Hem dünyada hem de ülkemizde Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları doğrultusunda yeşil dönüşüme hız verilmesi gereken bir dönemde olduğumuzu vurgulayan İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD Türkiye) Yönetim Kurulu Başkanı Ediz Günsel, endişe verici bazı gelişmelere karşın yeni ekonomik modelin yapı taşlarının kurulduğunu belirtti. “Artık karbona dayalı eski ekonomik modele dönmek mümkün değil, çünkü sürdürülebilir değil” diye konuşan Günsel, ülkemiz özelinde ise en büyük zorlukların; sanayide ve yeşil dönüşümde Avrupa Birliği (AB) ile uyumu hızlandırma, finansmana erişimi artırma ve döngüsel ekonomiyi güçlendirme konularında öne çıktığını sözlerine ekledi.
Elif YAŞAR ÖZYÜREK
AB, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nı (SKA) uygulama taahhüdünü birçok kez yinelemiş olsa da parçalanmış ve çok kutuplu bir dünyada belirlenen hedeflere ulaşmada hâlâ önemli zorluklar var. Sizce ülkelerin ve özellikle Türkiye’nin önündeki en büyük zorluk ve en güçlü avantaj nedir?
Dünyada ve Türkiye’de Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları doğrultusunda yeşil dönüşüme hız verilmesi gereken bir dönemdeyiz. Ancak ne yazık ki küresel sürdürülebilirlik çabalarının geleceği için endişe verici gelişmelere tanıklık ediyoruz. ABD Başkanı Donald Trump’ın önceki başkanlık döneminde olduğu gibi, yeni dönemde de Paris İklim Anlaşması’ndan çekildiklerini bildirmesi, petrol ve doğalgaz üretimini en üst düzeye çıkaracak planlar yapması, hatta işi yeniden plastik pipet kullanımına geçilmesine yönelik kararname imzalamaya kadar götürmesi, kolektif işbirliğini sekteye uğratabilir.
Öte yandan yeşil dönüşüm başladı ve yeni ekonomik modelin yapı taşları da kuruldu. Açıkçası ABD’nin Paris Anlaşması’ndan çekilmesi bu dönüşümü bir dönem yavaşlatma ihtimali olsa da bence artık karbona dayalı eski ekonomik modele dönmek mümkün değil, çünkü sürdürülebilir değil. Günümüzde bu farkındalık oluştu. Kaldı ki yeşil dönüşümde öncü ve cesaretli adımlar atan Avrupa Birliği (AB), yeşil ekonomiye yatırım yapan Çin, kararlı bir şekilde bu yönde ilerliyor. ABD içinde de Trump’ın bu adımları konusunda bir birlikteliğin olmadığı açık. Bence yeşil dönüşüm yavaşlasa da yönü değişmeyecektir.
Türkiye özelinde en büyük zorluklar, sanayide ve yeşil dönüşümde AB ile uyumu hızlandırmak, finansmana erişimi artırmak ve döngüsel ekonomiyi güçlendirmek olarak öne çıkıyor. Bununla birlikte Türkiye’de yeşil enerji alanında güzel gelişmeler de yaşanıyor. Bu alana yapılan yatırımlar ve yenilenebilir enerjinin toplam üretimdeki payı artıyor. 2024 yılı itibarıyla rüzgar ve güneş enerjisi santrallarının elektrik üretimindeki payı %18,2’ye ulaşarak önemli bir artış gösterdi. Güneş ve rüzgar enerjisindeki kurulu gücümüzle Avrupa’da beşinci, dünyada 11’inci sıradayız. Ayrıca jeotermal enerji alanında büyük bir potansiyele sahibiz. Bu potansiyelin gelecek yıllarda başarılı şekilde değerlendirilmesiyle küresel ölçekte öncü ülkelerden biri olabiliriz.
Avrupa’da, SKA’ların uygulanmasını desteklemek amacıyla güncellenmiş bir veri tabanı ve analizler sunan 2025 Avrupa Sürdürülebilir Kalkınma Raporu’nun (ESDR 2025) en önemli çıktılarını genel bir çerçevede değerlendirebilir misiniz?
2025 Avrupa Sürdürülebilir Kalkınma Raporu’nu incelediğimde, SKA’ların ilerleme hızındaki yavaşlama en çok dikkatimi çeken noktalardan biri oldu. 2020-23 döneminde ilerleme, 2016-19’a kıyasla yarı yarıya azalmış durumda ve bu, sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşma konusunda ciddi bir risk oluşturuyor. Bence rapordaki en önemli verilerden biri, yalnızca gelişmekte olan ülkelerde değil, Batı ve Kuzey Avrupa gibi sürdürülebilirlik konusunda güçlü görülen bölgelerde dahi bazı alanlarda gerileme yaşanması. Özellikle sosyoekonomik hedeflerdeki düşüş, eşitsizliklerin derinleştiğine işaret ediyor ki bu da sürdürülebilir kalkınmanın yalnızca çevresel değil, toplumsal ve ekonomik boyutlarının da ne kadar kritik olduğunu gösteriyor. AB genelinde SKA puanı 72,8 olarak hesaplanmış, ancak ülkeler arasında büyük farklılıklar var. Bu durum, sürdürülebilirlik politikalarının her ülkede eşit şekilde uygulanmadığını ve bölgesel dinamiklerin belirleyici olduğunu ortaya koyuyor.
Genel olarak baktığımda, rapor sürdürülebilir kalkınma konusunda güçlü bir kararlılık olduğunu gösterse de ilerleme hızının yavaşlaması ve eşitsizliklerin devam etmesi, önümüzdeki yıllarda daha fazla çaba gerektireceğini açıkça ortaya koyuyor.
ESDR 2025, bu yıl 41 ülkeyi kapsıyor. Bu ülkeler arasında Türkiye’nin durumunu ele alır mısınız? Rapora göre ülkemiz hangi alanlarda ilerleme kaydetti ve hangi alanlarda daha fazla adım atılması gerekiyor?
Raporu Türkiye açısından değerlendirirsek, ülkemizin SKA skorunun bir önceki yıla göre artarak 59,1’e yükselmesini olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyorum. Ancak, 41 ülke arasında 34. sırada yer almamız, daha katetmemiz gereken önemli bir mesafe olduğunu gösteriyor. Öte yandan temiz enerji yatırımlarındaki olumlu gelişmeler, sürdürülebilir bir gelecek için umut verici. Bu yatırımların artırılması ve diğer alanlardaki eksikliklerin giderilmesi, Türkiye’nin SKA’lara ulaşma yolunda daha hızlı ilerlemesini sağlayacaktır.
Net sıfıra ulaşma hedefi bağlamında Türkiye’nin temiz enerji yatırımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye, İklim Yol Haritası ile 2053 Net Sıfır Hedefi’ni açıkladı ve bu kapsamda temel öncelikler arasında yenilenebilir enerjinin yer aldığını ortaya koydu. Dolayısıyla Türkiye’nin karbon nötr bir geleceğe doğru dönüşümünde enerji sektörünün kritik bir rol oynayacağını söyleyebiliriz.
Türkiye Yenilenebilir Enerji Programı ile önemli hedefler belirlenmiş durumda. Güneş ve rüzgarda mevcut 30 bin megavat olan kurulu gücün 2035 yılına kadar dört katına çıkması ve 80 milyar dolarlık yatırım alanı oluşturulması hedefleniyor. Aynı zamanda birincil enerjide yenilenebilir enerjinin payının %50’ye yükselmesi öngörülüyor. Şu anda ülkemiz toplam kurulu güç içerisinde yenilenebilir enerji payını %59’a yükseltmiş durumda. Belirlenen hedeflere ulaşılması halinde, ulusal çapta kullandığımız enerjinin yaklaşık %80’i karbonsuz hale gelebilir, bu da Türkiye’nin net sıfır hedefine ulaşması için bir dönüm noktası niteliğinde olacaktır.
Yenilenebilir enerjiye yönelik bu hedefler oldukça iddialı ama bir o kadar da mümkün olduğuna inanıyorum. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Başkanı Fatih Birol’un da belirttiği gibi, Türkiye yenilenebilir enerji alanında zaten Avrupa’nın ilk beş ülkesi arasında yer alıyor ve güneş, rüzgar ve jeotermalde hâlâ ciddi bir potansiyel barındırıyor. Ancak burada dikkat çekilmesi gereken nokta şu ki, enerji dönüşümünü yalnızca kapasite artışıyla değil, aynı zamanda şebeke altyapısının güçlendirilmesi, depolama teknolojilerine yatırım yapılması ve finansal teşvik mekanizmalarının geliştirilmesiyle de bir bütün olarak ele almak gerekiyor.
Dünya Bankası’nın Ocak 2025’te yayımladığı AB’nin Küresel Değer Zinciri Ekosisteminde Türkiye’nin Döngüsel Ekonomiye Geçişi başlıklı raporu, Türkiye’deki firmaların döngüsel ekonomi ilkelerine uyum sağlama süreçlerini, karşılaştıkları zorlukları ve yeşil dönüşümün sunduğu fırsatları ele alıyor. Rapora göre, Türkiye’nin geridönüşüm altyapısı AB’nin çevre düzenlemelerine uyum sağlamak için yetersiz. Yanı sıra kaynak kullanımı ve özellikle sanayi sektörünün AB ülkelerine kıyasla daha yüksek emisyon üretmesi bağlamında mevcut uyum eksikliği ülkemizi hangi risklerle karşı karşıya getiriyor?
Dünya Bankası’nın son raporu, ne yazık ki Türkiye’deki firmaların döngüsel ekonomi ilkelerine uyum sağlama sürecinde bazı zorluklarla karşılaştığını gösteriyor. Geridönüşüm altyapısının AB standartlarına tam olarak uyum sağlayacak seviyede olmaması, Türkiye’nin kaynak kullanımı ve emisyon seviyelerinin AB ülkelerine kıyasla daha yüksek olması sanayi sektörünün dönüşüm ihtiyacını net bir şekilde ortaya koyuyor.
Karbon emisyonlarının daha etkin izlenmesi ve azaltılması konusunda firmaların daha fazla adım atması gerekiyor. Aksi takdirde AB’nin getirdiği karbon düzenlemeleri nedeniyle, ihracat yapan şirketler rekabet avantajını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabilir. Rapor bize Türkiye’nin döngüsel ekonomiyi yalnızca bir çevre politikası olarak değil, aynı zamanda ekonomik büyümenin sürdürülebilirliği açısından da ele alması gerektiğini gösteriyor. Şunu da eklemek gerekiyor ki, bu raporun sonuçları önümüzdeki dönemde daha pozitif seyredebilir, çünkü Türkiye döngüsel ekonomi alanında yeni bir döneme giriyor. Geçtiğimiz günlerde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından Türkiye’nin Ulusal Döngüsel Ekonomi Stratejisi ve Eylem Planı yayımlandı. SKD Türkiye olarak biz de bunun parçası olan Döngüsel Ekonomiye Geçiş Potansiyelinin Değerlendirilmesi için Teknik Destek Projesi’nin (DEEP) konsorsiyum ortağı olarak projeye 36 ay boyunca destek verdik.
Eylem planı, sürdürülebilir kaynak yönetiminden yenilikçi iş modellerine kadar pek çok alanda yeni amaçlar ve eylem planları içeriyor. Özellikle ambalaj, inşaat, elektronik ve iletişim teknolojileri gibi bazı öncelikli sektörlerde, atık azaltımının hızlanmasına ağırlık verilmesi, teknolojik ürünlerin hızla atık olmasının önüne geçilmesi, dijital ürün pasaportu, tek kullanımlık plastiklere yönelik tedbirler, geridönüşümün teşvik edilmesi gibi konularda yol haritası sunuyor.
Türkiye’nin bu projeyle atacağı somut adımlarla yalnızca çevreyi değil, ülke ekonomisini de dönüştürebileceğine inanıyorum. Bunun yanında, Depozito Yönetim Sistemi’nin 2025 sonuna kadar ülke genelinde uygulanması gibi hedefler ve 2025-2027 dönemini kapsayan Orta Vadeli Programa da giren ve 2025 yılında yasalaşması beklenen İklim Kanunu’nun Türkiye’deki yeşil dönüşüm sürecini hızlandıracağını düşünüyorum.