#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

“Kaynakların Doğru ve Adil Kullanımı ile SKA’lar Hayat Bulabilir”

Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı (UN SDSN) Türkiye Direktörü Dr. Tamer Atabarut ve Koordinatörü Bahar Özay, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın (SKA) işaret ettiği sorunların çözümünde ve ilerleme kaydedilmesinde mali anlamda küresel bir dayanışma ihtiyacı olduğunu belirtiyorlar. Dr. Atabarut ve Özay’a göre “Sağlanacak finansman mekanizmalarının herkes için kaliteli eğitimi, evrensel sağlık imkanını, temiz enerji ve sanayiyi, sürdürülebilir tarım ve arazi kullanımını, sürdürülebilir kentsel altyapıya ve dijital teknolojilere evrensel erişimi destekleyecek nitelikte olması önemli.”

RÖPORTAJ: Bulut BAGATIR
İklim krizi gibi bir sorunumuz var ki BM’nin belirlediği tüm hedeflere ulaşılmasını, kapsamı ve etkisi nedeniyle daha da zor hale getirmesi bekleniyor. Bunu da göz önüne alırsak 17 Amaç’a mevcut politikalar ve eylemler çerçevesinde küreselde ve yerelde 2030’a dek ulaşılabilmesi mümkün görünüyor mu?

Sorunuza yanıt vermeden önce derginizle ilgili bir paylaşımda bulunmayı istiyoruz. 2010’dan bu yana birçok zorluğun üstesinden gelerek disiplinli, kaliteli ve ahlaki bir duruş içinde uzun soluklu bir çalışmayı gerçekleştirmek ve sürdürmek oldukça zor. Bu çerçevede tarafsız ve güvenilir bir yayıncılık anlayışı ile küresel, ulusal ve yerel sürdürülebilirlik gündemini okuyucu ile buluşturan ve Türkiye’de sürdürülebilirlik kültürünün gelişmesine katkı sağlayan #ekoIQ’nun 100. sayısını tebrik ediyor ve başarılı çalışmalarınızın devamını diliyoruz.

SDSN olarak 2015’ten bu yana ülkelerin sürdürülebilirlik performanslarını yakından izlediğimiz SKA Raporumuzun 2021 bulguları ile bu soruya yanıt vermeyi isteriz: Raporda BM 2030 Gündemi için Küresel Amaçlar’daki ilerlemeyi SKA Endeksi ve Gösterge Tabloları ile izlemekteyiz. 2021 Raporu, 2015 yılında kabulünden bu yana SKA’da ilk kez 2020 yılında genel bir gerileme kaydedildiğini ortaya koyuyor. Dolayısıyla iklim krizinin yanı sıra COVID-19 pandemisi, yalnızca küresel bir sağlık acil durumu değil, aynı zamanda bir sürdürülebilir kalkınma krizi yaratmış ve SKA’larının gerçekleşmesine engel olmuş durumda. Amaçlarda yeniden ilerlemenin sağlanması için özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki finansman gereksinimi önemli bir sorun olarak ortaya çıkıyor. Amaçların işaret ettiği sorunların çözümünde ve ilerleme kaydedilmesinde mali anlamda küresel bir dayanışmayaz ihtiyaç duyuluyor. Gelişmiş ülkelerin ve çok taraflı kalkınma bankalarının bu konuda daha etkin çalışması gerekiyor. Sağlanacak finansman mekanizmalarının herkes için kaliteli eğitimi, evrensel sağlık imkanını, temiz enerji ve sanayiyi, sürdürülebilir tarım ve arazi kullanımını, sürdürülebilir kentsel altyapıya ve dijital teknolojilere evrensel erişimi destekleyecek nitelikte olması önemli. Kaynakların doğru kullanımı, ihtiyaç sahiplerine adil ulaşması, eğitim ve sağlık krizlerinin çözülmesi, Ar Ge ve inovasyon çalışmalarının hızlanması ve etkin işbirliği ile SKA’ların gerçekleşmesinin mümkün olacağına inanıyoruz.

COVID-19 gibi tüm hayatı durduran bir pandemi ile karşılaştık. Pandeminin sağlık krizinin yanında sürdürülebilir kalkınma krizine de neden olduğunu belirttiniz. Pandemi yavaş yavaş sona gelirken hep ifade edildiği gibi bu dönemden yeterince ders çıkarıldığını söyleyebilir miyiz? 

COVID-19 pandemisi insanlığa iklim krizinin küçük ve ani bir provasını yaşattı. Hayat bir anda herkes için durdu. Üretim ve bir kısım tüketim faaliyetlerinin askıya alınması İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşanan en büyük ekonomik krize neden oldu. Pandemi süreci, insanlığa yaşadığı sistemi sorgulatırken kurumlara ve bireylere “sürdürülebilir bir sisteme” ve “sürdürülebilir bir yaşama” sahip olmanın ekonomik ve hayati önemini hatırlattı. Zorda kalınınca yaşam tarzının değişebileceğini deneyimledik. Pandemi süresinde kaynakların etkin kullanımının önemi de anlaşıldı. Küresel ölçekte yaşanılan sağlık ve ekonomik kayıplar, yaşadığımız sistemin sürdürülebilir olması için ciddi bir reforma ihtiyacımız olduğunu ortaya koydu. Belki de yaşanan birçok trajedinin yanı sıra pandeminin faydası, tüm dünyada ülkelerin, kurumların ve bireylerin, sürdürülebilir ve sağlıklı bir dünya düzeni için daha etkin ve dayanışma içinde çalışmaları gerektiğini fark etmeleri oldu. Uluslararası birçok kurum sürdürülebilir bir dünya ve sürdürülebilir bir yaşam için yok etmek yerine doğayı iyileştirmek ve doğa ile barışmak gerektiğini daha fazla söylemeye, ayrıca çevresel, sosyal ve yönetişim değerlerine vurgu yapmaya başladı.

Pandeminin fark ettirdiği riskler ve tehditler, özellikle finans sektörü tarafından daha ciddi olarak değerlendirilmeye başlandı. İklim krizinin ülke ekonomileri için taşıdığı doğrudan ve dolaylı riskler; devletlerin maliye ve finans otoritelerinin, merkez bankalarının ve bankacılık- sigortacılık sektörlerinde faaliyet gösteren kurumların ve varlık yöneticilerinin giderek daha önemsediği bir konu haline geldi.

Dünyanın en büyük 500 varlık yöneticisi şirketlerinin fonları 100 trilyon doları aştı; yöneticilerin %88’inin “sürdürülebilir yatırım odağı” arttı. Pandemi iş modellerine bakış açısının değişmesine neden oldu. Pandemi ile birlikte SKA’ları temeline alan sürdürülebilir finans ve iş modelleri dile getirilmeye başlandı. Kurumların en uygun maliyetle finansman temin edebilmeleri için çevresel, sosyal ve yönetişimsel eksenlerde daha sürdürülebilir uygulamalar gerçekleştirmelerinin önemi benimsendi. Yaşadığımız sağlık krizinden ders çıkaran ülkelerin, şehirlerin, şirketlerin, STK’ların, akademi camiasının daha paylaşımcı hareket ettiklerini ve sürdürülebilirliğe dair çalışmaları hızlandırdıklarını görüyoruz.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) son raporuna göre zaman tükenirken finansman akışını güçlendirmek için acil müdahale gerekiyor. Lakin ülkeler söz verdikleri yılda 100 milyar dolarlık finansmanı dahi bir araya getiremedi. Sürdürülebilir kalkınma finansmanının küresel amaçlara ulaşmada halihazırdaki akışını nasıl değerlendiriyorsunuz?

SKA 2021 Raporumuz, ülkeler tarafından SKA’ların gerçekleşmesine yönelik yürütülen çalışmaların henüz istenilen seviyede olmadığını ortaya koyuyor. Rapor, pandemiden çıkışın yanı sıra iklim değişikliği ve biyolojik çeşitlilik krizi gibi küresel zorlukların aşılması için mali imkanların etkin kullanılması gerektiğine ve bunun için çok taraflı güçlü bir sistemin yapılanması gerektiğine dikkat çekiyor. Aslında bundan 13 yıl önce 2009 Kopenhag İklim Zirvesi’nde gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelere 2020’den itibaren iklim değişikliği ile mücadele için her yıl 100 milyar dolar vermeyi taahhüt etmişti. Ancak bu rakam 30 Mart 2022 itibarıyla hâlâ yalnızca 10,2 milyar dolar civarında. Pandemi, sağlıklı bir dünyada yaşamın sürdürülebilirliği için finansmanın önemini ortaya çıkardı. Finans sektöründe pandemi ile birlikte risk ve tehdit algısında bir değişiklik meydana geldi. İklim tehdidinden çok iklim değişikliğine bağlı doğrudan ve dolaylı ekonomik riskler, finans dünyasında faaliyet gösteren kurumların ve yatırımcıların önemsediği bir konu halini aldı. Yanı sıra Dünya Bankası ve Avrupa Merkez Bankası gibi büyük finans kuruluşları sürdürülebilir finans ve iklim değişikliğiyle mücadelede önemli kararlar aldı.

Dünya Bankası’nın 2020’de gerçekleştirdiği 21,4 milyar dolar finansman desteğinin içerisine karbonsuzlaştırma ve dayanıklılık gibi iklim konuları dahil oldu. Avrupa Merkez Bankası, 1 Ocak 2021 itibarıyla sürdürülebilirlik hedefleri doğrultusunda ihraç edilmiş tahvilleri teminat olarak kabul edeceğini ve bir iklim değişikliği merkezi kuracağını açıkladı. Özel sektörde de kaynakların iklim risklerini dikkate alan yatırımlara yönelme eğilimi gözlemleniyor. Dünyanın en büyük varlık yöneticisi Blackrock, iklim değişikliğinin yatırım stratejisinin merkezinde olacağını, gelirlerinin %25’inden fazlasını termal kömürden elde eden şirketlere yatırım yapmayacağını açıkladı. BNP Paribas’nın ve Norveç’in 1 trilyon dolar tutarındaki varlık fonunun da benzer açıklamaları oldu. Goldman Sachs, önümüzdeki 10 yılda sürdürülebilir finansman için 750 milyar dolar ayıracağını açıkladı. Bank of America düşük karbonlu, sürdürülebilir bir ekonomiye geçişi hızlandırmak için Çevresel İş Girişimi kapsamında 2030 yılına dek 1 trilyon doları harekete geçirme hedefini duyurdu. Banka 2019’da ilan ettiği 2030 yılına dek 300 milyar dolar tutarında sürdürülebilir yatırım hedefini 1,5 trilyon dolara yükseltti.

Dolayısıyla Yeşil İklim Fonu gibi mekanizmalar ile verilen sözler tutulamasa da Covid-19 ile birlikte birçok ülkede ekonomik dengelerin bozulmasıyla yatırımcılarda finansal getiriden ziyade toplumsal ve çevresel ihtiyaçları da dikkate alarak yatırım yapma eğilimi arttı. Kaynaklar, SKA’ları temeline alan, iklim risklerini gözeten sürdürülebilir finans ve iş modellerine yönelmeye başladı. Finans sektörü Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na erişebilmek için gerekli dönüşümü sağlayacak önemli bir aktör olarak ortaya çıktı.

Türkiye’de iklim eylemi Paris Anlaşması’nın onaylanması ve 2053 net sıfır hedefi planıyla bir ivme kazandı. Önümüzde İklim Kanunu, yeni NDC hazırlanması, 2053 net sıfır planının ayrıntılarının belirlenmesi gibi önemli bir iklim politikası yolculuğu bulunuyor. Bu yolculuğun arzu edilen bir şekilde sonlanması için neler yapılmalı?

Başarılı bir iklim eylemi, toplumun tüm kesimlerinin, devletin tüm organlarının, yani tüm paydaşların koordinasyon içinde çalışmasına bağlı. Bu çerçevede Türkiye’de iklim politikasına yön veren Bakanlık olarak Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın, aktörlere doğru ve yararlı bilgiler sağlaması, onların birikiminden yararlanması ve halkın farkındalığını artırmak için paydaşlar ile birlikte çalışması gerek. Türkiye’nin 2053 net sıfır hedefi ile uyumlu bir Ulusal Katkı Beyanı, mutlak azaltım hedefi ve kömürden çıkış takvimi belirlemesi gerekiyor. Ekonomi ve enerji politikalarının iklim krizinin önceliklerine göre değiştirilmesi için hep birlikte çalışmamız, kamuya yol göstermemiz ve destek olmamız lazım. STK’ların, yerel yönetimlerin, iş dünyasının, üniversitelerin bu süreçte etkin bir şekilde rol alması gerek. Türkiye’nin gündemi hızla yön değiştirebiliyor. Ancak kararlı bir tutum ile politikacılarımızın dikkatini iklim konusunun aciliyetine çekmemiz gerek. İklim Kanunu, Su Kanunu gibi yasaların, regülasyonların ve düzenlemelerin yapılmasını sağlamamız lazım.  Burada dikkat çekmek istediğimiz çok önemli bir nokta ise eğitim sistemimiz. Okul öncesinden başlayarak ilköğretim, ortaöğretim ve lise eğitim müfredatımızı 21. yüzyılın gereksinimlerine göre gözden geçirmemiz gerekiyor. Üniversitelerimizde sürdürülebilirlik konuları gerek eğitim gerek araştırma alanında ele alınmalı ve öğrencilere çözümün birer parçası olmaları için aktif rol verilmesi gerekiyor.

Yetişmekte olan genç nesillerin, ekonomik büyüme ile sosyal katılımcılığı ve çevresel sürdürülebilirliği bir arada yürütebilmeyi öğrenmesi; doğamıza zarar vermeden, sürdürülebilir kalkınmayı sağlayabilecek yaratıcı ve yenilikçi çözümleri çok erken yaşlarda düşünmeye başlaması toplumumuzun sağlıklı ve sürdürülebilir geleceği için büyük önem taşıyor. Doğa ve sürdürülebilirlik kavramlarını içselleştiren çocuklarımız ve gençlerimiz, yakın gelecekte, düşünceleri, buluşları ve uygulamaları ile Türkiye’nin iklim hedeflerini ve SKA’ları gerçekleştirmesine ve dünyanın sürdürülebilirliğine önemli bir katkı sunacaktır.  Dolayısıyla 30 yıl sonrasının vizyonunu çizerken 30 yıl içinde bu vizyonun ve politikaların uygulayıcıları ve yöneticileri olacak çocuklarımıza ve gençlerimize iklim ve sürdürülebilirlik sorunlarına çözüm üretebilecekleri bir bakış açısını kazandıracak bir eğitim ve girişimcilik ortamını sunmamız ve bu yöndeki çalışmaları desteklememiz gerekiyor.

Bireyler olarak artık kaybedecek vaktimizin olmadığını görerek gösteriş için tüketimi bırakmalı, planlı ekonomik büyümeme (degrowth -küçülme) gibi alternatif modelleri düşünmeliyiz. Kamuyu, yerel yönetimleri, özel sektörü, akademiyi ve sivil toplumu temiz ekonomiye geçilmesi ve düşük karbonlu bir geleceğin düzenlenmesi için gerekli politikaları oluşturmak üzere harekete geçirmemiz gerekiyor. Sorumlu yurttaşlar olarak kimseden bir görev tanımı beklemeden bireysel sürdürülebilirlik ve iklim eylem planımızı oluşturmamız ve kendi karbon ayakizimize sahip çıkmayı, dünyaya bıraktığımızı materyal ayakizimizi azaltmayı bir an önce öğrenmeliyiz.

UN SDSN Türkiye olarak önümüzdeki döneme dair nasıl projeler yürütmeyi planlıyorsunuz?

2014’ten bu yana UN SDSN Türkiye olarak SKA’ların ve Birleşmiş Milletler Gündem 2030 kavramının içeriği konusunda başta üniversiteler olmak üzere kamu, özel sektör ve sivil toplumda farkındalık yarattık. Pandemi nedeniyle birçok etkinliğimizi sanal ortama taşıdık. Yaşam boyu eğitime olan inancımızla yerel yönetimlere, özel sektöre, öğretmenlere, öğrencilere, ebeveynlere SKA’ları anlamaları ve bu amaçların işaret ettiği sorunlara çözüm üretebilmeleri için eğitimler veriyoruz. Bu bağlamda UNESCO, Ban Ki-moon Center gibi kurumlar ile işbirliğinde Global Schools gibi uygulamalarımız ile sürdürülebilir kalkınma eğitimini ilköğretim seviyesine kadar indirdik. Ulusal ve yerel ölçekte Bakanlıklar, Marmara Belediyeler Birliği, Belediyeler, UNESCO Türkiye Milli Komisyonu, WWF Türkiye, REC, 350 Türkiye, Örav, İMECE gibi çok çeşitli paydaşlar ile sıkı bir işbirliği içinde çalışıyoruz.

Kamu, akademi, özel sektör ve sivil toplum arasında stratejik işbirliklerinin geliştirilmesi çok önemli. Kurumların ve bireylerin “Meselelerimiz üzerinden çözüm üretme konusunda nasıl bir işbirliği mekanizması inşa edebiliriz?” sorusuna odaklanması lazım. Çözmemiz gereken sorunlarımıza,  teknolojik yetkinliklerimiz ile bir çözüm üretip bu alanda iş fırsatı yaratmayı düşünmeliyiz. O nedenle kamu, akademi, özel sektör ve sivil toplum arasında stratejik işbirliklerini tasarlıyor ve eğitim programları düzenliyoruz. Sosyal ve teknik inovasyonlara odaklanıyoruz zira dünyanın en iyi inovasyonları sorunun en çok olduğu bölgelerde ortaya çıkıyor ve Türkiye bu konuda oldukça şanslı bir ülke. Türkiye’nin bulunduğu ve içinde pek sorunu bulunduran coğrafyamızın ihtiyaçlarına uygun eğitimler ve projeler tasarlıyoruz.

Bu çerçevede kamu kurumları, özel sektör, yerel yönetimler, STK’lar ve akademik camia ile dayanışma içinde; Paris Anlaşması hedefleri, Avrupa Yeşil Mutabakatı ve Türkiye’nin Yeşil Mutabakat Eylem Planı ile uyumlu; sürdürülebilir finans, sürdürülebilir tarım, su kaynaklarının etkin korunması, sürdürülebilir turizm, sanayide yeşil dönüşüm, sürdürülebilir kalkınma için eğitim gibi konularda stratejiler ve projeler geliştiriyoruz, yeşil ekonomik dönüşüm danışmanlığı yapıyoruz. Sürdürülebilir ve dirençli bir gelecek için Dayanışma Çağı olarak adlandırabileceğimiz bu dönemde geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarımıza ve onları yetiştiren değerli öğretmenlerimize yönelik eğitimler düzenliyoruz. Ekim ayında dördüncüsünü düzenleyeceğimiz Kurumsal Sürdürülebilirlik ve Sorumluluk Zirvesi ile paydaşları bir araya getirirken örnek olacak projelerin uygulamacıları tarafından paylaşılmasını sağlama fırsatı yaratıyoruz. Son olarak SKA’ların 17’.si olan Amaçlar için Ortaklıklar’a dikkat çekerek sürdürülebilir bir gelecek ve yaşanabilir bir dünya için tüm paydaşları bir an önce harekete geçmeye davet ediyoruz. 

EkoIQ Editör