#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Kentlerde Kapsayıcı, Güvenli ve Sürdürülebilir Kalkınma

Birleşmiş Milletler 1976’da başlattığı HABİTAT toplantılarıyla iyi planlanmış, iyi yönetilen, iyi hizmet götürülen ve istihdam olanakları sunan kentler yolunda adımların atılması için dünyanın dört bir yanından kent sakinlerini sivil toplum, kamu, özel sektör ve yerel yönetim temsilcilerini bir araya getiriyor. İlki Vancouver’da, ikincisi İstanbul’da gerçekleştirilen toplantıların üçüncüsü Ekim ayında Quito’da yapıldı. EKOIQ Yerel Yönetimler Editörü Sibel Bülay, HABİTAT III izlenimlerini ve kentler için yeni yönetişim modelinin olmazsa olmazlarını EKOIQ okurları için kaleme aldı.

1976’da başlayan Birleşmiş Milletler (BM) HABİTAT top­lantılarının amacı iyi planlan­mış, iyi yönetilen, barınma ve diğer belediye hizmetlerinin karşılandığı, herkese iş imkanı sunan kentler. 20 yılda bir BM’ye üye ülkeler toplanıp kentlerin durumunu değerlendiri­yor, gelecek için vizyon belirliyor. Bu yıl üçüncüsü yapılan toplantının süreci de Eylül 2014’te başladı.
İki yıl boyunca dünyanın her kö­şesinden halk, sivil toplum, özel sektör, akademisyenler, ulusal ve uluslararası kurumlar çalışmalara katıldı. Milyonlarca kişi konu odaklı forumlarda, bölgesel toplantılarda, ulusal forumlarda ve internet üze­rinden iki konuyu tartıştı: Kentsel sorunlarımız nedir? Nasıl bir kentte yaşamak istiyoruz? Bu süreç sonun­da ortaya çıkan belge, HABITAT III Yeni Kent Gündemi, bugüne dek en geniş katılım ile hazırlanmış oldu.

1976 Vancouver: HABİTAT I
1960’larda kentlerin nüfusu hız­la artmaya başladı. Bunun başlı­ca nedeni kırsalda yoksulluk, kentlerdeyse iş imkanlarının olmasıydı. Plansız ve hızlı kentleşme sonucu gece­kondu mahalleleri oluştu; çarpık kentleşme ve düşük yaşam kalitesi sorunları artmaya başladı. Sorunları tek başlarına çözmeye çalı­şanlar başarısızlıkla karşılaşınca BM çatısı altında bir araya gelip çö­züm arayışına girdiler. İlk BM İnsan Yerleşimleri Konferansı 1976’da Vancouver’da yapıldı. BM üyesi ülkeler hızlı kentleşmenin yarattı­ğı sorunları, deneyimleri paylaştı. 1976’da dünya nüfusunun %38’i kentlerde yaşıyordu…

Konferansın temel çıktıları ise şun­lar oldu:

  •  Konut ve kentleşme konularının evrensel sorunlar olduğu teyit edildi.
  •  BM İnsan Yerleşim­leri Merkezi kuruldu. Merkezin ismi daha sonra UN HABİTAT olarak değiştirildi. Mer­kezin amacı şöyle tarif ediliyordu: “İnsan yerle­şimleri faaliyetlerinin eşgüdümü­nü sağlamak, sürdürülebilir insan yerleşimleri ve iskân programları konularında bilgi alışverişi sunmak ve kentlerde karşılaşılan sorunların çözümü yolunda ülkelere teknik yardım ve finansman desteği sağla­maktır.”
  •  Vancouver İnsan Yerleşimleri Bil­dirgesi ve Vancouver Yol Haritası, BM ülkeleri tarafından kabul edildi: “Ulusal ve uluslararası düzeyler­de harekete geçilmezse eşitliksiz ve adaletsiz ekonomik büyüme ve kontrolsüz kentleşme sonucu kabul edilemez nitelikte insan yerleşimle­ri gelişecek. Yapılacak ilk iş cesur, etkili insan yerleşimi ve mekansal planlama politikalarının benimsen­mesidir.” (habitat.igc.org/vancou­ver/van-decl.htm)

1996 İstanbul: HABİTAT II
HABİTAT II’de iki önemli gelişme oldu. Sürdürülebilir kalkınma ko­nusu 1992’de Rio de Janeiro’da yapılan BM Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda uluslararası günde­me resmen girdi. Dört yıl sonra da HABİTAT II Konferansı’nın günde­mine sürdürülebilir kentler olarak entegre edildi (Rio Konferansı’ndan Dünya Zirvesi, İstanbul konferan­sından da Kent Zirvesi olarak bah­sedilir). Diğer gelişme HABİTAT II Konferansı’nın yerel yönetimler ve sivil topluma açılmış olmasıy­dı. Konferans öncesi ülke delegas­yonlarına yerel yöneticilerin dahil edilmesi çağrısı gitti. Oylamaya ka­tılamamakla beraber bu gruplar ön hazırlık toplantılarına, konferans müzakerelerine, komite toplantıları­na katıldılar.
Dahası, konferans başkanı toplantı kurallarını askıya alarak sivil toplu­mun da katılımını sağladı. Böylece devlet dışı katılımcılardan oluşan iki komite konferansta yer aldı, görüş­lerini paylaştı. Sadece ülke delegas­yonlarının katıldığı BM konferans­larının yeni paydaşlara açılması, sürdürülebilirliğin gelişmesi ve yay­gınlaşması açısından çok önemliydi. 1996’da dünya nüfusunun %45’i  kentlerde yaşıyordu…

Bu konferansın temel çıktılarıysa şöyle oldu:

  •  Kentleşme konusu uluslararası kalkınma gündeminin merkezine oturdu.
  •  Sürdürülebilir kentler kavramı gündeme yerleşti.
  •  İnsan Yerleşimleri İstanbul Bil­dirgesi ve HABİTAT Gündemi BM ülkeleri tarafından kabul edildi. HA­BİTAT Gündemi “herkese konut ve yeterli barınak” ve “sürdürülebilir kentler” hedeflerinin gerçekleşmesi için küresel yol haritası düzenlen­di. (www.toki.gov.tr/habitat/doku­manlar/habitatgundemi.doc)

2016 Quito: HABİTAT III
İki yıl boyunca milyonlarca kişinin belirlediği Yeni Kent Gündemi yüz­lerce oturumda 30 bin kişinin katıl­dığı toplantıda dört gün boyunca konuşuldu. Ve sonunda BM üyesi ülkeler tarafından oybirliğiyle ka­bul edildi. Bu yıl HABITAT III için Quito’da toplandığımızda dünya nüfusunun %55’i kentlerde yaşıyor­du…
İnsanlar “Tesadüfler sonucu değil, tasarladığımız dünyada yaşamak istiyoruz” diyor. Kentlerde merkezi değil yerel yönetişim istiyorlar ve bunun katılımcı demokrasi olmasını talep ediyorlar. Eşitsizliği ve yok­sulluğu ortadan kaldıran, doğayla uyum içinde sürdürülebilir ve kap­sayıcı kalkınma; insan haysiyetine yakışır konutlarda, karma mahal­lelerde eşitlik, birlik ve beraberlik içinde yaşamak istiyorlar. Bunun için de 21.yüzyıl kentlerinin plan­lamasını, finansmanını, yönetimini ve gelişimini yeniden düzenlemek gerekiyor.

Kentlerde Durum
Kentler ekonomik hareketliliğin ve kalkınmanın merkezi. Üretim, ino­vasyon ve ticaret merkezleri; istih­dam ve eğitim olanakları kentlerde. Gelirler artıyor ama kentlerde gelir dağılımındaki eşitsizlik ulusal orta­lamaların üstünde. Eşitsizlik de her yıl artıyor. Yaşam kalitesi yükseliyor ama ezici yoksulluk, gecekondu ma­halleleri hâlâ kent yaşamının gerçe­ği. Kentlerde sosyo-kültürel yaşam renkleniyor ama herkes bu etkinlik­lerden yararlanamıyor.
Kentler büyüdükçe doğal kaynak­lar ve çevre yok ediliyor. Planlama konusunda yerel yönetimlerin kapa­sitesi yetersiz. İklim değişikliği be­raberinde sağlık sorunları ve artan afet risklerini getiriyor. Ve afetler çoğunlukla yoksul kesimi vuruyor. Kamu hizmetleri artıyor ama hiz­met dağılımı eşit değil. Hem nüfus hem de hizmet beklentisi artıyor ama belediyelerin finansman kay­nakları yetersiz. Ve tabii savaşla­rın, gelir dağılımındaki eşitsizliğin tetiklediği mülteci krizi, kentlerin maddi olanaklarını ve sosyal yaşan­tıyı zorluyor. 1976’da Vancouver’da öngörülen “eşitsizlik, adaletsiz eko­nomik büyüme ve kontrolsüz kent­leşme” sorunları 40 yıldır çözüleme­diği gibi, inadına daha da büyümüş olarak karşımızda duruyor.

Yönetişim
2009’da dünyada kentlerde yaşa­yanların sayısı taşrada yaşayanla­rın sayısını geçti. Artık çoğunluk kentlerde yaşıyor ve 2050’ye kadar kent nüfusu artmaya devam ede­cek. Kentler nüfus artışıyla beraber büyüyor, yayılıyor. Sorunlar çoğa­lıyor, büyüyor ve daha karmaşık hale geliyor. Vatandaşın hizmet beklentisi artıyor. Ve bunların kar­şısında yerel yönetimler yetersiz kalıyor. Yerel yönetimlerin bu so­rumlulukları yüklenebilmesi için maddi kaynak ve teknik bilgi ile güçlendirilmeleri gerek. Merkezi hükümet ve yerel yönetimler ara­sındaki bütçe dağılımı, yerelde ar­tan sorumluluğu karşılamıyor. Bü­tün bunlar için yeni bir yönetişim modeli gerekli. 21. yüzyıl kentleri, 20. yüzyıl modeli ile yönetilemiyor. Nitekim HABİTAT III toplantısında yerel yönetimlerde kapasite geliş­tirme ve yönetişim konusu farklı oturumların gündemindeydi ve sık sık dile getirildi.
Yeni yönetişim modelinde iki unsur ön planda: Yerellik ve katılımcı de­mokrasi. Yerelin önemi insanların günlük yaşamını etkileyen konu­ların çoğunlukla yerel yönetimin sorumluluğunda olmasından kay­naklanıyor. İçme suyu, kanalizas­yon, elektrik, atıklar, okula/işe/ alışverişe nasıl ve kaça gidileceği; sosyal yardımlaşma ve sağlık hiz­metleri; parkların düzenlenmesi, ba­kımı; kent planlaması; çevre sağlığı ve temizliği; zabıta, itfaiye, acil yar­dım, kurtarma ve ambulans; trafik düzenlemesi; defin ve mezarlıklar ve daha nice hizmetler… Bugün par­lamentoda bir mahalledeki dolmuş ücretlerinin tartışılması beklenmez. Merkezi hükümetin görevi bu değil. Bu konunun tartışılacağı yer muh­tarlıktır, belediye meclisinin ulaşım komitesidir, UKOME’dir. Ama Par­lamento değildir.
Piramidin tepesinde oturan, her şeye hakim, tüm kararları veren merkezi yönetim modeli geçerliliği­ni yitiriyor. Yeni yönetişim modeli yerel yönetimlerin merkezi hükü­metle ortaklığı, işbirliği üzerine kurulu. İstanbul Büyükşehir Bele­diye Başkanı Kadir Topbaş Ekim’de UCLG Yerel ve Bölgesel Liderler Zirvesi’nde “Yerel yönetimler ola­rak hükümetlere paydaş olmak, çözüm ortağı olmak istiyoruz” de­mişti. Ekim’de Yaşanabilir Kentler Sempozyumu’nda Sakarya Büyük­şehir Belediye Başkanı Zeki Toçoğ­lu da yerel belediyelerde hakim olan merkeziyetçi yönetim anlayışının sı­kıntılarından bahsetmişti.
Ekonomide olduğu gibi siyasette de eşitsizlik var. Ve siyasi eşitsizliğin olduğu yerde kalkınma kapsayıcı olamaz. Bu nedenle yeni yönetişim modeli katılımcı demokrasi üzerine kurulu. Sivil toplum, vatandaş, özel sektör, akademisyenler… Paydaşla­rın tümünün katılımı önemli. Hepsi kendi geleceğini yönlendirecek, ya­şamını biçimlendirecek kararlarda söz sahibi olmak istiyor. Paydaşların katılımı, ihtiyaçların ve beklentilerin iyi anlaşılmasını sağlıyor. Verilen hizmet yerini buluyor, memnuniyet ve yerelin başarısı artıyor. Katılımcı yönetişim doğal olarak daha şeffaf ve güvenilir oluyor. Katılım olunca denetim de oluyor.
Katılımcı yönetişimin başarılı olma­sı için kurumsallaşması; bunun için de yasal ve finansal altyapı gerek. Tabii paydaşların da bu konuda bilgili olması önemli. Örneğin ka­rarların konsensüs ile alınması bi­zim toplum için yabancı bir kavram olduğundan konsensüs konusunda eğitim verilmesi katılımcılığın başa­rısı açısından önemli. Akademisyen­ ler kurumların oluşturulmasını, bu konuda çalışacak gönüllülerin eği­tilmesini destekleyebilir. Özel sek­tör de teknik bilgi ve kaynaklarıyla yerel yönetimlere destek verebilir. Sonuç olarak katılım sayesinde ye­rel hizmetler çok daha verimli ve etkili oluyor.

Kapsayıcı ve Sürdürülebilir Kalkınma
Kentlerde iş ve eğitim olanakları çok ama herkes bu olanaklardan eşit olarak yararlanamadığından varlık içinde yokluk yaşanıyor; eşit­sizlik artıyor. Kentlerin %75’inde gelir dağılımındaki eşitsizlik artışta. TÜİK’in 2012’de yaptığı Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması’na göre Türkiye’de en zengin %20, toplam gelirin %47’sini alırken, en fakir %20 gelirden sadece %6 pay alabiliyor. Türkiye gelir eşitsizliğin­de Avrupa birincisi. Kentlerde soy­lulaştırma, ötekileştirme sonucu yoksullar bir arada yaşamaya zor­lanıyor ve burada zamanla kısır bir döngü oluşuyor. Ayrıştırılmış ma­halleler toplumda derin yaralara yol açıyor. Kadınların eşitsizliğe uğra­ması, eğitilmemesi, kentteki ekono­mik ve sosyal yaşama katılamaması büyük toplumsal haksızlıklara ve kayıplara neden oluyor.
Kapsayıcı kalkınmanın gerçekleş­mesinde entegre planlama önemli bir rol oynuyor. Kentler yayıldıkça hizmette verimlilik düşüyor; altya­pı maliyetleri artıyor. Ulaşım daha araba odaklı oluyor ve yoksul ma­hallelerde yaşayanlar gerekli ulaşım hizmetini alamıyor; alamayınca da iş ve eğitim olanaklarından yarar­lanamıyor. Trafikte zaman kaybı ve kaos artıyor. Oysa sağlık hizmetle­rine herkes kolayca ulaşabilmeli. Kentte her mahallede herkesin kolayca ulaşabileceği yeşil alanlar, keyifli meydanlar olmalı. Afetlerde en büyük zararı yoksul mahalleler yaşamamalı.
Kent planlaması yapılırken kentin tüm sistemlerinin bir bütün olarak ele alınması hizmetin kapsayıcı ol­ması açısından çok önemli. Entegre planlamanın imar, ulaşım, afet yö­netimi, eğitim, sağlık, konut, çevre, enerji, kültür ve kalkınma politika­larıyla beraber ve halkın katılımıyla yapılması gerek. Yerel yönetimler böylesine karmaşık bir planlama sürecini yürütecek kapasiteye sahip olmadığından bu konuda kapasite geliştirmeye ihtiyaç var. Kapasite yetersizliğinin yanı sıra Türkiye’de planlama konusunda diğer büyük sorun, planlama yapıldıktan sonra uygulanamıyor olması. 2014 yerel seçim öncesi belediye başkan aday­larının en büyük dertlerinden biri belediye meclisi toplantılarının ço­ğunlukla imar planı değişiklikleriyle geçiyor olmasıydı. Bu yetmiyormuş gibi yerel planlara sık sık merkezi hükümet de karışıyor ve planlama­nın anlamı kalmıyor. Sürdürülebi­lir kalkınma konusunda çok şey yazıldı. Ben bu konuda tek bir şey söyleyeceğim: Eğer bu dünyada ya­şayacak son nesil biz değilsek kay­naklarımızı tüketmeye hakkımız yok!

HABİTAT Sonrası…
Ulusal kent politikaları, finansman, konut politikası, bilgi/kapasite… Yeni Kent Gündemi’nde konular çok. Ve biz ülke olarak geriden geliyoruz. İki yıllık HABİTAT süre­cinden, küresel geleceğin yol hari­tasından çoğumuzun haberi olmadı. Kentlerimizde de bu konuda fazla bir çalışma yok. Ama durum böyle Kent planlaması yapılırken kentin tüm sistemlerinin bir bütün olarak ele alınması hizmetin kapsayıcı ol­ması açısından çok önemli. Kent planlaması yapılırken kentin tüm sistemlerinin bir bütün olarak ele alınması hizmetin kapsayıcı olması açısından çok önemli ve mutlaka devam etmemeli.

Yeni Kent Gündemi çerçevesinden yola çıkarak diyalogla, bilgiyle, ino­vasyonla kentlerimizi yeniden düşü­nelim. Sürdürülebilir, afetlere karşı dayanıklı, güvenilir, kapsayıcı ve re­fah kentlerimiz olsun.

Bundan sonrası için üç önerim ola­cak:

  •  Yeni Kent Gündemi konusunda ülke çapında farkındalık yaratalım.
  •  Paydaşların katılımıyla yereli ön plana alan ulusal kent politikası oluşturulmasına katkı verelim.
  •  Kent Konseyi yapısını Yeni Kent Gündemi çerçevesinde değerlendi­relim ve 21. yüzyıl yönetişim mode­line uygun hale getirip tüm kentle­rimizde hayata geçirelim.

Daha sonra hedefler, göstergeler ve yol haritası oluştururuz. m

Not: HABİTAT III’ün son oturumu ülkelerin Yeni Kent Gündemi’ni kabulüyle bitti. Oditoryum kapıları açıldığında karşımızdaki manzara inanılmazdı. Toplantıda gönüllü çalışan yüzlerce genç kapıların sağ ve sol tarafına dizilmiş, içerden çıkanları alkış, ıslık, “high five” ni­dalarıyla karşılıyordu. Kimi “gra­cias”, kimi “thank you” diye bağı­rıyor, kocaman gülümsüyorlardı. Bütün bu uğraş onlar ve onlardan sonra gelecek nesiller içindi. Ne yapacağımızı belirledik. Şimdi uy­gulama zamanı…

Sibel Bülay

Akıllı Şehirler Danışmanı | Yaşanabilir Kentler