#ekoIQ Kültür Kâr Amacı Gütmeyen Bir Eğitim Neden Mümkün Olmasın!
Kültür

Kâr Amacı Gütmeyen Bir Eğitim Neden Mümkün Olmasın!

Türkiye’de eğitim sistemi önemli ölçüde iktidar politikalarının talepleri doğrultusunda düzenlen bir alan olarak gittikçe işlevselliğini yitiriyor. Bu açıdan kooperatifler söz konusu olduğunda bu alanda faaliyet yürüten ortaklıkların çözüm arayışlarına odaklanmak mümkün görünüyor. Sınırlı Sorumlu Başka Bir Okul Mümkün İstanbul Anadolu Eğitim Kooperatifi Yönetim Kurulu üyeleri İpek Yaman, Nazlı Irmak Çiftçi ve Ekim Işık Coşkun Çakır eğitimin serbest piyasanın bir metası haline dönüştüğünü belirterek, eğitim alanındaki kazancın eğitimin niteliğini artırmaya harcanması gerektiğini ifade etti.

Nihat NUYAN

Eğitim alanında kooperatif kurma fikri nasıl ortaya çıktı?

Eğitim, bize göre, ideal bir toplumda, tıpkı barınma, sağlık, gıda, ulaşım gibi yurttaşlara parasız bir şekilde sağlanması gereken en temel ihtiyaçlardan biri. Henüz böyle bir toplumsal yapıya uzak olduğumuz aşikar. Ama çok değil, daha birkaç on yıl önceye baktığımızda bile Türkiye’de, en azından eğitim alanında devletin parasız, yaygın ve görece daha kaliteli bir eğitim olanağı sunduğunun hepimiz farkındayız. Özellikle 2000’li yıllarla beraber eğitimin yavaş yavaş özel sektöre devredilmesini izledik. Özel okul kavramı eskiden sadece üst sınıflara hitap ederken günümüzde neredeyse her gelir seviyesine uygun bir özel okulu bulmak mümkün. Eğitim büyük oranda serbest piyasada dolaşıma sunulmuş bir metaya dönüşmüş durumda, öyle ki artık özel okulların eğitimi öğrencilerden çok satın alma kararını veren ebeveynlerin algılarını hedefledikleri dahi söylenebilir. Dolayısıyla artık okullarda verilen eğitimin içeriğinin de sermayenin kâr hedefine göre dönüşüm geçirdiğini iddia edebiliriz.

İşte böyle bir ortamda eğitim hizmetini kâr amacı gütmeyen bir kurumsal ortamda üretmeyi hedefledik. “Bunu nasıl yaparız?” diye kafa yorarken kooperatif kurmaya karar verdik. Çünkü kooperatif, tüm üyelerinin eşit söz hakkına sahip olması ve kâr amacı gütmemesiyle, bu hedefi gerçekleştirmek için en uygun yasal zemin oldu.

Başka Bir Okul Mümkün (BBOM) modeli olarak “Demokratik Yönetim – Ekolojik Duruş – Alternatif Eğitim – Özgün Finansman” ilkelerinden söz ediyorsunuz. Bu modelin uygulanabilirliği hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu ilkelere değer veren ebeveynler mevcut oldukça modelin de uygulanabilir olacağına inanıyoruz. Geçmiş deneyimlerimiz bize, çocuklarının gelişimini BBOM yapısındaki bir okulla desteklemek isteyen ailelerin sayısının bu gibi yapıları desteklemeye yettiğini ispatladı aslında.

Elbette bu durum tek başına yeterli değil. BBOM ilkelerini, ebeveynlerden daha çok, eğitim kadrosunun benimsemesi ve sahiplenmesi de önemli. Gerek çocuklarımızla sınıflarda birebir etkileşimde bulunan “eşlikçiler”imiz, gerekse müdürden temizlik görevlisine kadar tüm idari kadromuz ilkelerimizin hayata geçirilmesinde kilit rol oynuyor. Okulumuzda birlikte çalışacağımız arkadaşlarımızı belirlerken BBOM kültürüne uygunluk en önemli kriterimiz.

Ayrıca bu ilkeler hayata geçirilirken çocukları da merkeze alıyoruz. Örneğin sınıf isimlerini belirlemekten yemek menülerinin düzenlenmesine kadar mümkün olan her alanda okulda eğitim alan çocuklarımıza söz hakkı veriyor ve onların görüşlerini dillendirmelerini sağlıyoruz. Gösterdikleri gelişim bizlere doğru yolda olduğumuzu gösteriyor ve ilkelerimizi sahiplenmek adına en önemli motivasyon kaynağını oluşturuyor.

BBOM Eğitim Kooperatifleri olarak Türkiye’deki eğitim sisteminin çıkmazları sizce neler?

Bizce en önemli çıkmaz, çocukların yaratıcı bir ortamda, özgürce iletişim kurmaktan yoksun bırakılmış olmaları. Ne yazık ki çocukların kendi yeteneklerinin, ilgi alanlarının, ihtiyaçlarının farkına varmalarını sağlamaya ve kendilerini duygu değişimlerine karşı regüle edebilen bireyler yetiştirmeye yönelik bir anlayıştan yoksunuz. Eğitim bunların tam tersine altı boş bir akademik düzlemde, bir yandan da toplum içinde “rekabeti” körükleyen bir amaca hizmet ediyor. Üstelik bu anlamıyla özel okullarla devlet okullarının da birbirlerinden çok farkı kalmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. İşte bu hakim sakat anlayışın toplumdaki “çocukluk” evresini öğüttüğünü düşünüyoruz.

Eğitim Kooperatifleri Türkiye’de eğitimdeki aksaklıkları çözmek adına ne tür öneriler sunuyor?

Öncelikle eğitimin en önemli unsuru olan okul çalışanlarına değer verilmeli, çalışanlar işgücü piyasası koşullarına karşı korunmalı. Eğitim kadrosunun özerkliği de çok önemli. Hakim siyasi ideolojinin ve kâr hırsının, okulda sunulan eğitimin niteliğine müdahale etmesinin önüne geçilmeli.

İşin tabii önemli bir ayağı da iktisadi kısmı. Kooperatifte oluşan olası bütçe fazlası, kâr payına çevrilip sermayeye eklenmek yerine eğitimin niteliğinin geliştirilmesinde kullanılmalı. Ayrıca ebeveynler “müşteri” olarak sistemin dışında tutulmak yerine, üretimin bir parçası olarak kooperatif sisteminin içine dahil edilmeli.

About Post Author