Güney Asya şu anda son on yılın en kötü muson mevsimiyle karşı karşıya: Hindistan, Bangladeş ve Nepal’de 17,5 milyon insan selden etkilendi. Zengin ülkelerin etki azaltma çabalarıyla bağlantılı bir kayıp ve hasar fonu; sel, Covid-19 ve ekonomik zorluk “fırtınasını” ele almak için yeni fonlar toplayabilir.
Haber: Zoha Shawoo
Çeviri: S. Sena Akkoç
Milyonlarca insanın evleri ve geçim kaynakları gasp ediliyor. Daha da kötüsü, bu seller Covid-19 salgınının ortasında meydana geliyor.
Bu birleşik krizlerin etkileri, yalnızca uyum ve risk azaltma stratejileriyle başa çıkılamayan iklim etkilerinin neden olduğu kaçınılmaz kayıp ve zararları gidermek için finansman ihtiyacını yeniden vurguluyor.
Finans, son altı ayda ‘yeşil iyileşme’ ve ‘daha iyi inşa etme’ kavramlarını ortaya koyan konuşmalarda hem iklim değişikliği hem de Covid-19 görüşmelerinde kilit bir unsur oldu. Bu bağlamlarda finans, kurtarma yatırımlarını karbon yoğun endüstrilerden daha çevreci olanlara yönlendirme ve iklim uyumlu yatırımları teşvik etme anlamına geldi.
Ancak bu tartışmalar, iklim değişikliğinin etkilerinin toplumun en yoksulları, yani aşırı hava olaylarının en şiddetli şekilde etkilediği insanlar tarafından hissedildiği gerçeğini görmezden geliyor.
Mevcut muson yağmurları, “daha iyi inşa etmek” için para yatırmanın yeterli olmadığını vurguluyor. Bunun yerine gelişmiş ülkeler, iklim etkilerinin bir sonucu olarak ülkelerin ve toplulukların halihazırda karşılaştıkları kayıp ve zararları gidermek için ek finansmanı harekete geçirmeli.
Muson mevsimi, salgın ve salgın sonucunda ortaya çıkan ekonomik yavaşlamanın birleşimi, Covid-19 pandemisinin selin etkilerini şiddetlendirdiği bir “fırtına” yaratıyor. Taşkınlar evleri yaşanamaz hale getirdikçe, insanlar “güvenli alanlara” akın etmek zorunda kalıyor. Bu da sosyal mesafeyi veya temel hijyen önlemlerini gözlemlemenin neredeyse imkansız olduğu bir durum.
Bu etkiler halkı her iki krize karşı daha savunmasız hale getirmekle kalmıyor; aynı zamanda mevcut eşitsizlikleri daha da kötüleştiriyor. Evlerin ve yerleşim yerlerinin tahrip edilmesi, virüsün gecekondu ve mülteci kampları gibi yoğun nüfuslu bölgelerde yayılma riskini artırıyor. İnsanlar, pandemi nedeniyle binlerce kişinin işini kaybettiği bir dönemde çalışmak ve aileleri için geçimini sağlamak için daha kötü durumda bırakılıyor.
Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu Genel Sekreteri Jagan Chapagain, Güney Asya’daki topluluklar “üçlü sel felaketi, koronavirüs ve bununla bağlantılı olarak geçim kaynakları ve işlerini kaybetmenin neden olduğu sosyoekonomik krizle boğuşuyorlar” diye uyarıyor.
Hindistan bunun bir örneği: En yüksek vakaya sahip olan üçüncü ülke ve sel baskınları onları evlerinden kaçmaya zorladığında daha fazla insan geçici barınaklara yığılırsa, virüs muhtemelen daha da yayılacak. Pakistan’da, Karaçi, ilk kayıtlardan bu yana ağustos ayında en yüksek miktarda yağmuru gördü. Bu da ülkede vakalar henüz kontrol altına alınmışken virüsün daha fazla yayılma riskini artırdı.
Sel baskınları, Covid-19 nedeniyle zaten aşırı yük altında olan sağlık kaynaklarına ve hastanelere olan talebi de artırıyor. Milyonlarca insan kapalı alanlarda ve geçici barınaklarda toplanarak yalnızca Covid-19’un değil, sivrisinek ve su kaynaklı hastalıkların da yayılması için ideal bir ortam yaratıyor. Hükümetler salgınla mücadelede kamu kaynaklarını harcamak zorunda oldukları için, sellerin ortasında dang humması ve sıtmanın yayılmasına karşı savaşmak için daha az paraları kaldı. Buna ek olarak birçok bölge kapalı kaldığı için salgın, yardım kuruluşlarının selden etkilenen bölgelere yiyecek, su ve tıbbi malzeme getirmesini zorlaştırıyor.
Bu etkiler, yalnızca birkaç ay önce aynı bölgede meydana gelen ve halihazırda var olan insani krizi derinleştiren Amphan Tropikal kasırgası ile meydana geldi. Kasırga ayrıca, Covid-19’un örtüşen felaketlerinden ve aşırı hava olaylarından en çok zarar görenlerin özellikle de siklonun tuzlu su bırakarak tarlaları tarıma elverişsiz hale getirdiği kırsal alanlardaki yoksul ve savunmasız topluluklar olduğunu ortaya koydu.
Bangladeş, Nepal veya Hindistan gibi ülkeler, Covid-19’un birleşik kayıpları ve zararları ile iklim etkileri için kendi “yeşil iyileşmesini” karşılayabilmeleri için mali desteğe ihtiyaçları var. Covid-19, dünyanın dört bir yanındaki toplulukları evsiz, işsiz ve sosyal güvenlik ağlarından yoksun bırakarak aynı zamanda iklim etkilerine uyum sağlama yeteneklerini de azalttı ve aşırı hava olaylarına karşı savunmasızlıklarını artırdı.
Dünya, kayıp ve hasarı ele almak için ek finansman olmadan daha iyi yeniden inşa etmeye yönelirken bu topluluklar geride kalacak.
Yine de sigorta planlarının ötesinde uluslararası iklim finansmanı, kayıp ve hasar için herhangi bir finansmanı büyük ölçüde dışladı. Bunun nedeni, gelişmiş ülkelerin BM iklim müzakerelerinde konuyla ilgili ilerlemeyi engellemiş olmaları: Herhangi bir sorumluluk ve tazminat talebinden kaçınmak için fosil yakıt çıkarımlarının iklim etkilerinin sorumluluğunu reddettiler.
Ancak sonuç olarak, kayıp ve hasarı ele alması beklenen mevcut mekanizma, finansmanı harekete geçirmede başarısız oldu. Ayrıca en az gelişmiş uluslara ve küçük ada devletlerine göre, bilgi toplamak, diyalog ve koordinasyonu teşvik etmekten sadece biraz fazlasını yaptı.
Ancak, bir sorumluluk yüklemeden de kayıp ve hasar finansmanını harekete geçirmenin yolları da araştırılmaya değer.
Örneğin gelişmiş ülkeler, BM iklim süreci içinde emisyon azaltma hedeflerini kaçırırlarsa ödeme yapmaya zorlayacak bir kayıp ve hasar fonu kurulabilir. Zengin ülkeler, gelişmekte olan ülkelerin halihazırda karşı karşıya olduğu zararları gidermek için başlangıçta küçük bir finansman sağlayabilir. Gelişmiş ülkeler Paris Anlaşması kapsamındaki etki azaltma taahhütlerini yerine getirmezlerse, finans zaman içinde ölçeklenebilir.
Böyle bir yaklaşım, gelişmekte olan ülkelere, geçmişte ilerlemeyi durduran olası siyasi sorumluluk sorunlarına girmeden hem acil hem de uzun vadeli destek sağlayacak.
Aynı zamanda gelişmiş ülkelerin itibar kazanmasına yardım edecek. Gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelerin ihtiyaçlarını karşılamak için yılda 100 milyar dolarlık iklim finansmanı seferber etmeyi taahhüt ettiler, ancak bugüne kadar bu hedefi karşılamaktan çok uzak oldular.
Zarar fonu oluşturmak, gelişmiş ülkelerin bu taahhüdü yerine getirme konusunda ciddi olduklarını gösterecek. Ayrıca, gelişmekte olan ülkelerle ticari ilişkilerin güçlendirilmesi gibi daha iyi uluslararası işbirliğine de yol açacağı tahmin ediliyor.
İklim değişimi etkilerinin hafifletilmesi ve adaptasyonu için mevcut finansmana ek olacak bu türden bir fon, ülkelere iklim kaynaklı afet sonrası iyileşme için fonlarını artırmaları ve çeşitlendirmeleri için güçlü bir sinyal gönderecek.
Kırılganlık ve iklim adaleti kavramları üzerine temel konuşmaları tetikleyecek ve afetlerin iklim değişikliğine atfedilmesini teşvik edecek. En önemlisi de gelişmiş ülkelerin iklim değişikliğinin halihazırda kaçınılmaz zararlara neden olduğu gerçeğinden dolayı sorumluluklarını kabul ettikleri sohbetler başlatacak.
Haberin aslına buradan ulaşabilirsiniz.