Şirketler Risk ve Fırsatları Görecek
Artık kimse kafasını kolay kolay kuma gömemez çünkü arkasına dünyanın dört bir yanından, toplam 64 trilyon dolar değerindeki varlığı yöneten 534 büyük yatırımcının desteğini alan Karbon Saydamlık Projesi, artık Türkiye’de. Akbank’ın sponsorluğunu, Sabancı Üniversitesinin ise yürütücülüğünü üstlendiği Projenin Türkiye Direktörü Prof. Dr. Melsa Ararat, Ekim 2010’da açıklayacakları raporun, ülkemiz için çok önemli bir adım olacağını iddia ediyor.
Karbon Saydamlık Projesi: 64 Trilyon Dolar Varlık
Kâr amacı gütmeyen bir oluşum olan Karbon Saydamlık Projesi (KSP), yatırımcılara sunacağı bu bilgileri şirketlerden talep ederken, bunu dünyanın belli başlı yatırımcıları adına yapıyor. Bu bilgilerin talep edilmesine ilk önce dünyanın en büyük şirketlerinden başlanmış. Sonra küresel ısınma konusunda daha fazla risk taşıyan sektörlerde çalışan şirketlerden istenmiş. Yakın zaman içerisinde, gelişmekte olan ülkeler de tartışmanın içine dahil edilmiş; buralardaki şirketlerin pozisyonlarının da ne olduğu, bu riskleri nasıl değerlendirdikleri bilgisi de giderek önemli hale gelmiş. Bu nedenle birkaç senedir Çin, Brezilya ve Hindistan gibi gelişmekte olan önemli ülkelerde bulunan şirketlerden de bu bilgiler talep edilmeye başlandı.
Şirketlere giden davet mektuplarının arkasında dünyanın dört bir yanından toplam 64 trilyon dolar değerindeki varlığı yöneten 534 büyük yatırımcının desteği ve imzası var. İmzacılar arasında Türkiye’den Akbank, Ak Asset Management, Bender Menkul Kıymetler ve Avivasa var. Ancak şu anda bir dizi firmanın yönetim kurullarında bu imzacıların arasına girme konusu tartışılıyor.
Riskler ve Fırsatlar
Aslında konuya iki şekilde bakabiliriz. Birincisi seragazı salımlanna yönelik yatırımcıların bakışları ile ilgili. Burada ilk söylenmesi gereken karbon salım yoğunluğu büyük olan şirketlerin ileride ciddi sorunlarla karşılaşacakları. Artık bir yatırımcı bir şirkete yatırım yapmadan önce onun bu konudaki durumunu, verilerini bilmek zorunda. Başka bir ifadeyle aynı sektörde faaliyet gösteren, aynı piyasaya hitap eden diğer firmalara göre karbon yoğunluk farkını anlaması, görmesi gerekir. Bu veri, sözkonusu şirketin teknolojisinin ileriye dönük olarak enerji kısıtlamaları konusunda nasıl bir risk aldıklarını görmeleri açısından önemli. İkinci bir konu da şirketin fırsatları ne kadar yakalayabildiğim görmek. Yani bir taraftan risk, diğer taraftan fırsat değerlendirmesi yapılması gerekiyor.
IMKB 50 ile Başladık
Yatırımcılar sonuç olarak yatırım yapmayı düşündükleri firmalarla ilgili bilgileri talep ediyorlar. Peki, Türkiye’de bunlar hangi şirketlerdir? İstanbul Menkul Kıymetler Borsasına kote olan ve bunlar arasında da piyasa değeri en yüksek olanlar. Kısacası İMKB 30 listesinden bahsediyoruz. Ancak bu ilk 30 arasında, finans şirketleri çok büyük bir yer tutuyor. Başka sektörlerin de dahil olmasını istediğimiz için kapsamı İMKB 50 olarak genişlettik.
Bütün Sektörler Hesaplayacak
Finans şirketleri dışında finansal holdingler var ve onların bünyesinde çok farklı sektörlerde faaliyet gösteren firmalar bulunuyor. Onlara gönderdiğimiz davet mektubunda, halka açık ve iklim değişikliği riskleri konusunda daha hassas bir konumu olan kendilerine bağlı şirketlerini de bu çağrıyı almış kabul etmelerini önerdik.
Sonuçta yatırımcılar, holdinglerin ellerinde bulundurdukları portföyün değerine göre tekliflerde bulunuyorlar. İMKB 50 şirketinden bahsediyorsak, onları ellerindeki varlıklarla değerlendirirsiniz. Holdinglerin bir iş faaliyeti yoktur. Dolayısıyla yatırımcılar açısından, yaptıkları yatırımın iklim değişikliği karşısındaki risklerini anlamak önemliyse, bu risk 100 kişinin oturduğu bir konutun ne kadar seragazı salımma neden olduğuyla değil, sözkonusu şirketin faaliyetlerinin sonuçlan ile ilgilidir.
Raporlar Karşılaştırılabilir Olmalı
Raporlamaların karşılaştırılabilir olması için belirli standartlarla yazılmaları gerekiyor. Daha Türkiye’de karbon sınırlandırma gibi bir karar veya hükümet politikası yok. Ancak orta vadede böyle bir sınırlama ile karşı karşıya kalacağımız kesin. Şimdi Avrupa ve neredeyse bütün gelişmiş ülkelerde, uluslararası sözleşmelerle belirlenmiş bir karbon sınırlandırma politikası var. Bu emisyonları sınırlandırdığınız zaman, elinizdeki seragazı salım kapasitesini, sektörlere göre dağıtabilmeniz için ilkönce seragazı salım miktarınızı bilmeniz gerekir.
Sağlıklı Bilgi Yok
Şirketlerin seragazı salım miktarları ile ilgili sağlıklı bir bilgi ne kamuda, ne de şirketlerin kendisinde var. Bu yüzden politika üretme süreçlerinde de büyük bir belirsizlik var. Ne iş dünyası bu konuda ne demesi gerektiğini biliyor, ne de hükümet bu konuda çok açık bir şeyler söyleyebiliyor.
Bu salım miktarlarının hesaplanması konusunda iki önemli şey var. Birincisi toplu salım miktarlarını hesaplamak gerekiyor ama bunu yaparken aynı hesaplama yöntemlerini kullanmanız lazım. Kullandığınız enerjiyi kömür santralinden alıyorsanız başka bir emisyon miktarı çıkar. Kendi jeneratörünüzden elde ediyorsanız başka bir sonuçla; hidroelektrikten elde ediyorsanız başka sonuçlarla karşılaşacaksınız. Yani kullanılan kömürün sağladığı birim enerji karşılığında ne kadar seragazı salımma neden olduğuna kadar çok ayrıntılı bir bilgiye ihtiyacınız var.
Karbon Salımı Hesapları
Karbon salımlarmı hesaplamakta kullanılan bazı standartlar var. En bilineni veya en çok kabul görmüş olanı diyelim, KSP’nin de önerdiği Greenhouse Gas Protocol’de (Seragazı Salım Protokolü) yer alan standarttır. Bu standartların uygulanmasında da bir takım kararlar vermeniz gerekir: Diyelim ki bir şirket olarak emisyonlarınızı raporlamaya karar verdiniz: Neyi raporlayacaksmız? İlk aşamada kendi sebep olduğunuz, kaynağını sizin oluşturduğunuz emisyonları hesaplamanız gerekiyor. İkinci olarak satın aldığınız enerji üretilirken ortaya çıkan seragazı salımlannı göz önüne almanız lazım. Üçüncü olarak da sizin girdi olarak kullandığınız mallar üretilirken neden olunan salımlardan söz etmeliyiz. Yani üç düzeyli bir hesaplamadan bahsediyoruz.
70 Soruda Seragazı Raporu
KSP’de iki ayrı grup soru var: Bunlardan birincisi doğrudan doğruya emisyonlarla ilgili. Ve burada sadece karbondioksit değil, ondan çok daha tehlikeli, diğer altı seragazmm salımlannın da dikkate alınması gerekiyor. İkincisi ise “Bu konuda ne yapıyorsunuz?” sorusu. İklim değişikliğini bir risk olarak görüyor musunuz? Her sektör için aynı düzeyde bir risk olmayabilir. Bir enerji şirketi ile bir danışmanlık şirketini karşılaştınrsanız, yüzde 80 olasılıkla karşı karşıya kalacağımız iklim değişikliği karşısında ikisinin de risklerle ilgili konumları farklıdır. Proje, şirketlerin bunu açıklamalarını bekliyor. İkincisi de, bütün bu riskleri nasıl yönettiklerini açıklaaçıklamalarını bekliyoruz. Sözkonusu süreçlerden kim sorumludur? Bu verileri kim değerlendirmektedir? Değişiklik planlarınız var mıdır? Salımlarmızı azaltmayı planlıyor musunuz? Ne kadar azaltmayı planlıyorsunuz? Şirketlerin bu ve benzeri 70 kadar soruyu yanıtlamaları gerekiyor.
Karbon Saydamlık Liderlik İndeksi
Bu noktada iki şey önemli: Birincisi şirket acaba fırsatları iyi değerlendiriyor mu? Dolayısıyla ileride değer yaratma potansiyeli var mı? İkincisi de bu riskleri iyi yönetemeyen bir şirketin başka riskleri de yönetmesi mümkün olamaz. Yani şirketin iklim değişikliği risklerini doğru yönetebilmesi, o kurumun yönetim kapasitesi ve becerisi ile ilgili veriler de sunuyor.
Tabii bu sorulara verilen yanıtlar emisyon datalan gibi toplama çıkarma ile olacak şeyler değil. Yani kantitatif bilgiler değil. Bu bilgilerin değerlendirilebilmesi için de çeşitli çalışmalar yapılıyor. Raporların içerisinden bazı bilgilerin çıkarılabilmesi için bazı semantik teknikler kullanılarak yapılan çalışmalar var. Nihayetinde 70’e yakın soruya verilmiş yanıtlardan bahsediyoruz. Her bir şirket için tek tek yanıtlara bakmak oldukça zor olabilir. Bu zorluklar nedeniyle KSP’nin geliştirdiği bir Karbon Saydamlık Liderlik İndeksi var. PricewaterhouseCoopers ile birlikte geliştirilmiş bir teknikle, sektörlerinde kendi alanlannda en iyi şirketleri verdiği yanıtları derecelendirerek yatırımcılara sunuyor. Yani “Dünyada iklim değişikliği risklerini en iyi yöneten şirketler kimlerdir?” sorusunun yanıtını verebilmek için böyle bir çalışma yapılmış.
Açıklamayı Reddedeni” Açıklayacağız!
Biz davet gönderdiklerimizden yanıt aldıklarımızla sene sonunda bir rapor hazırlayacağız. Ama bu davete icabet etmeyen şirketlerin de, davetimizi kabul etmediklerini açıklayacağız. Bir de davet gitmediği halde gönüllü olarak katılmak isteyen şirketler var. Onları da mutlaka raporumuza koyacağız. Raporumuzda şunlar olacak: Hangi şirketler hangi bilgilerini hangi ölçüde açıkladılar? Bu şirketlerden hangileri bu bilgileri bağımsız kuruluşlara denetlettirdiler? Yoksa bunlar sadece kendi iç bilgileri mi? Kimler reddetti? Kimler hiç yanıt vermedi? Kimler zorunlu olmadıkları halde gönüllü olarak bu işe kalkıştılar ve bilgilerini hesaplayıp paylaştılar.
Ekim 2010’da Açıklanacak
KSP sanırım 2010 Ekimi’nde açıklanacak. Şirketlerin bilgilerini paylaşmaları için Mayıs ayının sonuna kadar zamanlan var. Bu sürece hiç başlamamış şirketlerin bu kadar sürede sağlıklı sonuçlar sunabileceğini tahmin etmiyorum ama yatırımcılar açısından bu da önemli bir bilgi.
Bu raporlama her yıl tekrarlanacak ve zaman içinde daha iyi, daha net bilgiler ortaya çıkacak. Hesaplamalar netleşecek. Bilgiler daha kaliteli hale gelecek. Belki gelecek yıl sayıyı 100’e çıkaracağız. Belki şu sektörlerdeki en büyük 10 şirketi de projeye dahil ediyoruz diyeceğiz. Örneklem kapsamımızı, risklere göre her yıl değiştireceğiz. Seneye de su saydamlık projesini başlatmayı düşünüyoruz.