Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de pestisit kullanımının arttığını ve bunun büyük bir sorun olduğunu belirten Yurttaşlık Derneği Proje Sorumlusu Yaşar Kanbur, Kaz Dağları ve Edremit Körfezi havzasında, tarımsal üretim alanlarında plastik kirliliğinin azaltılması amacıyla hayata geçen Daha Çok Sorumluluk Daha Az Plastik Projesi’ni anlattı.
Yazı: Elif YAŞAR ÖZYÜREK
Yurttaşlık Derneği, “Daha Çok Sorumluluk Daha Az Plastik Projesi” ile Kaz Dağları ve Edremit Körfezi havzasında, tarımsal üretim alanlarında plastik kirliliğinin azaltılması için çalışıyor. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın Küresel Çevre Fonu Küçük Destek Programı (UNDP-GEF/SGP) tarafından desteklenen çalışma ile tarımsal üretimde kullanılan pestisit ambalajı ve bunun gibi plastik kirliliği meselesinin insan sağlığı ve ekolojik açıdan güvenli, etkili, katılımcı ve sürdürülebilir bir yönetim modeliyle çözülmesine yönelik bir diyalog süreci için elverişli bir zemin oluşturulması hedefleniyor. Yurttaşlık Derneği Proje Sorumlusu Yaşar Kanbur ile projenin detaylarını konuştuk.
Tarımsal üretimde kullanılan boş pestisit ambalajlarının doğaya terk edilmesi ülkemiz ve “Daha Çok Sorumluluk Daha Az Plastik Projesi” özelinde Kaz Dağları ve Edremit Körfezi için nasıl bir tehdit oluşturuyor?
Pestisit dediğimiz bitki koruma ürünleri, yani zehirli kimyasallar ve bunların plastikleri dünya genelinde bir sorun ve bu sorun giderek artıyor. Çünkü dünyada olduğu gibi Türkiye’de de pestisit kullanımı hızla artıyor. “Pestisitlerin zararları nedir?” diye soracak olursak… Pestisitler, yediğimiz-içtiğimiz tüm gıdalarda, özellikle meyve ve sebzelerde birtakım kalıntılara yol açıyor ve bu kalıntılar, hem tüketirken hem havadan hem sudan hem de topraktan canlıların bünyesine geçiyor. Pestisitler, hemen, birdenbire öldürücü etkide bulunmasa dahi birikim yaparak ciddi hastalıklara neden oluyor. Yalnızca insan sağlığı açısından değil, aynı zamanda hayvanlardan bitkilere kadar bütün canlıların zehirlenmesine yol açıyor. Suyu ve havayı zehirliyor, toprağı daha verimsiz hale getiriyor. Pestisit kullanılan bir havzada pestisitin 100 kilometre kadar gidebildiği ölçülmüş.
Bununla birlikte son zamanlarda denizlerde, hatta okyanuslarda büyük ölçüde mikroplastik kirliliği olduğunu görüyoruz. Balıkların, kuşların midelerinden insan beynine kadar giden bir plastik kirliliğinden söz ediyoruz. Plastiklerin kendi başına zehirli olması bir yana bunların bir yandan da “tehlikeli atık” sınıfında olan pestisit kaplarından oluştuğunu düşünürsek karşımızda ne kadar büyük bir tehlike olduğunu daha iyi anlayabiliriz.
Pestisitin zararları konusunda son yıllarda özellikle Buğday Derneği’nin yaptığı çok değerli çalışmalar var. En son Heinrich Böll Stiftung Derneği ile birlikte Dr. Bülent Şık’ın açıkladığı Pestisit Atlası da bu konudaki tehlikelere dikkat çekiyor. Pestisitler içine konuldukları kaplarla, plastiklerle etkileşime giriyor. Biz buna teknik olarak kontamine olmak (bulaşmak) adını veriyoruz. Yani pestisitin içinde bulunduğu maddelerin bir kısmı plastikte kalıyor. Pestisitleri kullanarak her türlü zehri almakla birlikte onun plastik atıklarını doğaya bıraktığınız ya da yaktığınız zaman bir kez daha her şeyin zehirlenmesine yol açıyorsunuz. Özellikle Çanakkale ve Balıkesir gibi gıda üretiminin yoğun olduğu yerlerde, ilk beşte olmasa bile, çok yoğun pestisit kullanımı var. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Çanakkale’de yaklaşık 1.788 ton, Balıkesir’de 844 ton pestisit kullanıldığına işaret ediyor. Çanakkale İl Tarım ve Orman Müdürlüğü’nün hesaplarına göre Çanakkale’de sadece bir yılda 3 milyon 650 bin adet zirai ilaç ambalajı atığı oluşuyor. Ambalajların toplam ağırlığı ise 180 ton. Bunlar hem üreticilerin hem tüketicilerin hem de doğanın çok ciddi zarar görmesine yol açıyor.
Projenize nasıl başladınız ve nasıl bir sistem planlanıyor?
Çalışmamıza başlarken Kaz Dağları bölgesinden; Çanakkale’den Ayvalık’a kadar olan bölgede 600 kadar üretici, zirai ilaç bayisi ve ziraat odaları gibi yetkili kişilerle görüşmeler yaptık. Üreticilerin bir kısmı Çanakkale’de, pestisit atıklarını konteynerde toplamak üzere 2017 yılından bu yana uygulanan bir sistemin içerisinde yer alıyordu.
Bayramiç Barajı’nda çok büyük bir kirliliğin görülmesi üzerine Tarım İl Müdürlüğü, İl Özel İdaresi ve yöredeki belediyeler ile birlikte köylere yalnızca pestisit plastiklerini toplamak üzere bir konteyner sistemi kurulmuş. Şu anda Merkez, Bayramiç, Ezine ve Eceabat ilçelerinde 300’e yakın pestisit toplama konteyneri bulunuyor. Burada toplanan pestisit atıkları geçici bir merkezde toplanıyor ve özel bir firmada yakarak bertaraf etme yoluna gidiliyor. Tabii, bu yolla pestisitleri havaya veriyorsunuz. Bizim incelediğimiz kadarıyla şu anda atıkların toplanmasında bütün çabalara karşın ciddi sorunlar bulunuyor.
Şimdilerde var olan sistemin daha da yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalar hız kazandı. Öte yandan dünyaya baktığınızda Yunanistan’a kadar “Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu” diye bir sistemle bu atıkları toplama etkinliğinin sürdürüldüğünü görüyoruz. Dünyada 56 çeşit kadar konteyner toplama sistemi var. Bütün Avrupa ülkelerinde eksiksiz bir toplama sistemi kurulu. Brezilya’da da böyle bir sistem var ama bizim ülkemizden itibaren doğuya doğru gittikçe henüz kurulmuş bir sistem ne yazık ki yok. Toplama sistemleri Fransa’da 20 yıl önce başlamış. Süreç içerisinde çeşitli deneyimlerin ardından “geri kazanım” anlayışına kadar gelmişler. Bugün, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) konuya son derece hassas yaklaşıyor. Avrupa’da yalnızca pestisit atıklarını değil, tarımda kullanılan tüm plastikleri %90 oranında toplamayı başarıyorlar.
Avrupa’da bazıları aynı zamanda gıda ve tohum tekeli de olan pestisit firmalarını CropLife denilen bir birliğe dahil etmişler ve pestisit atıklarını toplama işini büyük pestisit tekelleri kanalıyla yapıyorlar. Örneğin Fransa’da bu sistemin adı ADIVALOR (Tarımsal Atıkların Geri Dönüştürülmesi için Çiftçiler, Distribütörler, Endüstriyel Üreticiler). ADIVALOR’un sermayesinin %60’ı pestisit tekellerinden karşılanıyor. Sermayenin %30’u bayilerden, %10 civarı ise büyük çiftçi üreticilerinden. Bu sisteme, “Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu” deniyor.
Yaklaşık dört yıldır, geri kazanım üzerine kurulu bu toplama sistemini çalışma bölgemiz olan havzaya nasıl uyarlayıp yaygınlaştırabiliriz diye uğraşıyoruz. Bu çalışmaya havzadaki sivil toplum kuruluşları ve üreticilerle yaptığımız toplantılar sonucunda odaklandık ve halihazırda yöredeki sivil toplum kuruluşları, üretici kooperatifleri ve belediyelerle birlikte yürütüyoruz. Çanakkale’deki konteynerle toplama ve yakma sisteminin devamında 2019, 2020, 2021 yıllarında aynı sistemi valilikler, tarım il müdürlüğü ve il özel idaresi üzerinden Denizli ve Muğla illeri uygulamaya başladı. Ama dediğim gibi, tümü bertaraf ve yakma üzerine devam ediyor. Bu arada 2021 ve 2022’de Antalya Büyükşehir Belediyesi ve İzmir Büyükşehir Belediyesi olmak üzere iki büyükşehir belediyesi, belediyeler üzerinden pestisit atıklarını toplamaya başladılar. Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin uygulaması iki nedenle çok önemli: Sistemi uygulamadan önce bir Çevre Kurulu kurarak il ölçeğinde valilikten en küçük STK’ya, mühendis odalarına kadar bir araya getirmişler. O idare üzerinden de çalışmayı yürütüyorlar. Kurul yoluyla Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile bir protokol imzalayarak tehlikeli atıkları dönüştürme yetkisini de almışlar. Konteynerleri yazılım yaptırarak akıllı hale getirmeleri ise projenin önemli olan diğer yanı. QR kod üzerinden pestisit atıkların okumasını yapan bir konteyner sistemi oluşturulmuş.
İzmir ve Antalya’nın uygulamalarında küçük ödüller var. Örneğin Antalya’da kayıt olan çiftçilere kredi kartı gibi bir çiftçi kartı veriyorlar ve atık attığınız zaman kartınıza ödül yükleniyor. İzmir’de de getirdiğiniz atık kadar solucan gübresi alıyorsunuz. Geçen ay Balıkesir Büyükşehir Belediyesi, Gönen’de benzer bir uygulamaya başladı ve 500 kg plastik getirene kuzu veriyorlar. Ankara Büyükşehir Belediyesi ise tarımda kullanılan plastik atık üzerine başlattığı proje ile örneğin, getirdiğiniz damla sulama borusunun eskisi kadar yenisini veriyor. Tarım Bakanlığı’nın FAO ile birlikte Silifke’de bir pilot uygulaması da başladı. Özetle, ülkemizde bu tip uygulamaların hızla yaygınlık kazandığını görüyoruz.
Daha Çok Sorumluluk Daha Az Plastik Projesi’nin kamu, çiftçi ve üretici örgütlerinin yanı sıra STK’ları bir araya getirmesi nasıl bir farkındalık yarattı? Kalıcı işbirlikleri yolunda kazanımlar neler oldu?
Proje dahilinde şöyle bir şey yaptık: Sadece tarım il müdürlüğünü değil, tarım il müdürlüğünün yanında belediyeleri, belediyelerin yanında üretici kooperatiflerini, onların da yanında zirai ilaç üreticileri ile zirai ilaç bayilerini bir araya getirdik. Dünyadaki uygulamaları göstererek sorunu ancak birlikte çözebileceğimizi söyledik. Aksi takdirde tek bir kurumun üzerinden sistemin yürümesi mümkün değil. Bunun için herkes elini taşın altına koyacak ve bugün ya da sonra bu zararı karşılayacak. Gömeç Belediyesi ile yörenin en büyük zeytin üreticisi olan Kozaklı Tarım arasında bir mutabakat imzalandı ve önümüzdeki aylardan itibaren de yasal prosedürlerin tamamlanıp sistemin tüm Edremit Körfezi’nde yaygınlaştırılması hedefleniyor. Biz de Yurttaşlık Derneği olarak herhangi bir konuda ilgili tarafları yurttaşlarla bir araya getirme, stratejik işbirliği oluşturmada bir zemin olabilme rolünü üstleniyoruz. Taraflar arasında bir ağ oluşturarak ağın dayanıklılığını sağlamaya çalışıyoruz.