İklim ve çevre sorunlarından kaynaklı kaygının insanın kaldırabileceği eşiğin üzerinde olduğunu belirten Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Barış Önen Ünsalver’e göre “Z kuşağı, önceki kuşaklara göre ekolojik sorunların ciddiyetinin daha fazla farkında, sorunları inkâr etmiyor ve bilimsel çözümler bekliyor.
RÖPORTAJ: Nefise Kahraman Doç. Dr. Barış Önen Ünsalver, Psikiyatri Uzmanı
Türkiye özelinde yaşanılan çevresel afetlerin yarattığı panik, korku, öfke, çaresizlik ve yas duygularını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ülkemizde en az 25 yıldır ekolojik sorunlar hakkında yazan, çizen, konuşan kişiler olmasına rağmen toplumun genelinin gündemine bu meselelerin yayılması son 3-4 yılı buldu. Çünkü artık ekolojik sorunlar felaketler olarak gündelik hayatımızda kendilerini görünür kılıyor. Bunların yanı sıra genel akım medyanın haberlerinin yarattığı güvensizlik insanların internet haberciliğine ve sosyal medya üzerinden her telefonu olanın haberci olduğu bir ortam oluşturdu. Gerçek gündeme ulaşabilince felaketten kilometrelerce uzakta evinin salonunda oturan kişi yangının, selin ortasına düşebiliyor. Pandemiden önce insanlar yurtiçi yurtdışı birçok yere seyahat edebiliyordu. Seyahat edemeseler bile internet dünyanın bir ucunu görüp bilebilmemizi sağlıyor. Dolayısıyla çoğumuz artık kendimizi Dünya vatandaşı gibi hissediyoruz. Bu yüzden sadece gezdiğimiz gördüğümüz yerler değil o yanan, sel basan, deprem yaşanan yerler evimizin bir parçası gibi. Bu bir yandan bizim evrimsel gelişimimizle uyumlu değil. Çünkü bu kadar çok şey için kaygı duymak, öfkelenmek, yas tutmak için yeterli kaynağımız yok. İnsanların sosyal ağ altyapısı en iyi tahminle 150 kişiyle ilişki kurup empati kurabilmek için gelişmiş, oysa biz binlerce insandan haberdar oluyoruz. Özetle bilgiye ulaşmanın kolaylaşması, bilimin ilerlemesi ve elbette gözümüzün önündeki somut değişiklikler sebebiyle hem şimdi olan felaketleri duygusal olarak kendi ailemizin-evimizin felaketi gibi algılamamıza neden oluyor hem de gelecekte yaşanabilecekleri de tahmin edebilmemizi sağlıyor. Tahmin ettiklerimizin bireysel gücümüzü kat kat aştığını gördüğümüzden çaresizlik ve panik hissediyoruz.
Sizce farklı kuşaklar iklim değişikliği sebebiyle değişen gündeme ne tür tepkiler gösteriyor?
0-18 yaş aralığında çocuk yetiştirmekte olanlar çocuklarının geleceği adına endişeleniyor ve bir kısmı aktivizme yönelerek çocukları adına çözüm üretmeye çabalıyor, çocuk doğurabilecek yaş grubunda olup ekolojik endişelerle çocuk doğurmamayı tercih edenlerin de sayısı az değil. Z kuşağı denilen ve iklim sorunlarıyla birebir uğraşmak zorunda kalacak kuşakta ise azımsanmayacak oranda kaygı olduğu görülüyor. Bu konuların daha detaylı ve doğru irdelenebilmesi için bir çocuk-ergen psikiyatrisi uzmanı görüşlerinin de önemli olduğuna inanıyorum. [su_pullquote align=”right”]“Z kuşağına bir kaygı ve dünyayı ya da daha belirgin olarak insanlığı ve çok sayıda türü gerçek anlamda kurtarma mirası kaldı. Bu mirası üstlenip üstlenmediklerini zaman gösterecek”[/su_pullquote]
Z kuşağının eğitim durumu ve bilgiye erişimi çevre sorunlarıyla mücadelede farklı bir tavır takınmalarına sebep oluyor. Sizce Z kuşağı özelinde eko-anksiyetenin seviyesi nedir ve onlar geleceğe nasıl bakıyor? Diğer kuşaklardan farklı olduğunu düşündüğünüz gözlemleriniz var mı?
Tüm dünyadan gelen verilere bakınca Z kuşağında eko-anksiyete yaşama oranlarının diğer kuşaklardan belirgin olarak daha fazla olduğu anlaşılıyor. Ancak, gündelik yaşantılarını etkileyecek düzeyde eko-anksiyete yaşayanların sayısına dair net bir bilgi yok. Önceki kuşaklara göre ekolojik sorunların ciddiyetinin daha fazla farkındalar, sorunları inkâr etmiyorlar, bilimsel çözümler bekliyorlar. Bazı gençler dünyadaki bu konunun lideri ve sembolü olan Greta Thunberg’in peşinden giderek belli Cuma günleri okul grevi yapıyorlar. Ancak bunlar çoğunlukla ailelerin ve okulların onay ve teşvikiyle mümkün oluyor. Pandemi öncesi ivme almış olan gelecek için Cuma günleri (Fridays for future) akımı, pandeminin özellikle Z kuşağının hayatını kısıtlamasıyla bir süreliğine durakladıysa da eylül-ekim aylarında eylem gerçekleştirdiler. Bu gençler yerel eylemler yapsalar da tüm dünyadaki bir ağın parçası olarak hareket ederek kendilerinden önceki kuşaklara göre daha işbirlikçi ve sınır tanımayan bir tutumdalar. Ekolojik sorunların çözümü zaten böyle bir sınırsızlık ve tüm dünyanın el ele vermesini gerektiriyor ve gençler bunu kavramış durumda.
Z kuşağına bir kaygı mirası kaldığını söyleyebilir miyiz? Bu sorumluluğu üstleniyorlar mı? Yoksa reddi mirasta mı bulunuyorlar sizce?
Evet Z kuşağına bir kaygı ve dünyayı ya da daha belirgin olarak insanlığı ve çok sayıda türü gerçek anlamda kurtarma mirası kaldı. Bu mirası üstlenip üstlenmediklerini zaman gösterecek. Çoğu genç ne yaş, ne konum, ne politik imkan ve ekonomik imkan yönünden ekolojik sorunlara müdahale edebilecek bir güçte değil. Yapabildikleri şey seslerini duyurmaya çalışmak ve ekolojik duyarlı davranışlar sergilemek.
Z kuşağının ne konularda desteğe ihtiyacı var? Bir uzman gözünden sizce onlara nasıl yardımcı olunabilir?
Z kuşağının ihtiyaç duyduğu şey ekolojik meselelerle ilgili karar alma konumlarındaki kişi ve kurumların gereken adımları tutarlı bir şekilde atması. Örneğin, karbon tüketimi sıfırlanacaksa sıfırlanması için 30 yıl sonrasına değil 1 -2 yıl sonrasına hedef koyulsun istiyorlar. Şirketlerin zarar etmeyi kabul edip geri adım attığını görmek istiyorlar. Hükümetlerin ekolojik sorunların takibini bırakmadığını görmek istiyorlar. Bu gençlerin endişeleri gerçekçi. Onları dinlemek ve haklarını teslim etmek lazım. [su_pullquote align=”right”]“Z kuşağının ihtiyaç duyduğu şey ekolojik meselelerle ilgili karar alma konumlarındaki kişi ve kurumların gereken adımları tutarlı bir şekilde atması. Örneğin, karbon tüketimi sıfırlanacaksa sıfırlanması için 30 yıl sonrasına değil, 1-2 yıl sonrasına hedef koyulsun istiyorlar. Şirketlerin zarar etmeyi kabul edip geri adım attığını görmek istiyorlar. Hükümetlerin ekolojik sorunların takibini bırakmadığını görmek istiyorlar”[/su_pullquote]
Onların beklentilerini nasıl karşılayabileceğimizin yollarını aramak lazım. Kendimiz bu konularda kaygılıysak tüm kaygımızı çocuğumuza boca etmemeliyiz. Biz başa çıkamazken onlar bütün bu yükün altında kalırlar. Dolayısıyla çevre için birileri bir şey yapacaksa bu gençlerin büyükleri. Öte yandan geri döndürülemez kayıplarla da yüzleşilmişse yas yaşamalarının da doğal olduğunu ve hayatın döngüsünün bir parçasının kayıplar olduğunu anlamalarında destek olabiliriz. Bütün çevresel felaketlere değil, bazılarına, hatta belki bir tanesine ve tercihen kendi yaşadıkları bölgede olana odaklanmalarını teşvik edebiliriz. Dayanışma ve işbirliğini öğrenmelerine yardımcı olabiliriz. Filipinlerde olan felaketler için Türkiye’de yaşayan 13 yaşında bir çocuk çözüm üretemez. Üretmek isterse bu dehşet bir kaygı yaşamasına sebep olur.