik, enflasyon, gelir dağılımı eşitsizliği ve teknolojik yenilik kapasitesi gibi pek çok önemli konunun yanında diğer bazı önemli şeyler olarak adlandırılabilecek ekolojik krizler, küresel ısınma, iklim değişikliği ve afetler, gündemde olması gerekenden daha az yer alıyor ancak beklendiğinden çok daha şiddetli etkiler ortaya koyuyor.